© Konya Postası 2021

BAŞARI

Çocukluğumuzdan itibaren hep aynı kelimeleri duyarız, BAŞARI. Ömür boyu bunu yaşar, bunun peşinden koşarız. Hep bir yol çizilir ve o çizgi doğrultusunda sonuca ulaşmanın yolları tarif edilir

İsterseniz öncelikle başarıyı algılamak adına nasıl bir yola çıktığımızı, ruh halimizi ve nasıl davranacağımızı görelim, sonra birkaç soruyla kendimizi test edelim.

Başarının ölçüsü sizce nedir diye hiç düşünme ihtiyacı hissettiniz mi?

Başarı, hedeflenen bir işin, bir faaliyetin sonrasında elde edilen mutluluk ve sevindirici sonucun anlamıdır. Aslında başarı kişilerin doyum noktasıdır. Amaçlarınız ve hedefleriniz doğrultusunda ortaya koyduğunuz zaman diliminde elde ettiklerinizdir.

Başarı için çıkmayı düşündüğünüz yol, uzun mesafeli meşakkatli bir yolculuktur. Bu yolculuk, atacağınız ilk adımla, ilk adımın heyecanı ve isteğiyle başlar. Adımlarınıza dikkat edin. Rahatlamış bir kalp, her adımdaki mutluluktur sizi başarıya götüren. Olumsuzluklar kamçı görevi yapacak, har adımda yakaladığımız anlarda yaşadığınız mutluluklar yolunuzu rahatlatacaktır.

Hiçbir başarı yoktur ki zahmetsizce bir asansörle çıkılarak elde edilsin. Adım adım, basamak basamak ilerlemekle edinilen başarı değerlidir. Her basamakta bir tecrübe, her basamakta bir deneyim ve o basamağın sonunda elde edilen mutluluk vardır. Nasıl ki her basamak bir başarının katlanması oluyorsa, her başarının bir ödülü olan mutlulukta katlanarak devam eder.

Size bu mutluluğu bir asansörün daha çabuk verdiğini de düşünebilirsiniz. Ama bu başarı bir anda ulaşılan başarı oluyor, başarmanın ve sıkıntılarla elde edilmesinin verdiği mücadele zevkine ulaştırmıyor.

Zamanla bu içimize yerleştirilen başarı duygusu gelişir bir yöntemle hareket etmeye çalışırız. Nasıldır, nereden başlanır, hedef nedir gibi sorularla kafamızda netleşen hedefe kilitleniriz. Konulan bir hedef ve sonucu olarak algılarız bunu geliştikçe. Hedefe kilitlenmiş, bilinçaltımıza yer etmiştir bu yol tarifi. Ulaşmak zorunda hissederiz kendimizi. Peki, nedir bu takip edeceğimiz yol, nasıl bir yoldur?

Gelişim çağına girdiniz ve sizden istenen başarının ne olduğunu anladınız. Peki, kendinizi bu başarı düşüncesinden dolayı hiç sorgulama ihtiyacı hissettiniz mi?

Başarı için ne kadar kararlı ve azimlisiniz, ne kadar bilinçlisiniz? Ne yapmak istediğinize karar verdiniz mi? verdiğiniz kararla hedefe ulaşmanız sonucu kazandıklarınızla kaybettikleriniz arasında ne kadar fark yansıyacak, ilişkilerinize ve hayatınıza bırakacağı etki nedir? Bu çıktığınız hedef yolundaki başarı ne için ve kim için?

Peki, basmakalıplarla, sadece tek kelimeyle bizden istenen bu başarı sizce nedir? Belirtilen hedefe her ne olursa olsun ulaşmak mıdır? Bu yolda ortaya çıkan engelleri kaldırmak için, her yolu mubah görme midir? Hedefe ulaştığınızda mutlu olma garantiniz var mıdır?

HAYATINIZI NEYE ADADINIZ?

Kendinizin farkında mısınız? Hayatı ne kadar önemsiyor, ne almaya ve ne vermeye çalışıyorsunuz? Yoksa kendinizi hayatın akışına mı bıraktınız? Genellikle sorular insana bıkkınlık ve vazgeçmeyi seçtirir. Hiç birimiz sorgulanmaktan hoşlanmayız. Bırakın başkalarının bizi sorgulamasını, kendimizi bile sorgularken gerçeklerle yüzleşmekten korktuğumuz için kendimize soru sormaya bile korkarız. Bu korkularla yaşasak da hayat durmuyor, öyle bir geçiyor ki, farkında değiliz.

Bir planımız, bir hedefimiz olmasa da, hepimiz bir şeylerle meşgulüz. Bu sadece insanla alakalı bir konu değil, canlı cansız her varlığın bir konumu var, hepsinin bir görevi bir meşguliyeti var.

Canlılar tamam da, cansızların görevi, meşguliyeti ne diye düşünebilirsiniz. En basit örneğiyle, sizin hedeflerinize doğru ilerlemeniz ve herhangi bir yere ulaşmak için kullandığınız arabalar, yol üzerinde oluşan kayalar, hedefinizi araştırmak için okuduğunuz kitaplar hepsi bu hayat yolunda hedefiniz için görevlerini yerine getiriyorlar. Ulaşımda kolaylığı sağlıyor, bilgi ediniyor, oluşan engelleri kaldırma çabanız hayatınıza tecrübeler kazandırıyor.

Sen en mükemmel şekilde yaratılmış bir hazinesin, kıymetini bil. Sana akıl verilmiş, bu akılla yön bulman, hedef oluşturman ve bu hedef doğrultusunda başarıya ulaşma gücü verilmiş. Arzuladığımın bir hayat için hepimiz bazı meşguliyetler peşindeyiz. Zoraki bir hayat yaşamıyor tercihlerimiz ve ideallerimizle mutluluğu arıyor, tercihlerimizi yapıyoruz.

Bu tercihlerimizle, ya hayatı tozu dumana katarız ya da tozu dumanı yutarız. Ya başarılıyız mutluyuz hedefimizle, ya da başarısız ve mutsuzuz saptığımız hedef ve başarısızlığa boyun eğdiren tembelliklerimizle.

Herkesin geleceğe dair hedefleri ve mutluluğu yaşayacağı idealleri vardır. Hayatımızın sonuna kadar hepimiz bir hedef, bir ideal için yaşarız. Kimileri çalışmayla özveriyle bu hedeflere ulaşır, başarının ödülü olan mutluluğu yaşar, kimleri de ideallere giden yolda zorluklara katlanamaz hedefinden uzaklaşarak başarısız olur.

Hedeflere ulaşma isteği kimine göre sadece kendi mutluluğudur, kimi de ideali için kendini işine adar, toplumu mutlu edecek buluşlara imza atar. Tarihin akışını değiştirir bu özverili adayış. Ne kadar imkânsızlıklarla mücadele ediyor, ne kadar başarısız oluyorlarsa de kedilerini adadıkları bu yoldan asla vazgeçmemişlerdir. Yeri gelmiş alay edilmişler ama kimseye aldırış etmeden yollarına devam etmiş, adanmışlıklarıyla elde tikleri başarı sayesinde tarihe imzalarını atmışlardır

Sen neye adadın hayatını? Kendin olarak başarmaya ve mutlu olmaya mı yoksa birilerinin yaşadığı hayatı taklit etmeyi onun gibi yaşamaya veya seni istekleri doğrultusunda yaşamanı isteyenlerin yönlendirmelerine mi? 

Kimi hedefine sadık âşıktır, aşkı içi canını adar, gocunmaz, onun yolunda güle oynaya can vermekten korkmaz. Kimi bir hedef uğruna her şeyden vazgeçerek insanlığa fayda için hayatından vazgeçerek kendini işine adar. Kimisi de boş hayallerle veya gayesizce yaşamayı seçer. Gayesizlik ve vurdumduymazlıkla rüzgârın kontrolünde oradan oraya savrulur. Ya da akıp giden nehrin üzerinde ki bir saman çöpü gibidir. Onun bir yere gitme gibi bir düşüncesi yoktur, akıntının gittiği yere gider, akıntının durduğu yerde durur.

Siz, zamanında neyi seçtiyseniz şimdi osunuz. Geçmişteki kararlarınız hedefiniz ve hedefsizliğinizin getirdiği yerdesiniz. Seçiminizin oluşturduğu bir hayatı yaşıyorsunuz. Ya verdiğiniz kararları olumlu ve coşkuyu, azmi kaybetmeden çalışarak ulaştığınız hedefteki mutluluğu yaşıyorsunuz, ya da hedefsizlik veya tembellikleriniz yüzünden vazgeçişlerinizi. Yani bugün dünün hedef belirlemesi veya hedefsizliğin tembelliğin yaşanmışlığıdır. Ama hiçbir şey için geç değil. Çünkü bugün vereceğiniz karar, yarın var mı bilinmez ama bugünün değerlendirilmesi açısından önemlidir. Hedef koymanız, bir saat sonra, bir gün sonra veya yıllar sonra nerede olacağınız ve nasıl yaşayacağınızı belirleyecektir. Her şeyi şans faktörüne bırakırsanız başarıyı ve mutluluğu yakalayamazsınız. Hedefinize de ulaşmanız söz konusu olmaz.

Zaten hayatımızı değerli kılan, hedeflediğimiz nokta ve bunu başarmaya çalışmamız, başaracağımıza olan inancımız değil midir?  Geç kalmayın, insan hedeflediği hayat ve başarı için kendisini bir şeye adayana kadar, duraklama, hatta gerileme dönemini yaşıyor demektir. Hedefinize ulaşma açısından elinize bulunan imkânları kullanamaz, inisiyatifleri eyleme dönüştürmezseniz, etkisiz kalırsınız. Ama kendinizi işinize veya hedefinize adarsanız, takdiri ilahinin tecellisini görür ve ummadığınız fırsatları yakalar, bu fırsatlardan yaralanırsınız. Karlılığınız ve adamanız sonucu kendinizin bile hayal edemediğiniz gelişmelere şahit olursunuz. Hedefe ulaşmak için ideallerin ve inançların doğrultusunda kendini adamak veya feda etme cesaretini göstermek gerekir. Tarık bin Ziyad kısıtlı ordusuna rağmen Endülüs’e çıkarma yaptığı zaman kendini adadığı bu yolda geri dönüş yollarını kapatmak için çıkartma yaptığı gemileri yaktı. Hiçbir geri dönüş ışığı kalmadığı için bu adanmışlık ona ve askerlerine başarıyı getirdi.

Doksan dokuz başarısız girişimden sona yüzünce denemesinde başarıyı yakalayan Edison, kendisine yöneltilen 99 dokuz başarısız girişiminden sonra ampulü bulduğu söylenince, hayır onlar başarısızlık değil, onların her biri bir tecrübeydi diye karşılık vermişti. Eğer bu kadar deneme onucu başarısızlığı kabullenseydi ve kendini bu icatı bulmaya adamamış olsaydı, ampulü bulamayacaktı. Sonuç; adanmışlığın eseri olarak tarihe geçmek oldu.

Eğer siz de ne yapmayı düşünüyorsanız, bir Tarık bin Ziyad olamazsanız bile, kendinizi onun gibi hayallerinize ve hedefinize ulaşmak için cesaretinizi toplayarak gemileri yakın, kendinizi ideallerinize hedeflerinize adayın. Evet, kolay değildir kendini adamak. Adanmak, büyük irade ve oluşan başarısızlıklara göğüs gerip mücadele etmek gerekir.

Başarı ve insanlık için yapılan icatlara iki örnek verdik. Şimdi bunları biraz düşünelim. Eğer bu insanlar günlerini gecelerini hatta hayatlarını adamasalardı ne kadar başarılı olurlardı. Bir Edison, hayatını ampulü bulmaya adamasaydı başarılı olabilecek miydi? Her başarısızlığı başarısızlık olarak görmeyip ideali için bunları tekrar deneyerek, bunları bir tecrübe olarak görmesinden ve kendisini bu icatı bulmaya adamasından kaynaklanmaktadır onun büyük eseri.

Tarık bin Ziyad 90.000 kişilik orduya karşı 7000 inanmış ve kendisini bu yola adamış insanların, vazgeçme düşüncelerini ortadan kaldırıp adanmışlıklarını garantiye almak için gemileri yakmamış olsaydı başarılı olabilecek miydi? Ölümü göze almışlardı ki bu başarı gerçekleşmişti. Martin Luther King’in dediği gibi; “Ölmeye değer bir gayesi olmayan insanların, yaşamaya değer bir gayesi de olamaz.” Onlar, ölmeyi göze aldılar ki, bir hayalleri, uğruna hayatlarını adadıkları idealleri vardı.

Tabi ki insanın inancı ve adanmışlığı, büyük başarı ve konan hedeflerde ki başarıyı getirmektedir. Eğer ortaya koyduğunuz hedef ve başarıyı yakalamak istiyorsanız, adanma ve işinizi tam anlamıyla sahiplenmeniz gerekir. Onu severek ve istemenin en üst noktası olan adamakla başarıyı elde edebileceğimizi ve geleceğimizi şekillendirebileceğimizi bilmemiz gerekir. Alman yazar Goethe’nin dediği gibi “bizi şekillendiren ve bize tarz kazandıran sevdiğimiz şeylerdir.” 

Sahi siz kendinize hiç sordunuz mu? Siz hayatınızı neye adadınız ve neyi çok seviyorsunuz?

Bir duvar kenarına sinmiş kedinin bile bir amacı ve kendini adadığı bir durum vardır. Usanmadan,  hiç hareket etmeden titizlikle beklemesi, delikten çıkacak olan bir fare ile karnını doyurmak istemesidir. Ormanda bir aslanın saatlerce avlanmak ve karnını doyurmak için çalıların arkasında beklemesi, onun avına odaklanması ve kendisini avı yakalamaya adaması değil midir? Peki, bunlar birer hayvanken kendilerini ideallerine veya avlarına adayabiliyorlarsa, insan, düşünce ve aklıyla bunlardan üstünken neden aynı titizliği göstermez, hedefine kendini adayıp titizce davranmaz.

Unutmayın ki idealiniz ve hedefiniz yoksa ve yapacağınız işe kendinizi adamazsanız, bir karınca topluluğundan veya bir koyun sürüsünden ne farkımız kalır. İdealsizlik mutsuzluk ve başarısızlık, idealler ise mutluluk getirir, başarı getirir.

Evet hiç birimiz Tarık bin Ziyad veya Edison olamayabiliriz. Hepimizin bir kapasitesi vardır. Ama unutmamalıdır ki, adanmayla adanmama arasında oluşan başarıdan doğan mutluluk farklılığı vardır. Hepimiz, başarılarımız ölçüsünde mutlu oluruz. Adanmadan hedefe ulaşmak belki kendimizi tatmin eder, mutluluk getirir ama adanarak yapılan çalışma ve elde edilen sonuç, bireysel mutluluktan öte, toplum sağlığı ve toplum rahatlığı için kitlesel mutlulukların elde edilmesini sağlar.

Yeter ki hedefleriniz doğrultusunda bir adanmışlığınız olsun. Sahi siz hayatınızı neye adadınız?

BAŞARININ REÇETESİ

BAŞARILI İNSAN

Başarıyı isteyen veya başarılı olan insanın önceliği, belli bir plan program dâhilinde çalışmış olmasıdır. Dikkat edin, başarılı insanlar dış tepkiler ve kendisinden kaynaklanan olumsuzluklardan dolayı şikâyet etmez, çözüm yollarını bularak sağlıklı bir şekilde yoluna devam ederler.

Aslında onların hedefi, dış dünyada gelişen olayla ve kişilerle değil, hedefiyle ilgilenir. Bilir ki, dış olaylar ve kişilerle uğraşmaya kendini verirse, hedefinde sapmalar ve hedefinden uzaklaşmasına geri kalmasına neden olur. Onların bir hedefi olduğu için nasıl kendilerini geliştirebileceği ve ne oranda değişim yapması gerektiği peşindeler.

Bahaneleri yoktur ve yetenekleri doğrusunda çalışırlar. Bazı insanlarım olumsuz ve zor olarak gördüklerinden kaçtıkları ve işleri yarım bıraktıklarının aksine zorluklardan yılmazlar, o zorluğu yenmek için çözüm üretir ve engeli kaldırıp yollarına devam ederler.

Sürekli olumlu düşüncelerde oldukları için pozitif enerji yayarlar ve olumlu düşünceleri de olumlu insanları kendilerine çekerler.

NE KAZANDIRIP NE KAYBETTİRECEK?

Sorular, sorular. Devam edelim isterseniz biraz daha sormaya, kendimizi ve başarımızın sonucunda oluşacak durumları gözden geçirmek adına.

Ulaşmak istediğiniz hedefin size ne kazandırıp ne kaybettireceğini düşünerek mi yola çıktınız? Ulaşmak istediğiniz hedef sadece sizi mi mutlu edecek, yoksa başarı olarak tasvir ettiğiniz hedef, insanların yararına olup onları da mutlu edecek mi? Başarı adına attığınız her adımda, verdiğiniz her kararda etrafınızda ki insanların birer birer yok olması mıdır başarı? Bu yok oluşlar ve başarı için tüm zamanınızı, zihinsel ve bedensel gücünüzü o işe adapte etmeniz, başka düşünce ve duygulara yer vermeden hareket etmeniz, toplumdan kendinizi soyutlayıp maddi ve manevi sağlığınızı kaybetmeniz midir başarı? En önemlisi hedefine endekslendiğiniz nokta, sizin yeteneklerinize uygun mu, uygun değilse uğrayacağınız mutsuzluk ve başarısızlığı kaldırabilecek misiniz?

Sorular karşısında sıkıldınız değil mi? Evet sıkıldınız, çünkü bu karakteristik bir insan özelliğidir. Plansız, projesiz başarıya ulaşma isteği ve istemeden insanların sorularına cevap verme durumudur. İnsanın cevap veremediği, cevap vermeye hazır olmadığı anlarda yakalandığı soruları cevapsız bırakması veya işine gelmeyen sorularla karşılaşması sıkıcı gelir. Ama hedef oluştururken kesinlikle faydalı veya faydasız, olumlu veya olumsuz sorulara cevap vermek, sorularla yüzleşmek gerekir.

KİM İÇİN BAŞARI

Bu ve bunun gibi sorulara cevap verirken önceliğiniz kendinizi tanımanız, yeteneğiniz doğrultusunda hareket etmeniz ve amacınızın toplumsal mutluluğu getirecek başarı olmasıdır.

Peki, sizin başarınız sizi ne kadar değerli kılacak hiç düşündünüz mü? Başardığınız, elde ettiğiniz durum kendi adınıza, kendi mutluluğunuz oluyorsa, bir işi başardım diye sahneye çıkmak mı sizi değerli kılıyor, yoksa toplum için yararlı işler yapmış olmakla     “değerli insan” olmaya çalışmak mı daha önemli? Sadece kendi tatmini için başarı gözleyen ve çevresini yok sayan insan, zirveye ulaşsa da, mutlu insan olamaz, mutluluğu tadamaz. Çünkü yalnız yürüdüğü için ulaştığı başarı noktasında mutluluğu paylaşacak kimse yoktur yanında.

Başarı için attığı adımlarla her yol alışında, çevresinde ki insanlara verdiği değer ve sosyal ilişkilerle yalnız kalmayandır değerli insan. Kendisinden başkasına da değer verdiği için başarısı da değer kazanır, başarısını paylaşacağı kişilerin yanında olmasıyla da, kendi mutluluğu kadar, mutlu ettikleri vardır.

Başarıyı sadece kendi mutluluğu için istemeyen insanların hedefe ulaşma yolunda geride bıraktıkları keşkeleri yoktur. Pişmanlıkları oluşmaz, “hep iyi ki yaptım, iyi ki paylaştım, iyi ki mutluluğuma ortak ettim” diyerek gülümsemeyi ve gülümsetmeyi bilirler.

Peki, bu başarı yolculuğunda olması gerekenler nelerdir, hiç düşündünüz mü?

Bu başarı yolculuğunun temel kuralları olduğunu unutmamamız gerekir. Öncelikle gerekli olan hedefi belirlemektir. Hedefiniz nedir? Nereye kadar ulaşırsanız mutlu olacaksınız? Limitiniz ne? Amacınız ne? Hedefinizin kime veya neye faydası dokunacak, kimi mutlu edecek? Bunlardır sizi motive eden. Sizin hedefe ulaşmanızı kolaylaştıracak, zorlukları yenme gücü verecek ön hazırlıklardır bunlar. Eğer bu soruların cevabı hazırsa, gerekli olan temel öğeleri ardınca sıralayabiliriz.

Bir başka önemli konuysa, hedefe kilitlenmeye çalışan kişinin yetenekleri doğrultusunda seçim yapması ve imkânsızlara yönelmemesi gerekir. Yeteneği yoksa bir kimsenin futbolcu olmak adına dünya starı olacağım diye yola çıkması, hüzün ve boşa zaman kaybetmesi olur. Üzüntü verir, başarılı olabileceği, yeteneği doğrultusunda yapabileceklerinden de geri kalır. O yüzden yetenekleriniz ölçüsünde seçim yapmalısınız.

Yeteneğiniz doğrultusunda yaptığınız seçimden sonra, hedefe ulaşmak ve sağlıklı gelişim sağlamak için planlama yapmak gerekiyor. Eğer planlarınız yoksa başarının gelmesi mümkün olmaz, başarısızlık ise engellenemez. Sonra özgüven. Özgüveniniz yoksa ve sahip olduğunuz yeteneğin farkında değilseniz, başarının gelmesi de mümkün değildir.

Başarılı olmak isteyen insanın bunların yanında yeterli derecede organizasyon yeteneğinin de olması gerekir. Bilgi, beceri ve yeteneğinin olması yeterli değildir. Bunları harmanlayarak organizasyon yeteneğini ortaya koyması gerekir.

Peki, başarı ve hedefe ulaşmak adına karşısına çıkacak zorlukları yenmek için sadece bunlar yeterli mi? Tabii ki olması gerekenlerin bir parçasıydı bunlar. En önemli öğelerin diğerleri ise cesaret, azim, istek ve çalışmaktır. Yılmadan, zorluklara karşı mücadele etmek, her düşüşü bir son olarak görmeden tekrar ayağa kalkıp mücadele etmek, yapılan hatalardan ders alarak, hataları düzeltip engelleri kaldırarak mücadelesine devam etmesi gerekir.

Bunların aksine başarısızlığın temel kaynağı tembellik, yılgınlık, bıkkınlık ve hedefsizliktir. Mücadele hırsı olmayıp, bıkkınlık göstererek vazgeçme eğilimin de olanlar, her adımda alacağı mutluluğun farkında değillerdir. Engelleri gördüğü zaman cesaretsizliğinden dolayı kaldırmayı denemez, yerinde saymaktan daha kötüsü, geri giderek mutsuz olurlar.

Başarılı olma isteği rahatlığı kabul etmez. Başarı yolculuğu, kimi zaman rahatlıklarımızı terk ederek özveriyle gayret göstermemiz gerektiğini anlatır bize. Hiçbir başarı, hiçbir zevk, özveri ve çaba göstermeden tembellikle elde edilmez. O yüzden, insanın konfor alanını terk edip zorluklarla mücadele etmek için çalışma azmini elde etmesi, yorulmayı göze alması gerekir.

Unutmamalı ki başarı, hep bir adım önde olmayı, fedakârlıklar yapmayı gerektirir. Herkes uykudayken, siz bir saat fazla yaşamalısınız gündüzü. Herkes hayata uzun molalar verirken, konfor alanını uzun tutarken, siz kısa molalarla kendinizi yenileyerek, konfor alanınızı bir an önce terk ederek yola devam etmelisiniz. Çünkü ortaya konulan ideal ve hedef sizin hedefiniz. Eğer bunların yapmayı göze alıyor, başarıyı istiyorsanız risk almayı da göze almanız gerekiyor. Risk almadan başarının gelmesi, hazır lokmanın size sunulması istemek gibidir. Hayat hep fırsatlarla doludur. Bu fırsatlar önümüzden akıp gidiyor. Yakalamasını bilmeli, çünkü yakaladıklarımız ölçüsünde mutlu oluruz. Yakaladıklarımızın bazılarını risk almadan, az bir çabayla elde eder ve o oranda mutlu oluruz. Ama öyle büyük mutluluklar ve toplum yararına oluşturulacak mutluluklar vardır ki, risk almadan, kendine güvenmeden elde edilmezler.

BAŞARI VE MUTLULUK

Başarı ve Mutluluğu, parayla, sosyal statüyle ilişkilendirmek kadar yanlış bir şey yoktur. Öncelikle, çocukların yetişmesi, hayata kazandırılmaları, gelecekte başarılı olmaları ve sonuçta mutlu olmaları aile ortamına bağlıdır.

Buna yaşadığım ve gözlemlediğim iki örnekle katkıda bulunayım. İki göz odalı bir gecekondu da iki çocuklu bir aile. Ebeveynler ilkokul mezunu. Baba asgari ücret düzeyinde para kazanıyor, anne ev hanımı. Ne kadar kıtkanaat geçinseler de, evde huzur ve mutluluk hâkim. Akşam olunca yer sofrasında yemek hazırlanıyor, herkes sofradaki tek tabaktan yemek yiyor. Tek kap yemek, ikinci bir yemek yok. Tatlı derseniz, annelerinin arada sırada yaptığı un helvası oluyor bazen. Baklava mı? Senede iki kere bayramlarda görüyorlar. Ama hepsinin yüzünde bir gülümseme. Anne eşine günün nasıl geçtiğini soruyor, baba oğullarına okulda bugün neler öğrendiniz diye sanki dersi tekrar ettirircesine soruyor. Yemek bitene kadar herkes sofrada, yemek yiyorlar ama bu yemek onlar için bir anlamda sohbet ve günün değerlendirmesi gibi oluyor. 

Çocukların kendilerine ayırdıkları bir oda var. Yani ayrı odaları yok. Yemek sonrası biraz sohbet devam ediyor, şakalaşıyorlar gülüyorlar. Eğer gün içinde çocukların olumsuz davranışı olduysa anne babaya gizlice bunu söylüyor, baba da o olumsuz davranışı bir başkasında görmüşçesine, onun yanlışlığını anlatarak hayat dersi veriyor. Çocukları rencide etmeden, iyi insan olmanın, vicdanlı merhametli olmanın erdemini anlatarak kısa bir konferans veriyor. Sorular cevaplar, iletişimler oluyor, gün içinde gelişen olaylar analiz bile ediliyor. Hayat onlar için zorluk ve yaşanmazlık etkisi göstermiyor, hayatı ve anı olduğu gibi yaşıyorlar. Olanla yetiniliyor, olmayan dert edinilmiyor. Televizyon mu? Babanın tabiriyle ajans vakti açılıyor ve bitiminde kapanıyor. Günler böyle geçerken, çocuklar iki sene arayla tıp fakültesini kazanıyorlar.

Farklı bir semt, farklı bir aile yapısı ve statü farkında ki ikinci ailemizin de iki çocuğu var. Ne isterlerse istekleri anında yerine getiriliyor, ihtiyaç fazlası her şeyi elde edebiliyor çocuklar. Ailenin sosyal statüsü oldukça yüksek olmasına rağmen, aile ortamında ki iletişimsizlikten dolayı mutlulukları statüleriyle hiçte aynı orantıda değil. Gelir düzeyi yüksek ama mutluluk düzeyleri tam tersine. Evin beyi kendi işinde hep kazanma hırsıyla gününü stres içerisinde geçiriyor. Anne gün boyu kendisini mutlu ettiğini zannettiği alış verişte.

Evin beyi günün stres ve yorgunluğuyla eve geldiği zaman sanki yabancı bir yere gelmiş gibi ailesine karşı ilgisiz. Sofra hazırlanmış, çeşit çeşit yemekler. Çocuklar odalarında. Sofraya davetiyeyle gelecekler.

Herkes sofrada, her şey masada ama tek eksik, sohbet, tek eksik mutluluk. Evin beyi gün içerisinde kaçırdığı işin üzüntüsü içerisinde, evin hanımı almayı unuttuğu ve bulamadığı bir şeyin düşüncesinde. Odada buz gibi bir hava esmekte. Masada iki çocuk önlerine konan yemeklere bakmakta, yemekle yememek arasındalar. Birisi konan yemekleri beğenmediğini ifade ediyor, diğeri pizza istiyor.  Kimsede ses yok. İletişim hatları kopmuş, dört yabancı gibiler. Baba kızgın, bağırıyor, küfür ediyor, sanki gündüz yaşadıklarının öfkesini onlara kusuyor. Yemek bitmediği halde çocuklar masadan kalkıyor, kendi odalarına gidiyorlar. Sevgi ve sohbet katılmamış, öfkelerin kusulduğu bir yemek molası sanki. Evin beyi ya televizyonun başına geçiyor maç seyrediyor ya da kendisini tekrar dışarı atıyor.

Gün nasıl geçti, kimin ne derdi var, çocuklar okula gitti mi, neler öğrendiler kimsenin umurunda değil. İletişim kopuk, soru yok, olsa bile cevaplar kaçamak. Şu anda odalarında ders mi çalışıyorlar, bilgisayarda oyun mu oynuyorlar, yoksa akıllarını teslim ettikleri akıllı telefonlarla beş bin sms lerini bitirme uğraşındalar mı, kimsenin umurunda değil. Haksızda sayılmazlar. Yemek sonrası çocuklar anne ve babalarına bir şey söylemeye kalksa, bir sıkıntılarını dile getirmek istese cevap alamıyorlar. Ve zamanla onlarda dertlerini dinleyecek birilerini bulmak, bunalımdan stresten kurtulmak için sahip oldukları sms leri bitirmek zorundalar.

Haklarını yemeyelim bu ikinci ailenin, ne kadar ilgi ve alakaları yoksa da, sevgi gösterisinde bulunmuyor dertlerini dinlemiyorlarsa da, çocukları için hiçbir fedakârlıktan kaçınmıyorlar. Dershaneye yolladıkları gibi haftanın belli günlerinde eve gelen hocalarla özel derste aldırıyorlar.

Üniversite sınavı geliyor ama ailelerinin beklediği oranda başarıyı elde edemiyorlar. Aldıkları ders oranında başarı değil de, yaşadıkları mutluluk ve ilgi oranında başarı elde ediyorlar. Başarı ne mi?  Bir sonraki yıla kalan kocaman bir başarısızlık ve yeniden dershane.

Bu iki örnek, statü ve gelir düzeyinin kıyaslaması değil, mutlu bir aile yapısıyla çocukların getirdiği başarı ile mutsuz ve ilgisiz yetiştirilen çocukların düştüğü durumun farkını ortaya koyuyor. İlgilenilmemiş, sevgiden uzak kendi haline bırakılan çocukların düştüğü durumu ortaya koyuyor.

İlgisiz ailelerin çocuklarına karşı kayıtsız olmaları çocukların kayboluşuna, çıkmazlara sürüklenmesine neden oluyor.

Tek eksik gönülden gönüle yol kuramamak. Tek eksik çocuklarımızla aramıza ördüğümüz duvarları yıkıp onlarla ilgilenememek.

KARAR VE KARARSIZLIKLAR

Başarı, hızlı düşünme, hızlı karar verebilme yeteneğiyle gelişir, başarısızlık, zamana bırakma, tembellik ve acabalarda takılı kalarak karamsarlık ve karar verememe düşüncesi yaşamaktan kaynaklanır.

Başarı kişinin kendine olan özgüveni, çevresiyle uyumlu ve düzenli bir hayatının olmasından, başarısızlık ise uyumsuzluk, olumsuz düşünce ve düzensiz bir hayat sisteminden kaynaklanır.

Başarı mutlu bir hayat yaşama sonucunda geldiği gibi, başarısızlık ise kavga ve huzursuz ortamlardan beslenerek mutsuzluklar oluşturur.

Başarı, ulaşmak istediği hedefin gereklerini yerine getirirken, olumsuz dış tepkilere kulak asmayarak ve aldırış etmeyerek elde edilirken, başarısızlık olumsuz düşünce ve duyguların oluşturduğu kirliliklere kulak asarken, kişinin yolundan vazgeçmesiyle oluşur.

Başarı, kişilerle hedefleri konusunda yaptığı görüş alışverişlerinde, gerektiği kadar konuşup konuşulanları da dinlemesini bilmekle birlikte görüşlerini aktarma ve dinleme sonucu tahlil yeteneğiyle, anlatılanları dinleyip anlamasından oluşur. Başarısızlık, konuşma fırsatı vermeden sürekli konuşarak, konuşulanları dinlemek yerine “anlamak için değil, cevap vermek için“ dinliyor görünmekle olumlu dış önerilere kulak asmamaktan, karşısındakilere saygı göstermeyerek fikirlerine değer vermemesinden kaynaklanır.

Yani başarı ve başarısızlık, kişinin hedefi, iletişimi, risk alma potansiyeli, saygıyla dinlemesi ve görüşlere açık olması, zorluklara karşı mücadele isteği tembelliği veya çalışkanlığıyla meydana çıkarken mutsuzluk veya mutsuzluğun ortaya çıkmasına neden oluyor.

BAŞARI İÇİN DİSİPLİN ŞART

Disiplin; insanın başarı konusunda ilkelere sahip olması ve bu koyduğu ilkeleri hayata geçirerek ona göre davranmasıdır. Başarısızlığın en büyük nedenlerinden birisi de ilkesiz olmak, disiplini sağlamamaktan kaynaklanır. Nedir ilke? Uykudan feragat etmek, çalışma azmini yakalamak, bilgi ve gereçlerle donanmak, yapacağı işe öncelik tanımak ve yaptığınız işe odaklanıp severek yapmanızdır. İlkesi olmayanın ideali olmaz, ideali olmayan da, hedefteki yerini bulamaz.

Hangi işi yapıyorsanız yapın, sizin disiplin olarak algıladığınız veya ilke olarak benimsediğiniz nedir bilmem ama başarıyı elde etmek için sevgiyle başlayarak olaylara karşı esnek davranmayı, uyumlu çalışma yeteneği, azim ve enerjik bir iç yapı ile kişilerle kuracağınız empati sizin önceliğiniz olmalıdır. Bu kriterler, okulda, işte, bireysel veya toplumsal ilişkilerde ve ortak çalışma alanında göz ardı edilmemesi gereken unsurlardır.

İnsanın bir işi başarması için ortaya koyduğu ilkeleri olmalı. Bu ilkelerin başına da sevgiyi koymalı, severek yapmalı. Kitap mı okuyorsunuz, ilk işiniz okuduğunuz kitabı sevmeli, bitirmeyi ilke edinip disiplinli şekilde anlamaya çalışmalı. Ders mi çalışıyorsunuz, başlarken severek çalışmayı ilke edinmeli. Severek yöneldiğiniz ve dersin anlaşılması için edindiğiniz sevgi ilkesi sizi dersi anlamanızı sağlayacak ve bilginizin artacağını göreceksiniz.

Herhangi bir meslek gurubunda işçi olarak mı çalışıyorsunuz, severseniz, ilkeniz disiplininiz ve başarma azminiz varsa başarılı olursunuz. Disiplininiz, sizin aşama kaydetmenize, bu süreçte boş şeylerle uğraşmanıza engel olur.

Her ne yapıyor, ne ile meşgul, hangi yolda ilerliyor olursanız olun, karar verdikten sonra disiplinli şekilde ilerlemeniz gerekir. Disiplini kaybolan insan, ya olduğu yerde sayar ya da kaybettiklerine üzülerek, yapmayı düşündüğü ilerleme ve sonuçlandırmada geri kalmış olur.

Disiplinsizlik taviz vermek anlamına gelir. Taviz vermek üretkenliğinizi kısıtlar. Üretken olma gücünü elinizden kaçırmanıza, fırsatları değerlendirememenize neden olur. Her disiplinsiz davranış sonucu verdiğiniz tavizler, kaybettiğiniz zamana neden olur, boş uğraşlarla hedefinizden saparsınız. Hayatınızda veya hedefinizde ortaya koyduğunuz disiplin, yolun akışını, işin bitirilmesini kolaylaştırır. Ve ne kadar üretken olduğunuzu görürsünüz uygulamaya koyduğunuz disiplinle. Disiplinle ortaya koyduğunuz başarma azmi, başarma gücü sizi zirveye taşır, herkesin imkânsız gördüğü şeyleri kolayca aştığınızı görürsünüz.

BAŞARI DÜŞÜNCE

Başarı yolunda veya başarma adına yolunuzu seçip hareket etmeden önce düşünme fırsatını kendinize tanıyın. Bu düşünme fırsatını kendinize verirseniz, görecekseniz ki kısa yoldan ulaşmayı ve disiplinsiz davranışların başarısız olduğunu ve başarısızlığınızın kaçınılmaz olduğunu göreceksiniz. Düşünce ve ilkelerinizdir sizin yol almanızı sağlayan, sizin ilk başta vereceğiniz kararlardaki ilkelerdir.

Hayatımızı ve geleceğimizi etkileyecek olan doğru seçimler, ilkelerle zihnimizi ve kendimizi hayata ve hayatın getireceği zorluklara hazırlamış oluruz. Bilinçsiz ve ilkesizce atılan adımlar, seçilen yolların boyutu, zamanı kısaltma ve düşünmeden atılan adımlarla, oluşacak zorlukların üstesinden gelme durumunu göremeyiz. Bu düşüncesizce seçilen yol sonucunda başa dönmek zorunda kalırız. Başında düşünmeden kısa sandığımız ve ulaşmak için ilkesizce davrandığımız bu yolda, sonradan oluşacak zorlukların neler olduğunu fark edemeyiz. Sonuçta düşünmeden hareket ettiğimizden kaynaklanan rahatsızlıklarımız ve başarısızlıklarımızla birlikte zaman kaybına yol açmış oluruz.

İlke, disiplin, yol ve düşünme. Birbirini takip eden tren katarı gibidir. Zincirleme birbirlerini takip eder. Bunlarla birlikte ne kadar özgüvenimiz olsa da bu seçtiğimiz yolda ortaya çıkan zorlukları yenmek için başkalarına ihtiyacımız olacaktır.

BAŞARISIZLIK NEDİR, NE DEĞİLDİR?

Başarılı insanı başarısız olanlardan ayıran özelliklerin başında tutum farklılığını görebiliriz. John Maxwell’in bir yazısıyla buna bir örnek verebiliriz.

“Hayat bana bir şeyler mi anlatmak istiyorsun?” derim. Çünkü başarısızlık, “henüz başaramadım” demektir.

Başarısızlık, “ben hiçbir şeyi gerçekleştiremedim” demek değil, “bir şeyler öğrendim” diyebilmektir.

Başarısızlık, “aptallaştım” demek değil, “deneyerek yaşamak için gereken inanca sahibim” demektir.

Başarısızlık, “ümitsizliğe kapıldım” demek değil, “deneme cesareti gösterdim“ demektir.

Başarısızlık, “istediklerime sahip olamayacağım” demek değil, tarz değiştirmeliyim” demektir.

Başarısızlık, “zamanımı boşa harcadım“ demek değil, “yeniden başlamak için bir nedenim var “ demektir.

Başarısızlık, “vazgeçmeliyim “ demek değil, “daha sıkı çalışmalıyım “ demektir.

Başarısızlık, “asla başaramayacağım “demek değil,“ daha sabırlı olmalıyım“ demektir.

Başarısızlık, “kendimden ümidimi kestim“ demek değil, “bir bildiğim var “ demektir.

John Maxwell’in yukarıda ki yazısında, olumsuzu olumlu düşünmeye sevk eden örneklerinden yola çıkarak, olumsuz düşüncelerin bizi yarı yolda bırakmaması için tekrar mücadele gücü elde edebilmemizi sağlayacaktır. Başarıyı olumlulaştırırken, başarısızlığı olumsuz olarak algılamadan olumlu hale çevirme gücünü bulmamız gerekir. Yoksa her başarısız adım, hedeflediğimiz noktada bizi yarı yolda bırakacaktır.

Her başlangıç olumsuz düşüncelerle başarısızlığa yol açacak, yarım kalacaktır. Onun için başarı ve başarısızlığı tetikleyen düşünce tarzımız, olumlu düşünme adına kullanacağımız, seçeceğimiz sözler de bizde motivasyon gücü oluşturacaktır.

Başarısızlığın yeniden hayat mücadelesine daha akıllıca başlayacak bir fırsatı yakalamak olduğunu unutmayın. Çünkü hayat, bugün olmazı sunarken, yarın tekrar denemeyi de sunar. Hayatımızda başarısızlık olarak gördüğümüz ne varsa tekrar denemediğimiz zaman kaçan fırsat olarak karşımıza çıkar.

Hepimiz problemlerimizin çözümünde başarısızlıktan söz eder, çözüm yerine ortada kalmasını tercih ederiz. Kaçışımız ve kurtuluşumuz zannederiz. Oysaki problem ortada duruyor. Bir kere denedik ya, ikincisine gerek yok der, yine başarısız olurum korkusu yaşarız.

Maça hazırlanan bir futbolcunun her gün neden antrenman yaptığını düşünmeyiz. O sporcunun performansını artırmak adına yaptığı antrenman bir anlamda önce ki gündeki başarısız gelişimini ortadan kaldırmak, başarıyı yeniden yakalamak için tekrar etmesindendir. Bir aksayan yönünü ortadan kaldırmaktır antrenmanı. Başarımızı engellemeye çalışan her problemi hayatımızdan çıkarmaya çalışırken her denemeyi bir antrenman olarak kabul edip mücadele gücü kazanmış olacağız.

Başarısızlıktan korkmayın. Durumunuzu dürüstçe analiz edip başarısızlığa uğradığınız konuyu tekrar gözden geçirerek korkmadan, usanmadan tekrar deneyin. Sizce başarısızlığın doğuracağı en kötü sonuç ne olabilir? Korkmayın başarısızlığın sonunda ölüm yoktur. Bu düşünce bile sizi motive etmeye, tekrar ayağa kalkıp hayata tutunmaya, hedefe yönlendirmeye yeterlidir.

İlkesi olmayanın ideali olmaz, ideali olmayan da hedefteki yerini bulamaz.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER