© Konya Postası 2021

MODERNLEŞEN KEÇE

Eski tarihlerde sadece çoban kepeneği ve yer sergisi üretimi için kullanılan keçe, şimdilerde Hatice Kübra Berberoğlu’nun tabiriyle ‘akıllarına gelen her şeyi uyguladıkları bir sanat dalı’. Keçenin bilinmeyen birçok faydasıyla birlikte Sufi geleneğiyle olan mistik boyutunu, atölyelerinde keçeden harika ürünler yapan Berberoğlu ailesinden Hatice Kübra Hanım’la konuştuk.

KLASİK KEÇEDEN MODERN KEÇEYE

Akıllarına ne gelirse şimdilerde keçeye uyguladıklarını söyleyen Hatice Kübra Berberoğlu; “Keçecilik benim kayınpederimin mesleğiydi. Kayınpederim klasik keçeciydi, yani çoban kepeneği ve yer sergisi üretiminde keçeyi kullanıyordu. Klasik keçe, eskisi kadar üretilmez oldu, bir duraklama dönemine girdi. Keçe modernleşmeye başladı, bambaşka bir dünyaya girdi. Eşim de sonradan keçeye merak saldı ve ilk sikke denemeleriyle başladı. Şimdi otuzdan fazla çeşitte üretimimiz var” dedi.

KEÇE İNSANLARIN BULDUĞU İLK TEKSTİL PARÇASI

 Keçenin gerek Kuzey Avrupa gerekse Orta Asya’da kullanımının çok fazla olduğunu söyleyen Berberoğlu ;“Keçe kullanımı tüm dünya da yaygın ama biz Türkler göçebe hayat tarzından geldiğimiz için keçeyi çok daha fazla kullanmışız. Keçe yün liflerinden üretiliyor. Tüm hayvan lifleri keçeleşmeye müsait ama keçeleşme için en uygun yün koyun yünü. Kısa lifli ve ince mikronlu olması koyun yününü keçe için ideal yapıyor. Biz hem ithal hem yerli yün kullanıyoruz. İthal yün daha ince bu yüzden çalışmak daha kolay oluyor” dedi.

 “YAPABİLECEĞİMİZ TON SAYISI BİN”

Yünün aşamalarını kendi imalathanelerinde yaptıklarını belirten Berberoğlu; “Keçeleşme işlemi için zeytinyağı, sabun ve sıcak su kullanılıyor. Zeytinyağının doğal asitleri keçe uçlarını birbirine çekiyor ve sonrasında yapılan keçe dövme işlemiyle keçe elde ediliyor. Boyama işlemini de eşim boyahanede kendi yapıyor. Yünün boyamasını kaliteli kıyafet boyalarıyla yapıyoruz. Şu an çalıştığımız renk sayısı yüz ama yapabileceğimiz ton sayısı bin” dedi.

“ZEVKLİ BİR SANAT”

Keçenin çok ilginç bir obje olduğunu söyleyen Hatice Hanım; “Keçe işi zor, sabır istiyor ama çok zevkli. Keçe insanı kendine bağlıyor, isteseniz de bırakamıyorsunuz. Yapım aşamasında çalışma disiplini, belli bir uyum ve ritim istiyor. İnsanın hayatına da bir uyum getiriyor, yaratıcılığı arttırıyor. Renklerle desenleme aşamasında zihni rahatlatıyor, terapi gibi” ifadelerini kullandı.

 

“HEM NEMİ DENGELİYOR, HEM RADYASYONU ALIYOR”

Keçenin kendine özgü birçok faydası olduğunu da dile getiren Berberoğlu; “Keçe stresi alır, ortamdaki negatif enerjiyi yok eder. Ortamın nemini dengeler, radyasyonu alır. Göçebe kültürde yaşayan atalarımızın, keçeyi çadır, halı ve kıyafet olarak kullanmasının çok önemli bir sebebi var. Yılan ve akrep gibi zehirli hayvanlar, keçe üzerinde hareket edemezler ve keçeye yaklaşamazlar. Bu sebeple çobanlar, keçeden yapılma kepenek giyerler, çadırlar ve halılar keçeden yapılırmış. En önemli özelliklerinden biride sıcak tutuyor olması. Eskiler termos niyetine keçe kullanırlarmış” şeklinde konuştu.

“KEÇEDE TEKNİK FAZLA”

Keçede çok farklı teknikler kullandıklarını dile getiren Berberoğlu; “Keçeye uygulanan teknikler çeşitli. Yünü tek kat yaptığımız zaman pek sağlıklı olmuyor. Keçeyle kumaşı birleştiriyoruz. Kumaşla yünü birleştirirken sabunlu su kullanıyoruz. Süsleme kısmında dikiş kullanılıyor ama onun dışındaki birleştirmelerde keçe için sabunlu su yeterli oluyor. Uygulama kısmında sündürme, iğneleme tekniklerini kullanıyoruz. Yünden desen kesip tekrar yünün üstüne birleştirme yaptığımız nakışlık tekniğini çokça uyguluyoruz. Keçe işleme işi bittikten sonra en son yıkıyoruz ve ütüleyip işlemi bitiriyoruz” dedi.

KEÇENİN MİSTİK BOYUTU

Keçenin tasavvufta da önemli bir yerinin olduğunu söyleyen Berberoğlu; “Tasavvufta keçe; İnsan-ı Kamil’i, yün de insanı temsil ediyor. Suf Arapça yün demektir bu yüzden dervişlere aynı zamanda  “suf”dan türetilmiş “sufi” denilirmiş. Sufi ise “yün elbise giyen” anlamına geliyor. Yünün keçe olmak için çıktığı çileli yolculuğu, insanın İnsan-ı Kamil olmak için çıktığı meşakkatli yolculuğa benzetilir” dedi.

“YÜN VE İNSAN”

Yünün ustasının elinde, hasırın içinde keçeleşmesini, insanın egosunu yok etmesine benzeten Tasavvuf geleneğinde keçeyi anlatan Berberoğlu; “Koyun yünü serttir ve şekle girmesi zordur. Kuzu yünü ise yumuşak, ince telli ve istediğiniz şekle girmeye hazırdır. Yünler, önce kirlerinden arınması için yıkanır. Anadolu’da çamaşır ve yün yıkamak için kullanılan ve “tokuç” adı verilen tahtayla vurularak yapılır bu işlem. Tıpkı yün gibi insan da hayatında yüzlerce tokuç yer; egosundan, günahlarından kirlerinden temizlenmesi için. Temizlenen ve taranan yün, kamıştan örülmüş bir hasırın üzerine düzgün bir şekilde serilir, biraz su serpilir ve hasırla beraber rulo halinde sarılır. Bu rulo sıkıca bağlandıktan sonra ustası başlar göğsüyle ruloyu ezmeye. Yünün ustası, insanın mürşidini temsil eder. Keçe olma yolunda yünü hizaya sokan usta gibi, İnsan-ı Kamil olmada da insana mürşidi yol gösterir. Kamış hasır da Mevlana’ya göre “ney”i temsil eder. Derviş’in ney sesiyle kendinden geçmesi gibi yün de hasırla kendinden geçer; binlerce bir iken, o hasır içinde çile çeken yün tek bir olur” şeklinde konuştu.

“HUU” NİDALARIYLA KEÇE Yünü keçe yaparken büyük bir güç harcandığını belirten Berberoğlu; “Sonra hasır açılır, keçeleşen yün daha sağlam ve daha dayanıklı olsun diye sabunlu su dökülür ve usta bu sefer ayakları altında ruloyu döndüre döndüre ezmeye başlar. Su ve sabun, insanın imanını kuvvetlendirmesi için çektiği zikirleri, ibadetleri gibidir. Yünü keçeleştiren su ve sabun gibi, ibadet ve zikir de imanı kuvvetlendirir. Yün döndükçe kendinden geçer. Mevlevi dervişinin sema yapması gibi döner de döner yün rulosu. Bu sırada sadece yün değil, usta da çile çeker. Yünü keçe yaparken büyük bir güç harcamaktadır çünkü. Derin nefes alıp verirken, ağzından ‘Huuu, Huuu, Huuu…’ nidaları çıkar” dedi.

“HAM İKEN PİŞMEK “ Bir saat daha böyle çile çeken keçenin artık pişme vaktinin geldiği söyleyen Hatice Hanım; “Bu sefer usta göğsüyle ya da ayaklarıyla değil, elleriyle yünü adeta okşar. Sıcak su ve sabunla yünü elleri arasında ovar. Ona alması gereken şeklini verir. Bu dönem çok hassastır, keçenin varlığının farkına vardığı, sağlamlaştığı dönemdir. Artık ne yılan ne akrep ne de başka bir zehirli hayvan ona yaklaşabilecektir. İmanı ve aşkı kuvvetlenen, imanını hiçbir şeyin yıkamayacağı sağlamlığa ulaşan insan gibi olacaktır. Ham iken, olacak yani pişecektir” şeklinde keçenin tasavvufi kısmı üzerine dikkatleri çekti.(Şehr-i Beyza OK)

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER