Eczacılar meslek haklarını istiyor
KonyaEczacılık mesleğinin geçmişinin yüzyıllara dayandığını ifade eden Konya Eczacı Odası Başkanı Cemil Karakap, Konya Postası’na yaptığı açıklamada eczacılar olarak meslek haklarını talep ettiklerini söyledi
Konya Eczacı Odası Başkanı Cemil Karakap, sağlıkta yaşanan büyük dönüşüme en büyük katkıyı vermiş meslek grubu olan eczacıların büyük ekonomik sıkıntı çektiklerini söyledi. Türkiye’de eczacılık mesleğinin bilimsel anlamda 1839 yılında Mektep-i Tıbbiye’de eczacılık sınıfının açılmasıyla 14 Mayıs’ta başladığını belirten Karakap, “Türkiye’de bilimsel eczacılığın 178. yılını doldurduk, inşallah daha uzun süreler yapmak nasip olur” dedi. Eczacılığın diğer mesleklere göre çok daha farklı bir meslek olduğunu kaydeden Karakap, “Vatandaşa, toplumun hemen her kesimine dokunuyoruz. Bizim eczanelerimize ülkedeki başbakan da, vali de, çoban da, köylü de geliyor, yani her kesimden vatandaş geliyor. Vatandaşlarla direkt teması olan bir meslek grubuyuz. Bu bağlamda ifa ettiğimiz hizmet yadsınamaz bir hizmet. Her konuda danışmanlıkla ilgili vatandaşlara bilgi veriyoruz, fakat bunun resmi bir karşılığının olmamasından dolayı yaptığımız hizmeti görünür kılamıyoruz. Bu bizim görevimiz, bunu tabii ki yapıyoruz ama bunun belli bir adının olmayışından dolayı da bir kıymeti yok ve esamisi okunmuyor” dedi.
“VATANDAŞIN HER TÜRLÜ SIKINTISINDA YANINDA OLAN MESLEK GRUBUYUZ”
Herhangi bir vatandaşın hukuki bir işi olduğunda bir avukattan randevu alıp görüştüğünü belirten Karakap, “Vatandaşımız randevuda avukattan hukuki anlamda alacağı desteği alıyor ve bunun karşılığında da belli bir ücret ödüyor. Öbür taraftan bir kişi bir inşaat ya da makine mühendisiyle sürekli karşılaşmıyor. Bunlarla bir işi olduğu zaman aynı şekilde o meslek gruplarından da yardımını alıyor, görüşüyor ve ücretini ödüyor. Ya da bir sağlık sıkıntısı yaşadığında hastaneye gidip bir hekime muayene olacağında çat kapı hekimin yanına giremiyor. Randevu alıyor ve bunun karşılığında onlara bir ‘meslek hakkı’ ödüyor. Tabii bu, bu mesleklerin hakları, ödenmeli. Ama biz bu eczacılık işini ömrümüzün başından beri yapıyoruz ve hâlâ yapmaya devam ediyoruz. Biz vatandaşın içinde, onların her sıkıntısında yanında olan bir meslek grubuyuz” diye konuştu.
“SAĞLIKTA DÖNÜŞÜME EN BÜYÜK DESTEK ECZACILARDAN GELDİ”
Yaptıkları hizmetin göze gözükmese de son derece ciddi bir hizmet olduğunu vurgulayan Karakap, “2005’ten itibaren ülkemizde ciddi bir sağlık reformu gerçekleşti. Bu sağlık reformunda da en büyük desteği eczacılar verdi hükümete. Biz bu desteği vermeyip taşın altına elimizi sokmasaydık bu reform ve dönüşüm çok daha zor olacaktı. Örneğin, o dönemde SSK vardı, Bağ-Kur vardı, Emekli Sandığı vardı. Ülke genelindeki vatandaşlar üç ayrı sınıfta muayene olurdu. Hepimiz hatırlarız, Emekli sandığı hastaları birinci sınıf hastalardı, Bağ-Kur’lular ikinci sınıf hastalardı, SSK’lılar ise 3. sınıf hastalardı. Bu çok yanlış bir şeydi. SSK hastaları ya tek bir hastaneye ya da tek bir polikliniğe mahkûm hastalardı. Hepsi gidip orada muayene oluyor ve SSK hastanelerinden ne olduğu belli olmayan ilaçları alıp tedavi olmaya çalışıyorlardı. Başka hiçbir yerde muayene olamıyorlardı. Hastalar, hastanedeki kendi eczanesinden SSK İlaç Fabrikası’nın ürettiği ya da ihaleyle ucuza aldığı, çok da rasyonel olmayan, tedavi edici özelliği olmayan ilaçları kullanmak zorunda kalıyorlardı” hatırlatmalarını yaptı.
“İNSANLAR SAĞLIK KONULARINDA EŞİT KULVARDA YÜRÜMELİ”
O dönemlerde ülke genelinin yüzde60 ya da 70’inin SSK’lı çalışanlardan oluştuğuna dikkat çeken Karakap, “Durum böyle olunca bu reformun yapılması gerekiyordu. Daha önceki hükümetler bunu yapmaya kalktı, fakat koalisyon hükümetleri olmaları sebebiyle buna cesaret edemediler. Ama bu hükümet bu işi gerçekten çözdü. Çözerken eczacıların burada –tekrar üstüne basarak söylüyorum- çok büyük katkısı oldu. 2005’te dönüşüm ilk başladığı zamanlarda Emekli Sandığı ve Bağ-Kurlulardan muayene ücreti alınmıyordu, sadece SSK’lı hastalardan muayene ücreti alınıyordu. Hükümet bize ‘Ya bu hastanelerde muayene kuyrukları oluşmasın. Muayene ücretlerini üç aylığına beş aylığına eczanelerden siz tahsil edin. Daha sonra biz bunu bir hal yoluna koyacağız’ dedi. Gerçekten yapılan reform çok büyük ve gerekli bir reformdu. İnsanların sağlık konularında eşit kulvarlarda yürümesi için böyle bir işlem yapıldı, biz de bu iş olması gerektiği, vatandaşın yararına olduğu için, taşın altına elimizi soktuk” bilgilerini verdi.
“MUAYENE ÜCRETİ TAHSİLDARLIĞI BİZİM GÖREVİMİZ OLMAMALI”
Süreç ilerledikçe o dönemde 70 kuruş-80 kuruş olan SSK muayene ücretleri bütün hastalar için geçerli hale geldiğini vurgulayan Karakap, “Hatta şu anda bile muayene ücretlerinin tahsilini eczaneler yapıyor. Biz bu konuyu 2007’de mahkemeye taşıdık. 10 yıldır mahkeme sürüyor. Biz birinci basamak sağlık hizmetlerinin ücretsiz olması gerektiğini ve bu muayene ücreti tahsildarlığının eczacının görevi olmadığını düşünüyoruz. Neden hukuka taşıdık? Artık bu ücretler 75 kuruşlardan, 80 kuruşlardan 40-50 liralara geldi. Hatta Sayın cumhurbaşkanımız yılbaşından önce bu muayene ücretlerinin düşürülmesi gerektiği yönünde Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımıza, Sayın Sağlık Bakanımıza talimat verdiğini bir basın toplantısında açıkladı. Fakat 31 Aralık 2016 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlana n bir düzenlemeyle muayene ücretlerine yüzde 30 ila yüzde 60 civarında bir zam geldi. 1 Ocak itibariyle de bu hayata geçti. Bu gerçekten biz eczacıların ecza danışmanlığı, ilaç danışmanlığı hizmetlerimizi aksatır bir hale geldi. Çünkü insanlara muayene ücretlerini anlatmaktan, çıkan ilaç fiyat farklarını anlatmaktan, hangi ilacı ödeyip hangi ilacı ödemediğini anlatmaktan biz yorulduk. Normalde bizim yapmamız gereken işler şudur: Hasta rahatsızlandığı zaman hekime gider, hekimden reçetesini alır, eczaneye gelir. Eczacı da hastanın daha önce kullandığı ilaçlarla reçetede yazılan ilaçlar arasında bir geçimsizlik var mı bunu tespit eder. Bu ilaçları hangi şartlarda, aç karna mı tok karna mı, diğer ilaçlarla birlikte nasıl alacağı ya da almayacağıyla ilgili ilaç danışmanlığı verir. Bizim asli görevimiz budur. Öbür işleri yapmaktan bu işleri yapmaya fırsat bulamaz hale geldik” dedi.
“ELEMAN İSTİHDAMINDA ECZANELERE HİÇBİR DESTEK YOK”
Bu sıkıntıların yanında 2005 yılından bu yana global bütçe uygulamaları sayesinde ilaç fiyatlarında müthiş bir düşüş yaşandığına da işaret eden Karakap, “Bu anlamda eczacılarımızın kârları da ciddi anlamda zedelendi. Şöyle bir örnek vereyim: 2005 yılından bu yana 600 seferin üzerinde ilaç fiyatlarında düşüş gerçekleşti. Bu düşüşlerin yol açtığı stok zararlarımızın bu ilaçları üreten firmalar tarafından karşılanması yasada yazmasına rağmen, ilaç firmaları yasaya da itiraz ederek bu zararlarımızı karşılamadı. Ki, o dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Faruk Çelik’ti. ‘Bu bizim namus meselemiz’, dedi, ‘Bu zararlarınızı karşılayacağız. Çünkü yasada yazıyor.’ Fakat maalesef bu konuda 2011’de açtığımız davalar da hâlâ sürüyor ve ekonomik anlamda eczacılar ayakta duramaz hale geldi. Fiyat düşüşleri kârlılık ve ciro düşüşlerine sebep olmakla birlikte buna ters orantılı olarak eleman giderlerimiz yükseldi. Biz çok küçük işletmeleriz eczaneler olarak. Geçen yıl asgari ücret 900 liradan bin 300 liraya yükseldi. Yaklaşık olarak yüzde 40’lık bir yükseliş gerçekleşti. Tabii ki daha da fazla yükselsin, keşke asgari ücretle çalışan işçilerimiz hayat standartlarını yükseltebilmek için daha fazla ücret alabilsinler. Ama bizim gibi küçük işletmeleri bu artış çok ciddi bir sıkıntıya soktu. Bunun yanında yeni gelen yasa ve yönetmeliklerle hayatımıza giren iş güvenliği yasası, çalışma saatleriyle ilgili yasal düzenlemeler, yazar kasa/POS uygulaması, ısı-nem ölçerler, eczane tabelaları, yükselen kiralar, yükselen sigorta prim ücretleri gibi konuları üst üste koyduğunuz zaman sıkıntılarımız büyüdü. Şöyle bir örnek vereyim. Asgari ücretteki yükselmeden dolayı bir elemanın maliyetinde 700-800 TL’lik bir artış oldu. Yani yaklaşık bin TL’ye varan bir maliyet artışı oldu. İki eleman çalıştırıyorsanız iki bin TL’lik maliyet artışı oldu. Bunu 12 ayla çarptığınız zaman 24 bin TL gibi eczacıların üstüne ekstra bir yük geldi. Büyük firmalar tabii ki işçileri biraz daha profesyonel kullanıyorlar. Kamunun büyük firmalara işçi istihdamıyla ilgili çok ciddi destekleri var. KOSGEB’in ciddi destekleri var. Fakat dönüp dolaşıp geldiğimiz zaman eczacılara bu alanda hiçbir destek göremiyoruz maalesef. Küçük işletmeler ayakta durma mücadelesi verir hale geldi” diye konuştu.
ECZACILAR TÜM YASAL YÜKÜMLÜLÜKLERİNİ SEKTİRMEDEN GERÇEKLEŞTİRİYOR
Eczanelerin yokluğunda toplumun çok ciddi zararlara uğrayabileceği hizmetler verdiğine dikkat çeken Karakap, “Bunun karşılığında hiçbir şey almıyoruz. Şimdi Türkiye, Avrupa’daki sağlık sistemiyle ilgili bizi eşgüdümlü olarak birtakım sorumluluklar altına soktu; fakat Avrupa’daki eczacılar gibi bizim de bir meslek hakkı almamız gerekiyor. Sonuç itibariyle biz bunca yıl eğitim almış, binlerce eczacı devletin kapısına gidip bize aş verin diye beklememişiz. Özel teşebbüs olara işletmelerimizi açmışız. Ciddi anlamda bir işçi istihdamı yapıyoruz, aynı zamanda vergi ödüyoruz. Bütün bunların hepsini biz kendi ayaklarımız üstünde durarak yapmaya, dolayısıyla devlete yük olmamaya çalışıyoruz” dedi.
Konya’da Konya Eczacı Odası’na kayıtlı 752 tane eczane olduğunu söyleyen Cemil Karakap, her eczanede ortalama 2.5 kişinin çalıştığını belirterek toplamda 3 bin kişinin Konya eczanelerinde istihdam edildiğini kaydetti. Karakap, “Biz bunların maaşlarını, sigorta primlerini, stopaj vergilerini ödüyoruz. Bunun yanında eczacılık sektör anlamında bütün giriş ve çıkışların yüzde yüz kayıt altında olduğu için vergimizi düzenli ödüyoruz. Bağ-Kur ve SGK primlerimizi ödüyoruz. Şu anda Konya merkezde 452 eczane var, bu eczanelerin hepsini dolaşsanız en kötü ihtimalle yüzde 90’ının SGK’ya bir kuruş borcu yoktur. Bağ-Kur’a bir kuruş borcu yoktur, Maliye’ye bir kuruş borcu yoktur. Yani bütün hayatımız belli prensipler, kanunlar çerçevesinde her şeyimizi yasal anlamda geçerli hale getiriyoruz” diye konuştu.
“DEVLETTEN ECZACILIK MESLEK HAKKINI TALEP EDİYORUZ”
Sözgelimi geçen yıl Avrupa Birliği uyum süreci bağlamında yasalaşan İş Güvenliği’nin Türkiye’de yaklaşık 2.5 milyon esnafı ve işletmeyi ilgilendirdiğini belirten Karakap “Fakat hiçbirinin iş güvenliğinden, işyeri güvenliğinden, işçi güvenliğinden, işçi eğitiminden haberi yokken biz eczacılar iş güvenliği merkezleriyle anlaştık. İşyerlerimizin risk analiz formlarını gerçekleştirdik, yasal anlamda eczaneler buna hazır hale geldi. Yani eczacılar toplumda örnek gösterilebilecek, yasal yükümlülükleri tamamen yerine getiren bir meslek grubu. Böyle olunca, bizim artık verdiğimiz danışmanlığın gözle görülebilir bir hale gelebilmesi için devletten meslek hakkını talep etmemiz gerekiyor” ifadesini kullandı.
İlginizi Çekebilir