© Konya Postası 2021

Modern zamanın dervişleri

1984’te Konya’da doğan Mustafa Konukcu, İlkokul, ortaokul ve liseyi Konya’da okuduktan sonra 2001 yılında Denizli işletmeyi kazanır ve bir türlü mezun olamadığı eğitim hayatı tam 7 yıl sürer…

Denizlide, ney üfleyerek İslami sanatlara adım atan Konukcu, Konya’ya geldiği yıllarda bir arkadaşının ısrar kıyamet sema dersleri alma teklifini zorlada olsa kabul eder. Teklifi neden zorla kabul ettiğini Konukcu şu cümleleri ile açıklar, “Bir arkadaşım aradı, bir hoca sema dersi veriyormuş,  sende gelsene dedi bana. Ben hiç ilgimi çekmiyor dedim ve gelmek istemedim. Birkaç hafta sonra tekrar aradı beni ısrar kıyamet… derken bir şekilde yazıldık sema öğretilerine” diyor. Bu süreç içerisinde Mercan Dedeyi de tanıma fırsatı yakalayan Konukcu’nun,  ney üfleme ve sema dönme maceraları bir şekilde başlar…

SEMA VE MÜSİKİ

Konukcu,  “6 ay disiplinli bir çalışmanın ardından sema dönmesini öğrenmiştik. O kadar hızlı gelişmişti ki her şey, biz öğrenir öğrenmez hemen o hafta bir sema gösterisi yaptık ertesi hafta bir yurt dışı programı var dediler apar topar pasaport ve vize işlemlerini hallettik. Bu şekilde de İlk yurt dışı deneyimimizi yaşamış olduk” diyor. Konukcu,” böyle hızlı bir şekilde girdiğimiz sema gösterilerinin anlamını, manasını, birebir yaşayarak ve deneyimleyerek bir yandan öğreniyor bir yandan da öğretiyorduk” diyor. Konukcu, “İşin içine girdikçe bilinenlerin aksine çok daha farklı şeylerde öğreniyorduk, örneğin Semanın gökyüzü anlamında değil, duymak işitmek manasına geldiğini. Sema dönmenin günümüzde birçok ritüellere bağlanarak gerçekleştirilen bir eylem haline dönüştüğünü sizler gibi bizde ilk defa duyuyor öğreniyorduk” diyor ekliyor, “İlk başlangıç hikayesi belki bilirsiniz Mevlana hazretlerinin kuyumcu dükkanlarının oradan geçerken kuyumcu olun arkadaşı İmam Zerkubi hazretlerinin altın döverken tokmaktan çıkan o seslerin cazibesine kapılıp bir anda cezbeye gelerek yapmış olduğu hareket günümüzde birçok ritüellere bağlı kılınmıştır”.

 “Mevlana’nın ölümünden sonra Sultan Veledin de katkılarıyla zaten bir tekke geleneği olan sema dönmeleri bir takım ritüellere bağlanarak ve işin içine bir takım müzik aletlerinin de katkısıyla ney gibi kudüm gibi günümüze kadar birçok evrimlerden geçerek bu günkü formatına kavuşmuştur” diyor Konukcu ve ekliyor “Semanın musikiyle bağı çok eski yıllara kadar dayanır. Mevlevi hanelerinden birine girdiğiniz anda orada ki müzik aletlerinin çeşitliliğinden Mevleviliğin sanatla ne kadar iç içe olduğunu hemen anlarsınız. Örneğin Mevlevi müziği 18 sayfadan oluşan ve aruz vezni ile yazılmış şiirlerden oluşan bir bestedir. Günümüzde çokça dinlenilen o konçertolardan çok daha fazla emek harcanarak yapılan bir bestedir bence”.

KÜLTÜR ELÇİLİĞİ YAPTIK

“Ben o sıralar bir kurumda halkla ilişkiler görevlisi olarak çalışıyordum” diyen Konukcu, “Bizim yurt dışı turneleri arka arkaya devam ederken halkla ilkiler işi aksamaya başladı. 2 yıl biz bu yoğun tempoda çalışmalarımızı yaparken o yılda Unesco’nun Mevlana yılı seçmesi münasebetiyle bizim işler tüm dünyada ses getirmeye başladı. O iki yıl içinde gitmediğimiz ülke kalmadı nerdeyse” diyor. Konukcu, “Biz bu süreç içerisinde arkadaşlarla bir ekip kurup artık kendi organizasyonlarımızı kendimiz yapmaya başladık. Yine o yıl Sema Sanat merkezini kurduk. Avrupa ve Amerika’da gitmediğimiz yer kalmadı neredeyse. Sema gösterilerinin yanı sıra hat ve ebru gösterilerimizde oluyordu. Gittiğimiz ülkelerde bunların organizasyonlarını da biz yapıyorduk” diye anlatan Konukcu, “2009’da Amerika’da bir ekonomik kriz oldu. Hepimizin bildiği bu krizden herkes gibi bizde etkilendik. Bu zamanlarda ben yine hat ve ebru dersleri aldım 4-5 yıl boyunca. Krizin etkisiyle işler biraz durulunca biz hem Sema Sanat merkezine hem de yurt dışı işlerini birlikte götürme kararı aldık. Yurt dışına gidemediğimiz zamanlarda sanat merkezine ağırlık veriyorduk. Bildiklerimizi insanlara da öğretebilelim istiyorduk” diyor.  

ARAÇ AMAÇ OLMASIN

“Önce ebru, ney, hat gibi klasik İslami sanatlarla girdiğimiz bu yolda baktık ilgi çok yoğun diğer müzik dallarıyla da ilgili dersler vermeye başladık” diyen Konukcu, “Resim, müzik, keman vb. gibi… 18 branşa kadar çıktı bizim derslerimiz. Aslında halkımız sanatın her türüne aç, fırsatlar sunulduğu zaman bunları en güzel şekilde değerlendirebiliyorlar” diyor. Konukcu,”Yanlış bildiğimiz birçok şeyi de düzelterek devam ediyorduk bu sanat yolculuğumuza… Örneğin İslami müzik aleti diye bir şeye artık inanmıyorum. Bir takım müzik aletlerini İslami diğerlerini İslam dışı olarak yansıtmak başlı başına yanlış bir düşünce. Müzik aletleri nedir. Enstrümandır. Nedir enstrümanın kelime anlamı ‘araç’tır. Araç olan bir şey sizin için nasıl amaç olabilir. Neye kutsal bir alet gözüyle bakıp kemana nasıl farklı bir gözle bakabiliriz gerçekten bunu anlamış değilim. Bir kemanın bir neyden araç olarak hiçbir farkı yoktur.  Örneğin tarihte 3. Selim döneminde Mevlevi müziğinin içine piyano konulduğunu bile okuduk” diyen Konukcu, “Hiçbir müzik aletinin diğerinin üstünde olmadığına inanıyorum” diye ekledi.

VARLIKTAN “HİÇ”LİĞE DÖNÜŞ

Konukcu, ”Sema Sanat merkezi gerçekten, gerçek bir sanat merkezi haline dönüştü. Her odasında farklı bir müzik sesi duyabileceğiniz, hat sanatının resim sanatının yapıldığı bir kültür merkezi haline dönüştü zamanla. 2 yıl üst üste mezuniyet törenleri bile düzenledik. Haftanın bazı günleri tasavvuf ve felsefe toplantıları yapıyorduk bazı günleri film gösterileri düzenliyorduk” diyen Konukcu, “Bu arada yurt dışında yaptığımız konserlerde tanıştığımız birçok arkadaş Türkiye’ye Konya’ya geldiklerinde beni aramaya başladılar. Ben onlara gruplar halinde Mevlana’yı Konya’yı gezdiriyordum. Bu böyle iki yıl devam etti” diye söylüyor. “Bu rehberlik işleri neredeyse zamanımın büyük bir kısmını alıyordu. Her defasında Mevlana civarında bu arkadaşlarla oturabileceğimiz muhabbet edebileceğimiz bir yer bulamanın sıkıntısını yaşıyorduk” diye anlatan Konukcu, “Şuanda bulunduğumuz ‘hiç’ mekanının yeri çok hoşuma gitti. Buraya muhabbet edebileceğimiz bir mekan kurabilirim diye düşündüm. Planını her şeyini ben çizdim ve sonunda böyle bir mekan ortaya çıktı. Biz genelde turistler için planlamıştık bu mekanı ama Konya halkı da bu mekanı sahiplendi. Adının “Hiç” oluşu da ayrı bir merak konusu oldu. Alışveriş merkezlerinde öldürülen zamanların alternatifiydi beklide onlar için burası” diyor ve “Burayı tasarlarken Sema Sanat Atölyesini de buraya taşımayı planlayarak yapılmasını sağlamıştım ama tahmin ettiğim kadar büyük bir yer olamadı maalesef” diye ekliyor. Buranın organizasyonunu farklı bir şekilde tasarlayacaklarını söyleyen Konukcu,”Buraya artık üyelik sistemiyle işletmeyi düşünüyoruz. Kurs sisteminden workshop mantalitesine geçişi sağlamayı düşünüyoruz. İnsanlara istedikleri zaman dilimlerinde istedikleri çalışmaları yapacağız. Yazarlık atölyeleri kuracağız. Mevlana’yı birde biz anacağız hicri takvime göre” diye belirtti. Son olarak Konukcu, “Bu işi Konya’da yapmaktan çok mutluyum. Ben buranın çocuğuyum burası beni tanır bende burayı tanırım en iyi bildiğin sularda yüzmek gerekir. Ben bu sularda yüzmeyi tercih ediyorum” diye ifade etti. (Ayşe Gül YAKAN)

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER