KÜLTÜR YOLUNDA BİR GÖNÜLLÜ: ANAMASLI MEHMET
KonyaÖzellikle 2000 sonrası kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması, kültür emperyalizmine de büyük kolaylıklar sağlamıştır. İzlediğimiz ithal veya yabancı diziler, dinlediğimiz müzikler, örnek aldığımız starlar ve giyimden kuşama birçok alanda milli oturup milli kalkma, yani kendi kültürümüze göre bir yaşam sürmekten uzaklaşıyoruz.
Buna karşın, unutulmaya yüz tutmuş kültürel geleneklerimizi, kıyıda köşede kalmış güzelliklerimizi yansıtan, kendine yetip kimseye yük olmamayı, sevgiyi, hoşgörüyü, misafirperverliği, emeği, zor şartlarda yaşam savaşı vermeyi bir çatı altında bulabileceğiniz, Torosların yaylalarında ki kıl çadırlarda yaşayan Yörükleri, genç nesillerin öğrenmesi ve Yörük Türkmen kültürünün yaşatılması adına, çektiği fotoğraf ve videolarla internet ortamına yükleyen ve 55 binden fazla takipçisine bu kültürel değerleri tanıtan Anamaslı Mehmet gibi kültür elçilerimiz, gönül adamlarımız var.
Biz de Yörük Türkmen kültürüne gönül vermiş ve hiçbir beklenti içinde olmadan bu kültüre hizmet etme yolunda çaba gösteren Anamaslı Mehmet ile bir röportaj gerçekleştirdik. Şimdiden keyifli okumlar…
Anamaslı Mehmet kimdir? Yörük Türkmen kültürüne gönül vermiş biri olarak nasıl bir ortamda büyüdünüz?
Çocukluk yıllarım, Anamas’ın eteğinde Kurucuova kasabasında geçti. Oralarda büyüdüm o yaylalarda gezdim o yaylalarda gençliğim geçti ve bir vefa borcu olarak ismimin başına Anamaslı’yı koydum. Özellikle koydum, çünkü Anamas dağı Yörük Tükmen’lerin göç yolu üzerinde olan, Yörük Tükmen’lerin yaylalarında konakladığı iyi bildiği bir dağ. Zirvesinde Kara Göl’ü, altında Yeraltı Gölü’yle, üzerindeki yaylalarıyla ormanıyla, yazın Eylül ayında bile kar yiyebileceğiniz bir dağ. Bu dağın adını yaşatmak için ‘Anamaslı Mehmet’ adını koydum kendime ve öyle tanıtmak istedim kendimi. Tabi çocukluk yıllarımdan beri Anamas aşkı bende vardı. Hatta babam bir bisiklet almıştı onun arka tozluğuna ‘Anamaslı’ yazmıştım, hiç unutmuyorum. İşte o günden beri Anamas sevdası devam etti. Bizim çocukluk yıllarımızda şimdiki Yörüklük faaliyetlerinin hiçbirini ben bilmezdim ama yaylalarımıza o Yörükler gelirdi. Şarkikaraağaç, Yalvaç üzerine göçe giden Yörükler bizim köyde konaklarlardı, bizim orda eksikliklerini tamamlar oradan da devam ederlerdi göç yoluna. Tabi Antalya’dan gelen Yörükler bunlar. Bizim ayrıca Anamas Dağı’nda Çataloluk Pınarı diye bir pınarımız var. Orda, geçmişte 600 kıl çadırın olduğundan bahsediliyor. Muslu, Musalla Yaylası, Malanda Yaylası, Kızoluğu, Tikenli gibi yaylalarda eskiden bolca Yörük çadırları olurdu, kıl çadırlar olurdu. Bu yaylalarda yaşayan Yörükleri merak ederdim bunlar kimdir nedir diye ve yıllar sonra bu sevda ile yola çıktık. Yörük kızı diye bir şiir yazmıştım ama bu hareketlerimin hiçbiri yoktu o zamanlar. Sadece Anamas Dağı’nda ki Yörüklerin yaşantılarını görüp o şiiri yazmıştım. 14 kıtalık bir şiir, üç dörtlüğünü okuyayım;
Taksisi eşektir rotası yayla Yününü atıyor elinde yayla Yayığı elinde kalmış bak öyle Geleni seyreder bak yörük kızı
Saçların omzuna değmiş gidiyor Toros Dağlarında bak yörük kızı O dağlar tepeler vatanım diyor Heybe omuzunda bak yörük kızı
Anamaslı hayran kaldı baksana Bir bardak ayranım sakın yok deme Yine geleceğim gelecek sene Mesut ol dünyada sen yörük kızı
Yörük Şölenlerine ne zaman gitmeye başladınız, sizi heyecanlandıran, kaldırıp götüren ne idi?
Her şey sanalla başladı. Sanalda Facebook ortamı ortaya çıkınca bizde bir anda sanalcı oluverdik. Zaten o zamanlar Anamaslı Mehmet adıyla piyasaya çıktım. Yalvaç Yörük Şöleni’nde Adana’dan Bestami Erdem, Alper Turan Tekeli, Hafız Ali Acıbucu gelmişlerdi, biz de Konya’dan birkaç kişiyle oraya katılmıştık, hatta Sarıkeçililer dernek başkanımız Pervin Savran Çoban’da o ilk şölene katılmıştı. O gün Adana’daki dostlarla tanıştıktan sonra, bizim de şölenlere adım atmamız gerçekleşti. Yörük kızı şiirini ilk orada okumuştum, yaklaşık 9-10 yıl önceydi. O şiirden sonra bize bir heyecan geldi. Hatta o gün Bestami Erdem, şu anda Osmaniye Yörükler Derneği başkanıdır kendisi, o dönüşte ölümcül bir kaza yapmışlardı. O kazadan sonra da Bestami Erdem’den hiç kopmadık. O günden sonra da Bestami Erdem’le yıllarca şölenlere gittik. O zaman dedim ki Yörükler tanışmalı, hemen ‘Yörükler Tanışıyor’ grubunu kurdum. Facebook’ta ‘Yörükler Tanışıyor’ grubu 4 bin fotoğraf, 350 video ile sanal bir saldırıyla o zamanlar ele geçirildi. Biliyorsunuz Facebook ortamında sanal saldırılar her zaman olabiliyor. Bir terör örgütü üstlendi o zamanlar. Tabi biz yılmadık yine ‘Yörükler Tanışıyor’, ‘Yörük Türkmen Tanışıyor’ dedik, ‘Yaşayan Yörükler’ dedik bu sayfaları kurduk ama bunun ‘Yörükler Tanışıyor’ sayfası 55 bin 150 kişilik bir üyeye ulaştı. Burada kültürel paylaşımlar yapıyoruz, kontrollü paylaşımlar yapıyoruz, siyasetten uzak duruyoruz, hatta hiç yapmıyoruz. Kültür nerde varsa ‘Yörükler Tanışıyor’ orda oldu benimle beraber. ’Yörükler Tanışıyor’ bir kültür sayfasıdır. Biz kültürümüzü, Türk kültürünü, Yörük Türkmen kültürünü buralarda insanlara tanıtmaya çalışıyoruz. Yani unutulan bir kültürü canlandırmaya çalışıyoruz. Ne derece başarılı olduk bilemiyorum ama 55 bin kişiye ulaştık. Bu grup benim çocuk gibi büyüttüğüm bir gruptur.
Yaylalarda Yörüklerin kıl çadırlarına konuk oluyorsunuz unutamadığınız bir anınız var mı?
Kıl çadırlar çok önemlidir. Bir zamanlar, keçileri dağdan kaybettirenler şimdi kıl çadır arıyor dağlarda. Keçiler kayaların zirvelerinden yayılır, suyunu pınarların gözlerinden içer. Sütü anne sütüne eşdeğerdir. Peynirinin yoğurdunun bambaşka bir tadı vardır, eti çok lezzetlidir. Bunun yanında keçinin kılından faydalanılır. Kılından ipler yapılarak kıl çadırlar dokunur. Çadırlar yöresine göre 5 direkli gibi farklı faklı türleri vardır. Kıl çadıra karşıdan baktığınızda kara bir yer gibi görürsünüz ama çok güzel işlevi vardır. Kıl çadır sıcak havalarda gözeneklerini açar ve gözenekleri hava alır yani çadırın içinde hiç kimse terlemez yani serin olur. Ama bir yağmur yağarsa gözenekler şişer yağmuru içine almaz bu sefer çadırın işlevi değişir, yağmuru içine almayan bir hale döner. Kıl çadırın içinde çok özel yerler vardır. Mesela kıl çadırın kapısı yoktur, gelen misafirlere o kapı her zaman açıktır. Gelen misafir çadırın en güzel köşesine oturtulur, burada en güzel ikramlar yapılır, nerelisin kimsin diye sorulmaz. Çadıra gelen misafire hoş geldin dedikten sonra ilk söylenen şey ‘aç mısın’dır. Yani her Yörük çadırında bunu görebilirsiniz. Şu anda şehirlerde bir su bile vermez insanlar belki ama o kıl çadırların yanına vardığında, karşıdan Yörük seslenir; ‘ Emmioğlu bu tarafa gel la acısan yemek hazırlayalım çay koyalım’ der. Közde çayını içersin ekmeğini yersin. Çoğu çadırlarda da hiç tanımadığı insanlara kuzu oğlak kesen Yörüklerimiz vardır. Yörükler doğal tedavilerini de kendileri yaparlar. Pise’den, Katran’dan yararlanırlar. Pise, hayvanların kurtlarında yaralarında iyileşmelerinde kullanılıyor. Tıbbi aromatik bitkileri en güzel Yörükler uygulamışlardır insan sağlığında. Başarılı da olmuşlardır. Mesela biz ‘Eğir’ deriz Beyşehir’de, kökünü biraz açıp suyun içine koyduğunuzda ve onu da içtiğinizde karın ağrınız hemen kesilir. Ayrıca Yörükler çarığından çorabına, pantolonuna kepeneğine kadar, yani yiyeceğinden giyeceğine kadar her şeyini kendi üretip kendi yiyen-giyen kendine yeten insanlardır. Devlete yük olmazlar. Vatanına bayrağına dinine devletine karşı çok hassastırlar ve bu konularda taviz vermezler. Hani derler ya ay-yıldız uğruna hep en önde ölmüşlerdir. Kurtuluş savaşı yıllarında askerin ihtiyaçlarını karşılamışlar, develeriyle silahlar taşımışlardır. Askerin konakladıkları yerlerde karınlarını doyurmuşlardır. Hatta develeriyle bu silah taşımacılığını çok yaptıklarından dolayı da demiş ki Atatürk, ‘sizlerin askere gitmenize gerek kalmıyor zaten siz askerlik yapıyorsunuz’ demiştir. Bunun en güzel örneğini Mevlana’nın orda ki Şehitler Müzesini gezerseniz, şuan ki bizim anlattıklarımızı orada görebilirsiniz.
Yörüklerin sıkıntıları nelerdir?
Şu anda göçebe Sarıkeçili Yörüklerimiz var. Sarıkeçili Yörükleri Mersin Aydıncık bölgesinden, Mersin civarından kalkıp yayan, Hadim, Taşkent, Karaman, Seydişehir yaylalarında şu anda yayladalar. Güz zamanı da geri sahile dönüyorlar. O Sarıkeçili Yörüklerimizin de çok büyük sorunları var. Çocuklarının öğrenim sorunu var. Öğrenim göremiyorlar kısa süreli konakladıkları, yaylaya gittikleri için. Göç yollarında sulak alanlar, HES’ler ile çevrilmiş, göç yollarında bu sulak alanlar olmayınca HES’lerden dolayı kapatılınca, ormanın çoğu yerleri çevrilmiş yada satılmış birilerine verilmiş. Oraları faklı insanlar kullanınca Yörüklerin göç yolunda da sıkıntıları var. Asfalt yollardan gelenlerin hayvanlarını vasıtalar çarpıyor. Bu konuda da devlet büyüklerimiz bunlara el atmalılar. Atıyorlar da aslında geçen görmüştüm Karaman’ın Kisecik Köyü’ne 90 kişilik bir Sarıkeçili Yörüğü’nü yerleştirme çabaları vardı. İnşallah bunlara çözüm olurlar.
Halk ozanlarının videolarını çekiyorsunuz onlarla bir araya geliyorsunuz, şiir yazmanızda bu ozanların da etkisi var mı?
Anamasın zirvesinde ki Dedegül Yangın Kulesi’nde şu anda bir şiirim var. Yağlı boya ile 3 buçuk saatte oraya yazmıştım hala duruyor. O şiir şöyleydi;
Benim için kalpler atar mı deme Bu kalp senin için atar Anamas Bağrında yatamadım ben yine Hayaller seneye kaldı Anamas
Öyle bir sevda ki içimden çıkmaz Virane yurdun bacası tütmez Bu can çıksa bile bu sevdam bitmez Sevdan daim olsun senin Anamas
..diye bir şiirim şu anda Anamas dağında var gidenler görüyor. Âşıklar ozanlar şöyle bir şeydi, ben çocukluk yıllarımda iken ilçeye gelirdik Beyşehir ilçemizdi, bizim köyümüz kasabaydı şu anda mahalle oldu. O zamanlar Beyşehir’e geldiğimizde görürdük âşıkları, elinde teksir kâğıdına yazılmış destanlar vardı bu destanları yazarlar çoğaltırlar, yanlarında ufak bir teyp ya da megafon, bu teyplere okudukları şiirleri oralarda ki insanlara okuyarak ya da dinleterek bu şiirleri destanları satarlar ve bu destancılık ile geçinirlerdi. O zamanlar da hayal ederdim bir gün bu insanlarla yan yana gelebilir miyim karşılaşır mıyım diyordum ama yıllar geçti ve yıllar sonra hem de çok ünlüleriyle hayal bile edemeyeceğim insanlarla beraber oldum onlarla yolculuk ettim, onların videolarını çektim, onlarla sohbet ettim, evime geldiler ben onların yanlarına gittim yani iç içe olduk âşıklarla. Mesela 2012 yılında ölen rahmetli Âşık İmami ile en son röportajı ben yapmıştım Adana Sarıçam’da ve İmami’ye şöyle demiştim, aslında insanların vefasızlığını biliyordum o da biliyordu, biraz röportaj yaptıktan sonra, ‘Ya ozanım keşke siz gibi halk ozanlarımıza milletimiz sağlığında değer verse de bu halk ozanlarımız gözleri kapanmadan bunları bir görebilse’ demiştim. O büyük ozan demişti ki, belki de içinden öyle olmadığını biliyordu ama dedi ki; ‘’Bu asil millet gerçek halk ozanlarına gereken önem ve desteği her zaman verir’’ dedi. Böyle bir cevap vermişti benim için çok önemliydi bu sözü. Yine halk ozanlarımızdan Âşık Feymani, Hacı Karakılçık, Hilmi Şahballı, Ozan Nihat ve Âşık Kazanoğlu ile beraber oldum, hala beraber oluyoruz onların videolarını fotoğraflarını çekiyoruz, onlar bize türküler yapıyor, bazen şöyle de yapıyorum; sanal ortamda bir ayak veriyorum, halk ozanlarımızı atıştırıyorum. Onlar unutulmamalılar, halk ozanlarımız bu milletin sesi soluğu yani gönlünden ne geçiyorsa halk ozanlarımız onları anlatıyor insanlara, bu çok önemli. Basınımız televizyonlarımız belediyelerimiz biraz uzak duruyorlar. Yani kültür elçisi olmak çok kolay bir şey değil. Hani Anamaslı Mehmet dedik ya, Anamaslı Mehmet kolay olunmuyor. Anamaslı Mehmet Gülnar Yörük Şöleni’ne arabanın bagajında 15 dikişle giden bir insandır. Apandis ameliyatı olup, 15 dikişle Ford transitin bagajında giden insandır. Orda çekimler yapıp akşamda yayınlayan insandır. Yani cebinde beş kuruşu olmadan iller bazında şölenlere gidip orda ki şölenleri çekip hep gülen yüzüyle, sanki bizi kocaman bir televizyon kanalı gibi görüyorlar, hep bizim gülen yüzümüzü görüyorlar oysa bizim gülmeyen yüzümüz de var. Ama biz gülen yüzümüzle insanları tanıdık tanıtıyoruz, zor oluyor yani Anamaslı Mehmet gibi insanlar çok zor şartlarda bu fedakârlığı yapıyorlar.
Bir yerlerden maddi destek var mı, yoksa yol masraflarını kendiniz mi karşılıyorsunuz?
Bu güne kadar belki de tek tük birilerinin arabasıyla bir yerlere ulaşmışızdır. Bir iki kişi belki yolumuzu karşılamıştır ama onun dışında kullandığım makinalarımı, daha taksitlerini bitirmedim fotoğraf makinalarım var. Benim taşıdığım çantanın ağırlığı 25-30 kiloya yakın, yani iki gün bu çantayı taşıdığını düşün şölenlerde. Bir de bu işten bir menfaatimiz yok. Menfaatimiz olmadığı için menfaatsiz de gidiyoruz. Bir yere vardığımızda inanın iki kamerayla çalışıyorum. Bir elimde kamera diğer elimde fotoğraf makinası çünkü tek kamerayla elde edemiyorum bazı görüntüleri. Şimdi ulusal televizyonlar görmeye başladı bizi, mesela bu sene Show TV’de Zahide Yetiş’in Cuma Sohbetleri programında Aksaray’ın Güneşli Köyü’nde çektiğim koyun kuzu buluşması videom çıkmıştı. Geçen sene yine Kanal 7’de İkbal Gürpınar’ın Mut Silifke Yörükleri programındaki Yörük Kızı türküsünün sözleri bana aittir. Youtube’da Anamaslı Mehmet adıyla açtığım kanalda kendi çekip yüklediğim 980’e yakın video var şu anda. Sanalda ki faaliyetlerim var ama her yerde Anamaslı Mehmet ismiyle ortadayım. İnsanları sevdik yaa, seviyoruz. İnanın daha önce yüzünü görmediğim insanlarla şölenlerde buluşma anımı bir göreceksin. Gözlerim sulanıyor hiç yüzünü görmediğim insanlarla kardeş gibi kucaklaşıyoruz.
Artık şehirlere yerleşmiş Yörüklere söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Yörüklere Türkmenlere söylemek istediğim tek bir şey var, siyasetten uzak dursunlar, kültür ile siyaseti karıştırmasınlar. En büyük yanlış burada yapılıyor. Siyasetle kültürü karıştırıyorlar ve siyasi bir mevkiye gelebilmek için yörüklük kültürünü kullanıyorlar. Yani Yörük sırtından kimse kurban kesmesin. Bu kültüre hizmet edeceksen kültür adamı olacaksın. Siyaset yapacaksan siyasi arenaya gideceksin kültürden elini çekeceksin. Özümüzü unutmamalıyız, geçmişimizi unutmamalıyız;
Anamaslı Mehmet Yörük’tür soyu İlçesi Beyşehir Kurucuova köyü Nasıl anlatayım ben bu sevgiyi Yörük olmak bana gurur veriyor Türkmen olmak bana onur veriyor
Yörük olmak bambaşka bir duygu, Türk olmak aslında en büyük duygu. Vatanımıza bayrağımıza sahip çıkalım değerini bilelim. Vatansız ve bayraksız olanların hallerini görüyoruz. Bir asker babası olarak da söylüyorum vatan başka bir şey vatana sahip çıkmak lazım.
Sizin gibi kültür elçisi diyebileceğimiz insanlara sahip çıkılıyor mu?
Biz 9-10 yıl önce ufacık fotoğraf makinalarıyla videolar çekerken şu anda ki Yörük Türkmen şölenlerinde hiçbir televizyon yoktu. O zamanlar bir tek Ramazan Kıvrak abimiz vardı, Avrasya televizyonunda Yörük Obaları programını yapardı. Onun haricinde Yörük Türkmen kültürünü yansıtan kimse yoktu. Daha sonra İsmail Akçay abim çıktı ve ikisi de bana öncülük ettiler yani bu kültüre hizmet eden insanların paylaşımları beni bu şevke sevketti, heveslendirdi. Kültürümüze çok kıymet vermemiz gerekiyor, kültür çok önemli. Zaten bir milleti yok etmek istiyorsan önce kültürünü, dilini bozacaksın. Biz dilimizi, dinimizi, bayrağımızı, kültürümüzü yücelttikçe daha güzel yerlere gelebileceğimize inanıyorum. Mesela geçen bir Yörük şöleninde Aleyna Tilki çıktı. Aleyna Tilki ile Yörük şöleninin ne bağlantısı var. Yörük Türkmen kültürü bir yerde yaşatılırken, Yörük Türkmen sanatçı ve ozanlarımızla, Yörük Türkmen kültürüne hizmet edenlerle yapılır. Aleyna Tilki’nin şahsına bir şey demiyorum, herkesin yaptığı işe saygı duymak lazım fakat Aleyna Tilki’yi Yörük Türkmen şölenlerinde görmek istemiyoruz. Biz bu kültüre hizmet edecek insanları görmek istiyoruz. Canla başla karşılık beklemeden koşan insanlar olsun. Belediyelerimiz, kültür müdürlüklerimiz, devlet büyüklerimiz, biz gibi insanları bulmalılar.
Bu yolda bir hayaliniz var mı?
Çocukluk yıllarımdaki ki hayalim, halk ozanlarımızla tanışmak kaynaşmaktı yıllar sonra o hayalime kavuştum. Şimdi ki hayalim ise Türk dünyasını adım adım dolaşabilmek. Nasip olur mu bilmiyorum ama çok istiyorum. (Cuma Ali SARI)
İlginizi Çekebilir