Dünyayı gezelim
Kültür - SanatEndülüs coğrafyasının tarihle bezenmiş nadide şehri Granada’da ki eşsiz kültürel miras
EL HAMRA SARAYI
Tarih kitaplarında fotoğraflarını gördüğümüz Endülüs Emevi Uygarlığının yalandan iki cümle ile aktarıldığı El Hamra Sarayını gezerken kendinizi 1001 gece masallarında gibi hissediyorsunuz. Gezerken size aktarılan bilgileri dinlerken ise gözyaşlarınızı tutamıyor ve tek kelime ile kendinizden geçiyorsunuz. Dünya’da İslam mimarisinin en muhteşem eseri sizi bir mıknatıs gibi çekiyor.
KIRMIZI KULELİ SARAYIN TARİHİ
El Hamra sarayının temelleri 1232 yılında, Endülüs Emevilerinin devamı olan Güney İspanya’da, Nasri hanedanı I. Muhammed bin Yusuf zamanında atılmış. Sabika tepesinden Granada şehrine hükmeden Elhamra Sarayı, Darro ve Ganil ırmaklarına bakan sarp bir tepenin üzerindeki bir düz bölgede kurulmuş. Bu saray, aynı sülaleden gelen çeşitli hükümdarların III. Ebu Abdullah Muhammed, I. Ebul Haccac Yusuf, V. Muhammed dönemlerinde yapılan ilavelerle genişletilerek 142 bin metre kare alanı kaplamış.
Bu tepeye Kal’âtül Al-Hamra (el-Hamra) ismini ilk olarak Sevvar B. Hamdun el Kaysi adındaki bir Arap komutan tarafından (888–912) yıllarında yazdığı biyografide kullanmış. Bu tepeyi Kala’ât al-Hamrâ’ üzerinde bulunduğu ve kendisiyle inşa edildiği toprağın rengini taşıması itibariyle “Kızıl Kuleler” olarak söylemiş.
GÜN BATIMINDA SARAYIN DUVARLARINA VURAN O MUHTEŞEM RENK
Elhamra sarayı adını Arapça Kırmızı “Kızıl” anlamına gelen Elhamra sıfatıyla tanımlanması, inşaattın da kullanılan kil harcının kızıla çalan renginden ve güneşin batışı esnasında üzerine düşen kızıl ışınların saray duvarlarına yansımasından dolayı bu ismi almış. Elhamra sarayı kuzey ve güney yakasında sulak vadiler bulunan ve doğusundaki Sierra Nevada eteklerindeki tepeciklerce korunan sarp bir yamaç üzerinde duran büyük bir kale görünümünü almış. XI. yüzyılın ortalarına kadar terkedilmiş bir vaziyette bulunan Elhamra Kalesi 1052-1056 yılları arasında, Ziri Emiri Badis b. Habbus’un yahudi veziri Samuel b. Nağrile (Nagrello) tarafından tepenin eteğindeki yahudi mahallesini de içine alacak şekilde genişletilmiş. Yıkık yerleri tamir ettirilmiş onarımlar daha sonra Emir Seyfüddevle Abdullah döneminde de (1073-1090) sürdürüldü.
İSLAM SANATININ BATIDAKİ ŞAHESERİ, ELHAMRA
XII. yüzyıl İslam ve Hristiyan kaynaklarında Endülüslü liderlerin Murabıtlar ve Muvahhidler’e karşı yürüttükleri mücadelelerden bahsedilirken bu ilk Elhamra Kalesi’nin El-Kasaba-tü’l-Hamra adıyla anıldığı görülmekte. Elhamra adı Gırnata ve civarında Nasriler Devleti’nin kurulmasıyla 1232 daha öne çıkmış. Bu devletin temelini atan Galib Biltah Muhammed b. Yusuf, 1238 yılında idare merkezi olarak seçtiği Gırnata’ya girdiğinde geçici olarak buraya yerleşmiş. Elhamra Kalesi’nin bulunduğu yerde, ölçüleri eskisine göre daha büyük ve istihkâm şekli bakımından daha farklı yeni bir kasabanın yani bugünkü Elhamra’nın kurulması talimatını vermiş.
Elhamra ilk olarak askeri bir alan olarak planlansa da zamanla emirlerin yaptırdığı yapılarla muhteşem bir saraya dönüşüyor. Sarayın çatı, kubbe ve kemerleri ahşaptan yapılmış. Duvarları ve kemerleri örten süslemelerin üzerinde bazı emîr isimlerine rastlanmakta, ancak kullanılan ana maddeyi alçının teşkil etmesi ve bu maddenin çabuk bozulması sebebiyle zaman içerisinde birçok kısmın onarılmış veya tamamen değiştirilmiş olduğu da kabul ediliyor.
SARAYI GEZERKEN KENDİNİZDEN GEÇİYORSUNUZ
Saraya mükemmel bir taç kapıdan giriliyor. Elhamra kale, ribatlar, yazlık saray ve Generalife ile genel olarak dört ana kısımdan oluşuyor. Elhamra Sarayı’nı bir rüya alemi içerisinde gezerken ya da gezmeye çalışıyorken, birbiriyle bağlantılı sayısız odalar ve salonlardan oluştuğunu, bu mekanların arasında yer alan avlular, ferahlatıcı yeşil alanlar, fıskiyeli havuzlar, akar çeşmeler ve bahçelerden oluştuğuna şahitlik ediyorsunuz.
Salon ve avlu duvarları yüzlerce çeşit geometrik desenlerle süslenmiş seramikler ile örülmüş. Elhamra’nın hamamları, sıcak ve soğuk su tertibatını birlikte tesisi yapmada Endülüslü mühendisler ta o tarihlerde olağanüstü becerilerini ortaya koymuşlar. Elhamra geniş bahçeler ve parklar içinde bir köşk, saray ve külliye görüntüsünde.
ASLANLI AVLUDA Kİ ‘VE LÂ GALİBE İLLALLAH’ HATTI
Aslanlı Avlusunda bulunan Sultan Mezarları kısmı, İspanyollar tarafından tamamen tahrip edilmiş. Mersinli Avlusu etrafında; Mahkeme Divanhanesi, İki Kız Kardeşler Salonu, Beni Sirac Salonu, Elçiler Salonu, Cami ve hamamlar mevcut. Muhteşem Elhamra sarayının elçiler salonuna açılan on iki aslan sütunlu, fiskıyeli avlu sizi adeta kendisine doğru çekiyor. Beni Ahmer Sultanlığı emiri V. Muhammed döneminde 1361–1391 yılları arasında yapımı tamamlanmış. Avludaki havuz, beyaz mermerden yapılmış 12 adet aslan figürünün taşıdığı bir su çanağı ile tabanda poligon şeklinde, derinliği az bir su yüzeyinden oluşmakta. Avluda portakal ağaçları “Citrus Sinensis” dikkati çekmekte. Mahkeme salonu olarak adlandırılması su kanallarının ve bahçelerin dört bir kanalı cennetin dört nehrini sembolize ediyormuş. O dönem cennet tasvirlerinin işlendiği palmiye ağaçları ve su fıskiyeleri ile dekore edilerek cennet özlemi dile getirilmeye çalışılmış. Aslanlı Avlu ‘Ve lâ galibe illallah’ (Allah’tan başka galip yoktur) hattını okurken ise adeta yıkılıyorsunuz. Kur’an-ı Kerim’den alınan ayetleri sık sık okurken hafıza kartımız adeta donuyordu.
İslam motifleri ile geometri ve kültür ancak bu kadar muhteşem bir araya gelebilirdi. (Emre Yavuz)
İlginizi Çekebilir