© Konya Postası 2021

Park the bus'tan hallice...

Konyaspor’un maçlarını her zaman izleme fırsatı bulamasam da ne zaman maçına gitsem sanki yıllardır her idmanını izlediğim bir takım gibi ruhunu anlarım. Zaten eğer mevcutta futbol birikiminiz varsa, uzaydan bile gelmiş olsa iki takımın futbolunu yorumlayabilirsiniz. Bazı maçlar zorlar, takımın iç dinamiklerini, antrenmanlarını bilmeniz gerekebilir. Bu maçta aslında marifet izleyende değildi. Konyapor-Adana Demirspor maçı bu açıdan izleyeni hiç zorlayıcı bir maç olmadı.

Spor gazeteciliğimde yıllarca aynı kentte çalıştığımız Adana Demirspor Teknik Direktörü Hikmet Karaman’la maçtan önce kaldıkları otelde kısacık görüşene kadar maçı izleme düşüncem bile yoktu. Bunun yanı sıra Adana Demirspor’un da rahmetli babamdan dolayı bendeki yeri farklıdır. Konyaspor nasılsa kent takımımız ve Süper Lig’in asansör takımı değil, dilediğimiz zaman izleyebiliriz rahatlığından dolayı maçlarına gitmeyi ihmal ediyor olabiliriz.

Berabere biten bu maçı kronolojik olarak başından sonuna kadar dakikalarıyla anlatacağım bir yazı olmayacak. Bu işin taraftarı sıktığını biliyorum. Maç bittikten hemen sonra çabucak, belli yönleriyle değerlendirme yapacağım.

Çocuk yaşlardan itibaren yıllarını önce amatör futbol sahalarında, sonra gece gündüz profesyonel takımları antrenmanından kampına, iç sahadan deplasmanına kadar takip ederek geçirmiş birisi olarak Konyaspor-Adana Demirspor maçının içeriği ile skorunun tamamen uyumsuz olduğunu söylemeliyim. Öncelikle bu maç golsüz bitse hiç mi hiç şaşmayacaktık. Nedenlerini, aslında mücadele gücü yönünden daha etkin olmasına rağmen puan kaptıran Konyaspor’u bir miktar eleştirmeden açıklamak mümkün değil. Sahanın içinde her iki takımdan toplam 6-7 kişilik yetenekli gruptan 4 gol çıkması, biz izleyenlerin şansıydı. Dört gole rağmen çok mu keyifli maç oldu? Hayır. İngilizlerin cracker dedikleri türden, heyecanlı, şık gollerin atıldığı bir maç değildi.

Adana Demirspor 1 puanı yeteneklerini ön plana çıkararak kurtardı. Konyaspor’un işini zorlaştıran etkenlerden en önemlisi, Hikmet Karaman’ın hırsıydı. Hikmet Hoca’yı iyi tanırım. Osieck’in yardımcısı olduğu ve Kocaelispor’un Türkiye Kupası’nı kazandığı zamanlarda Kocaelispor muhabiriydim. İyi idman yemese de, eksiği de olsa Hikmet hoca yıldızlar yoluyla takımın yeteneğini ön plana çıkarmayı bilen ve seven bir teknik adamdır. Onların açığını bizzat kendisi rakibi çalışarak kapatır. Konyaspor’a karşı bu kozunu oynama fırsatını buldu.

Bu demek değil ki Konyaspor kolay takım, iç sahada puan dağıtıyor. Tam tersi…Karaman Konyaspor’u gereken ciddiyetle ele alıp dersini iyi çalışmış. Maçtan önce biraz görüştük. Çaykur Rize’de, Kocaeli’de beraber çalıştığı Engin Korukır’la da konuşurken Hikmet hocayı çok gergin gördüğümü söyledim. Maçı çok stres yapmıştı. 1 puanı çıkarmak onun için kolay bir iş değildi. Beklentisi mağlup ayrılmamaktı. Buradan güle oynaya maç kazanıp gitmek gibi bir hissiyatı hiç yoktu. Açıkçası hep beraber daha iş bitirici bir Konyaspor bekliyorduk.

 Konyaspor’u analiz etmek yazının başında da söylediğim gibi hiç zor değil, eleştirmemek de mümkün değil. Sahadaki takımı okumak için her idmanını izlemeniz gerekmiyor. En basit cümleyle: iç saha takımı olduğunu resmen unuttuğunu düşündüren çok şey yaptı. Maçın başında penaltı golüyle 1-0 öne geçti, sonra beraberlik golünü yedi, sonra bir  penaltıyla daha 2-1 öne geçti, 87. dakikada yine beraberlik golünü yedi.  Koskoca ikinci yarıda gol atamadı, yememeyi de başaramadı.

Konyaspor’un defansı gerçekten en büyük sıkıntısı. Sağbek sakat olabilir ama ne olursa olsun alternatifi bu derece yokluğunu hatırlatmayabilirdi. Konyaspor sahasında üçüncü bölgeye çıkarak oynayan bir takım değil. Yani rakip takımı önde karşılayan bir takım değil. İçerde bunu yapma lüksü yok oysa. 

Üçüncü bölgeye çıkarsan “Ben galibiyet için oynuyorum” diyorsun, yoksa demiyorsun. Bunun başka tartışılır tarafı yok. Kendi birinci ve ikinci bölgende, deplasmana gelen takımı kabul ediyorsan, ona umduğundan fazla alan veriyorsun. Build-up’ta Adana Demirspor’a bu kadar fırsat verilmeyebilirdi. Önde açıkça görmemiz gereken baskıyı, santraya çıktığı zamanlarda evsahibi takım olarak 90 dakikanın çok az bir bölümünde yaptılar, bu açıdan eksik kaldılar. 

Tabi ki Konyaspor’un kafasında 3 puan vardı ama ofansif manada daha aktif olması gerekti. Adana Demir’in kalesine yakın alanda daha üretken olup defansı hataya zorlamalıydı. Bu eksikler olunca böyle bir oyundan 4 gol beklenmezdi. Bu futboldan 4 gol çıkmazdı. Çıktıysa, bireysel hatalardan çıktı. Penaltılara gelecek olursak; kararlar için hatalı denilemez. Fakat futbolun ruhuna aykırı pozisyonlar da değillerdi. Penaltı verilebilirdi, verilmeyebilirdi. Konyaspor’un işini görmesi açısından olumlu değerlendirilebilir.

Konyaspor’u işini böyle sonlara bırakan değil de üstünlüğünü koruma becerisine sahip, daha ne yaptığını bilen, bari iç sahada rakibi kendisine göre kurguya zorlayan bir takım olarak izlemek isteriz.  Oyunun akış yönünü değiştirmek için bir iki switch play denemesi olduysa da çalışılmış taktikten ziyade gelişine göre yapılmış gibi durdu, zaten değişen bir akış yönü de izleyemedik.

İngilizlerin park the bus dedikleri bir tavır vardır. Skor avantajı bulunan takım, bunu korumak için defansif strateji belirler. Endüstriyel futbol ekonomisinde küçük takımlar bunu yapmak suretiyle, futbolu katletmekle suçlanırlar. Park the bus, deyim yerindeyse defansa çekilerek skora yatmaktır. Konyaspor, park the bus dediğimiz skor avantajını korumak için defansif strateji belirlemeyi benimsemedi ama ofansif manada da beklendiği kadar aktif değildi. Ev sahibi takım olarak bunu 2-1 öndeyken yapmadı, keşke yapsaydı. Oyunun sonlarında bu tavırdan hallice bir çabanın içindeydi ama golü atacağı yere yediği için keşke bari park the bus’ta kalsaydı dedirtti.

Defansif değilsen golü yemeye açıksındır ama bir gol daha atacak kadar bitirici değilsen de gol yememelisin… Ne de olsa açık ve iyi futboldan önce puan hedefimiz var…

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER