© Konya Postası 2021

KONYA’NIN DUAYENLERİ

Bugün sizlere Konya’nın duayenleri yazı dizimizin ilk bölümü ile merhaba diyoruz

Hazırlayan AHMET TURAN

Sayfamıza Konya’nın yakından tanıdığı sanayici ve iş adamı Mustafa Şen’i konuk ettik. 30 yıldır Şendemir A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürüten Mustafa Şen ile 1960 ve 2017 yılları arasındaki Konya’nın sanayisini ve ticaretini konuştuk. Hobilerini sorduk. Gençlere tavsiyesini aldık. Beğeneceğinizi ümit ettiğimiz yazı dizimizin ilk konuğu Mustafa Şen beye ve okurlarımıza çok teşekkür ederim.

MUSTAFA ŞEN KİMDİR

Ben  Mustafa  Şen.

1952 Konya Merkeze bağlı Şatır köyü doğumluyum. 1956’da ailece köyden şehir merkezine geldik. İlkokula başladık. Sonra ilkokul bitince ailem okumamı çok istemesine rağmen bazı dostlarımın “Okuyup da ne yapacaksın. Bu devirde ne kadar paran varsa o kadar adamsın” sözleri beni çok etkiledi. 13 yaşımda matbaacılığa başladım.  13-14 yaşlarında çocuk olmamıza rağmen iş yerinde gece 11-12’ye kadar çalışırdık.

Evimiz ile dükkanın arası 4 km idi. Ben her gün bu kadar yolu yaya olarak yürürdüm.1972’de askere gittim. Çanakkale’de askerliğimi yaptım 1973’de geldim. Babam demir tüccarlarının içinde araba ile nakliye yapıyordu.

Babam demir tüccarı olmamı istedi. Babama; ‘Ben demiri bilmem, kömürü bilmem kağıdın içenden geldim dedim’. Sen yaparsın, sen bu işi becerirsin dedi. Beni ikna etti. O gündür bu gündür demir işi ile uğraşıyorum.

TİCARETE NE ZAMAN BAŞLADINIZ?

1973’de Meram Sanayi de 55 m2 bir dükkan tuttuk. Demir tüccarlığına başladım ve müşterilerimize iyi davranmamız neticesinde onlar bizi demir tüccarı yaptı. O zamanlar demir hurda gibiydi.

Cenabı Allah’ın lütfu keremi çalışmanın bedeli her sene çeşide girerek, işe girerek ciddi bir tüccar haline geldik. 1983’de şirket olduk işler büyüdü genişledi. İki tane kardeşim var onlar yanımıza geldi.

Anonim şirket olduk ve işler çok hızlı büyüdü. Tabi burada kısaca özetleniyor ama asıl olan güler yüz, talı dil ve yalansız bir hayat.

 Müşteri ile sıcak ilişki, devamlılık, takip etme, değişiklik yapmak. İlk başladığımız da lama silme satıyorduk. Sonra inşaat demiri işine girdik. Sonra köşebentle lama işine girdik. Saç aksamına girdik. Sürekli işi büyüterek 1986’da organizeden bir yer aldık oraya taşındık.

 Millet dedi organizede tüccar olmaz. Organizede sanayici olur. Biz de dedik bu işi biraz toptana çevirelim sanayici ile daha iç içe oluruz diye. Oraya geçtik. İşlerimizde da ciddi bir ilerleme oldu.

 Bu şekilde devam ediyoruz. Demir de market haline geldik. Bizde ki çeşit Konya da hiçbir tüccarda yoktur. 2016’da lazer kesim ve büküm işlerine geçtik. İş yok denmesine rağmen gece gündüz çalışıyoruz. Ama esnaftan ciddi bir sıkıntı var. Sıkıntının aslı millet banka ya girmiş. Tahsilatta çok ciddi sıkıntı çekiyoruz. Ama çalışıyoruz hayat devam ediyor durum bu.

KONYA DA ESKİDEN HAYAT NASILDI?

1960’larda Konya Alaaddin ile Mevlana arasındaydı. Asfalt yol sadece Alâeddin Caddesinde başlar, Türbe önünde biterdi. Konya da eskiden Mevlana Müzesinin olduğu alan Türbe önü diye anılırdı.

Şehir merkezinin ara sokaklarında kaldırım taşları vardı. Merkezden 500 metre çıktığımız zaman her evde inek, koyun vardı. Bu hayvanlar sabah erkenden mahallenin meydanına getirilir. Oradan da otlağa götürmesi için çobana teslim edilirdi. Bunları bugün gençlere anlatmak lazım.

Bugün ineğe büyükbaş deniliyor. O günler sığır denilirdi

Sığırlar sabah evden çıktığı zaman her evden bir kişi elinde kova ile sığırın arkasından gider, dışkısını yaptığı yerde o dışkıyı kovaya doldururdu. Kova iyice dolunca eve getirilir, avluda bir köşeye yan yana bırakılarak kurutulurdu. Buna biz ‘yapma’ derdik. Kışın ısınmak için sobada, ekmek yapmak için de tandırda yakardık. Hatta yemek yapmak için bahçede ocak olurdu. Onda da yakacak olarak işe yarardı. Bugünkü odun ve kömürün yerini tutardı..Çarşıdan ekmek getirmek çok nadirdi. Her evde tandır var,herkes ekmeği evde yapardı. Çoğu eve sabun girmezdi, sabun yoktu. Odun külüyle çamaşır yıkanırdı. Odun külü sabun vazifesi görürdü. Yamasız elbise giyen çok azdı. Ayakkabıya kırk tane yama vurulurdu.

Kendimden bahsedeyim o günler bisiklet aldık. Bisikletle gidip geliyorum kırk tane yama vardı her gün teker patlardı yenisini almak aklımıza gelmezdi, paramızda yoktu.

Böyle bir hayattan geliniyor.

1965’den sonra yavaş,yavaş ilerlemeler başladı. Her evin bahçesi vardı. Ayrıca bağ yerleri vardı. Yiyecek ihtiyacı evdeki hayvanlar ile bahçe ve bağdan temin edilirdi. Çorap evde örülür, içlikler evde dikilirdi. Öyle makine ile değil, elde gelişi güzel dikiş. Şeker torbaları, yada kaputlar, basmalar giyecek için bir numaraydı.

Apartman yoktu. O yıllarda Kibrit apartmanı yapıldı 3-4 katlı. Apartmana baktığın zaman şapkan düşerdi . Herkes apartmana bakmaya giderdi.

Öyle katlı bina yoktu. Kimsede kolay, kolay para olmazdı. Takas usulü vardı.  İnşaat yapacağın zaman imece usulü komşu akraba gelecek ona yardım edecek. Amele pazarından amele getirme adeti yoktu. Ameleyi getirse para verecek para yoktu. parayı tanımıyorduk. 60’dan sonra her sene bir ilerleme oldu. Rahmetli Ahmet Hilmi Nalçacı belediye başkanı olduğu zaman çok ciddi yollar açtı. O da asfaltlayamadı yollar toz toprak perişandı.

1960’lı yıllara dönelim.

Merkez de elektrik vardı. Evlerde gaz lambası kullanılıyordu. Her bakkal gaz lambası satardı. Gazlı el lambaları vardı dışarı onla çıkarlardı. Sokakta onla gider gelirlerdi.

Sokaklarda hiç lamba yoktu. Komşuya ziyarete gidilirdi o lambalarla. Ziyaret çok önemliydi o zamanlarda. Şimdi ki gibi değildi. Toplanılırdı kimisi düğü çekerdi kimi buğday kaynatırdı. Bahçedeki ağaçlarda yetişen iğde, erik ve kayısı kurusu misafirin önüne konan çetnevirdi.

Köyden gelen mutlaka üç gün kalacak. Geri dönemez çünkü araba yok. Buradan ziyarete gidilse ilk gün kalmak zorunda kalınırdı vasıta olmadığı için.  Bun anlatılanlar hikaye gibi gelir ama gerçek bu. Pazar günleri bir evde toplanılırdı. Orada çörek, börek yapılırdı. Mesela kuyruk yağı bugün yenmiyor. O günlerde kuyruk yağını kavurur ve yerdik. Onun ayrı bir damak tadı vardı. Hamurun içine konur ve börek olurdu. Bugün eski Konyalılara kime gitsen kuyruk kakırdağını çok sever. Sağlık için de çok faydalı.

ESKİDEN SANAYİ DÜKKANLARI NEREDEYDİ

Eski sanayinin ve Meram sanayinin 1952’de temeli atılmış ama hiçbir hareket yok, faaliyet yoktu. Sanayi eski garajın oradan başlar. İstanbul caddesinde biterdi. Konya’da iki tane kaynak vardı üçüncü kaynak da yok, elektrik de yok. Santral var ama elektrik üretecek de Konya görecek.

1973’de demir dükkanını açtığımız zaman eski hurdadan çekilmiş demirler gelirdi. Biz kantara koymaya utanırdık. Müşteri koy biz onu düzeltiriz yaparız derdi. Çünkü demir yok. Bugün onları hurdacıdan başkası almaz. 80’de Kıbrıs’a gittim. Demirin güzelliğini gördüm. Bu demirler Türkiye’ye ne zaman gelecek diye düşünürdük. 80’den sonra birçok müessese gelişti.

Bir telefon iki üç senede zor çıkardı. Telefon bulmak zordu elden ele alınıp satılan ciddi paralar ödenen bir şeydi. Postana telefon veremiyordu. Santralliydi sonra numaralıya geçti. Rahmetli Turgut Özal bu alanda çok ciddi hizmet yaptı. Telefon sorununu çözdü. Cep telefonunu falan hayal edemezdik, normal telefon yoktu. İstanbul’la sabah telefon yazdırır akşama, yarına ya da ertesi güne kalırdı. Şimdi çok mesafeler kat edildi.

AT ARABALARI DOLMUŞ GÖREVİ YAPARDI

Şehir merkezlerinde belediye otobüsleri vardı. Bunun yanı sıra 1970 yılına kadar at arabaları dolmuş vazifesi yaptı.

Sonra üç tekerlekli Arçelikler çıktı 76-77’ye kadar taşıma işini onlar yapmaya başladı. Ondan sonra dolmuşlar, minibüsler çıktı. At arabaları bugün ki dolmuşların görevini üstlenirdi. Motorlu üçtekerliler de seyyar gezerdi bugün ki taksi görevini yaparlardı. Faytonlarda özel taksi gibiydi. Onlar sadece Alâeddin Cami ve türbe önünde dururlardı. Gece 1-2 ye kadar çalışırlardı.

1980’li yıllardan sonra imalat yeni, yeni başlamıştı. Ziraat aletleri imalatı Konya’da o günlerde başlamıştı. Tamiri yapılan aletlerin imalatı yapılmaya başladı. Römork, at arabası, üç tekerlekli imalatı yapılırdı. Sonra saman makinesi  patos, pulluk yapılmaya başlandı. Şimdi çok şükür Türkiye’nin sayılı sanayi üretimi bizde.

Ayrıca bugün İnşaat çok ciddi bir sektör haline geldi. O zamanlar inşaatlar hurda demirden yapıldığı için, bugün kentsel dönüşümle yenileniyor. Demiri biz yeni kullanmaya başladık. Örnek verecek olursak eskiden yapılan binanın metresinde 10 kilo demir var. Bugün elli kilo demir var. Deprem yönetmenliği çıktıktan sonra demiri kullanmaya başladık. Sanayi şu an ciddi demir kullanıyor. Eskiden 10 ton demir getirsek kime satacağız diye düşünüyorduk. Hatta tüccarlar arasında 500’er kilo bölüşüyor öyle satıyorduk. Bugün günlük 500 ton demir satılıyor. O günlerde sanayide 500 dükkân varsa bugün 5 bin dükkân var.

GENÇLERE NE TAVSİYE EDERSİNİZ

Her şey değişiyor, gelişiyor. Rabbim birlik, berberlik versin. Birlik beraberlik olduğu zaman Allah yardım eder. Biz gıybeti bıraksak birbirimize yardım etsek huzur buluruz. İslam’ın ilk emri oku diyoruz. Aslında burada çok ciddi bir yanlışlık var. İslam’ın ilk emri yaz, yazmasan neyi okuyacaksın. Yazı köktür. Geçmişten yazılı olarak gelseydik biz bugün ilave edecektik Avrupa’yı geçecektik. Yazmadığımız için usta öldü sanatta öldü. Âlim öldü bundan sonrası yerine gelmez deniyor. Âlim oraya nasıl geldi hangi merhalelerden geldi diye yazsa gelende onun üzerine ilave edecek. Bazı insanlar hayatını yazmış. Allah razı olsun. Bu tür âlimlerin hayatı yazılması lazım. Gelende onlardan örnek alacak yetişecek.

Kadınlara okumayı yazmayı öğretmemişiz. Ailenin temeli kadındır. Anne temeldir, çocuğu o yetiştirir.

Bugün Konya’nın yüzde50-60’ı vakıftır. Adam vergiyi veremediği için malını vakfa veriyor. Vakfın vergisi yok. Kendi de içinde oturuyor. Bunların çok ciddi içtihat edip bunları alimlerin çözmesi lazım. Konya tarihini okuyorum 5 tarla bilmem şu vakfın, 5 köy bilmem ne medrese vakfının. Vergi veremediği için vakfediyor. Para yok çünkü. O günlerden geliyoruz bugünlere. Fakat çok çalışmamız lazım. İslam’da emeklilik de yok. Bir yere kadar gelip çekilmek istiyorsan orada danışman gibi durup gençlerin önünü açmak lazım. Onlara anlatmak lazım ve mümkün mertebe yazmak lazım. Gençlere tavsiyemizin birisi de şu.  Müslümanların hayatı programlı olmalı. Ne zaman çalışacak, ne zaman ibadet edecek, ne zaman eğlenecek. Hepsine ihtiyaç var. Biz bunu karıştırıyoruz.

Bazıları da çalışıp ne yapacağım. Elimde bir sürü servet var. Yemeyle bitmez diye düşünüyor. Çalışmazsan işini iyi bilmezsen elindeki sermeye bir günde eriri. Cenabı Allah ben bir anda veririm bir anda alırım diyor.

Bugün ufacık İsrail çalışıyor dünyaya kafa tutuyor. Hem birler, beraberler. Hem de çalışıyorlar. Bunu takdir etmemiz lazım sırf yermeyle olmaz.  Ondan da alacağımız dersler var. Niye bir değiliz, niye beraber değiliz, niye çalışmıyoruz. Cenabı Allah beş vakit namazı beşe ayırmış niye İnsan her namazda dirilmesi lazım. Kendine gelmesi lazım. Çalışırken de aynı şekilde. Bir de biz biliriz dediğimiz zamanda yanılıyoruz, sormamız lazım. Anamıza, babamıza ustalarımıza danışacağız, soracağız. Bunların da birine anlatacağız ve bunu da yazacağız. O zaman dünya hâkimiyeti Müslümanların olur. Akan su pislik tutmaz. Devamlı çalışmak lazım, yukarıya taşımak lazım. Yukarda durmak kolay değil. Hareket ister, bereket ister. Yeter bu kadar dediğin zaman duramazsın çünkü batarsın çünkü masrafın var.

Herkes birbirini karalıyor. Karalamak kolay, ona ne olacağını söylemek lazım.

Daha iyi nasıl olur, onu söyle. Avrupa’da elin adamı kanalizasyon yapmış 100 yıl sonra altında film çeviriyor.

Bunu unutmayalım.

Çok teşekkür ederim.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER