‘Sorunlara rağmen büyüyoruz’
KonyaDevletin çerezlik ürün yetiştiren çiftçiye destek vermemesinden yakınan Pınar Kuruyemişleri Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Hüseyin Karapınar, kuruyemiş sektörünün hali hazırdaki durumunu ve sektörde yaşanan temel sıkıntıları Konya Postası’na değerlendirdi
Kuruyemiş sektörünün her yıl Türkiye’nin büyüme hızının da üstünde bir hızla büyüyen bir sektör olduğunu belirten Pınar Kuruyemişleri Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Hüseyin Karapınar, ülke olarak bu konuda son derece şanslı bir ülke olduğumuzu söyledi. Kuruyemiş çeşitlerinin büyük bir bölümünün kendi topraklarımızda üretip işleyip pazara sunduğumuz ifade eden Karapınar, “Ürettiğimiz bazı çeşitlerde de dünya çapında söz sahibi bir ülkeyiz” dedi.
FINDIĞIN YÜZDE 85’İ ENDÜSTİYEL AMAÇLI KULLANILIYOR
Antep fıstığı, fındık, üzüm, incir gibi çeşitlerin buna örnek verilebileceğini kaydeden Karapınar, “Bu ürünlerin hem önemli bir bölümü çerez olarak satılır hem de endüstriyel alanda değerlendirilir. Mesela Türkiye’de üretilen fındığın yüzde seksen beşi çikolata sanayi, şekerleme ve bisküvi gibi alanlarda kullanılır. Şu anda gönlümüzü rahat tutarak belki en natürel sayabileceğimiz gıda çeşitlerindendir kuruyemiş” diye konuştu.
“KURUYEMİŞ DOĞAL VE SAĞLIĞA SON DERECE FAYDALIDIR”
Kuruyemişin Türkiye’de genelde çok katkı maddesi içermeden, natürel halinin korunarak üretildiğine dikkat çeken Karapınar, “Bu da kuruyemişin insan sağlığı açısından son derece faydalı bir ürün anlamına geldiğini gösterir. Son yıllarda kuruyemiş, alternatif tıpta da kullanılır bir hale geldi. Diyetisyenlerin tavsiyesiyle kuruyemiş genellikle öğün aralarında, bazen öğün olarak da tüketilebiliyor. Sigara vb. alışkanlıkları olanların da çok kolay sığındıkları bir ürün çeşidi olarak görülüyor. Elbette her şeyi ölçüsünde tüketmek lazım. Kuruyemiş makul ölçülerde tüketilirse insan sağlığına son derece faydalı olan bir ürün çeşididir” ifadelerini kullandı.
KURUYEMİŞ, CİPSLERE VE FASTFOODLA SAVAŞIYOR
Yeni neslin, özellikle gençliğin kuruyemiş çeşitlerine çok fazla rağbet göstermemesine üzüldüklerini belirten Karapınar, “Cips ve fastfood ürünlere, insan sağlığına zararlı olduğu tüm tıp otoriteleri tarafından belirtilen bazı gıda maddelerine yöneliyorlar. Yeni nesli kuruyemiş tüketmeye ikna etmemiz lazım. Bizim sektör temsilcilerimizin bu konuda çaba sarf etmesinin yanında Milli Eğitim Bakanlığı’nın bile bir çalışma gerçekleştirmesi lazım. Çocukluğumuzda Yerli Malı Haftası adıyla bazı haftalar oluşturulurdu. Türkiye’de yetiştirilen ürünler sınıflarda sergilenir ve o ürünlerle öğrenciler tanıştırılır, bunları tüketmeleri tavsiye edilirdi. Aslında yeniden böyle bir seferberliğin başlatılması gerekir. Aksi halde bugün almadığımız bu tedbirleri, ileriki dönemlerde Allah korusun sağlığımızın bozulması boyutlarında çok daha ciddi maddi ve manevi bedeller ödeyerek almak zorunda kalabiliriz” diye konuştu.
ÇEREZLİK ÜRÜNLERE DESTEK ÖDEMESİ YOK
Tüm Kuruyemiş Sanayici ve İşadamları Derneği’nin beş yıla yakın kurucu başkanlığını yaptığını ifade eden Hasan Hüseyin Karapınar, “Her sektörde olduğu gibi bizim sektörümüzde de bazı olumsuzlukların yaşanması normal. Üretimde, pazarlamada ve tüketimde ciddi sıkıntılarımız var. Ülkemizde ciddi bir tarım envanteri yok. Hammaddemizi üreten çiftçiler teşvik edilmiyor. Destekleme primleri kuruyemişlik ürünlere verilmiyor, sadece fındığa destek var. Ayçiçeğinin yağlığında var, çerezliğinde yok. Mısırın yemliğine destek var, ama patlayan mısıra yok. Hâlbuki bunlar ciddi anlamda ihraç ürünlerimizden. Üretilmeseler dışarıdan ithal edilecekler. Dolayısıyla teşvik noktasında ciddi eksiklerimiz var. Devletten temel beklentimiz bu” dedi. Kuruyemiş hammaddesine yönelik tarımsal etkinliklere verilecek teşvikin üretimi artırmasının yanında kayıt dışılığı da engelleyeceğine işaret eden Karapınar, “Kayıt dışılık maalesef her sektörden olduğu gibi bizim sektörümüzde de ciddi oranlarda var. Devletin destekleme uygulaması olur ise bu durum kayıt dışılığı ortadan kaldıracak, mali yönden de devlete böyle bir katkısı olacak” diye konuştu.
TÜRKİYE’NİN AVANTAJI, İKLİMİ VE COĞRAFYASI
Kuruyemişin dünyada pazarlanabilen ürünler olduğunu söyleyen Karapınar, “Türkiye değişik iklimlerin aynı anda yaşandığı bir coğrafya. Bu coğrafyada değişik lezzetler elde ediyoruz. Diyelim ki bir Giresun fındığı ve onun etrafındaki şehirlerde üretilen fındığın tadını, rayihasını, ağızda bıraktığı o hoş lezzeti başka hiçbir yerde bulmak mümkün değil. Rusya’nın bazı bölgelerinde de fındık üretiliyor. Gürcistan’da üretiliyor, Azerbaycan’da üretiliyor. İtalya’da, İspanya’da üretiliyor. Bazı ülkeler de yenilerde fındık üretmeye başladı ama muhtemelen Karadeniz’in o bölgesindeki klimanın verdiği bir güzellik var, bu rayiha, bu tat başka hiçbir yerde üretilemiyor. Ülke olarak böyle bir ciddi avantajımız var” açıklamasını yaptı.
YABANCIYA TESİS SATIŞI FINDIĞI OLUMSUZ ETKİLEDİ
Fındık borsasının eskiden yurt dışında gerçekleştiğini ifade eden Hasan Hüseyin Karapınar, “Refahyol döneminde buna el atıldı. O dönemden bu yana Türkiye fındık piyasasını kendisi belirliyor, ancak o zamandan bu yana büyük fındık tesisleri yabancılara satılmaya başlandı. Onlar ciddi alıcı oldukları için bu farkı belirtmemiz lazım. O alıcı firmalar şu anda ticari güçlerini kullanarak fındık piyasasını oluşturuyorlar. O da bizim Türkiye’de firmalarını satan arkadaşlarımızın yol açtığı bir durum diye değerlendiriyoruz” bilgisini verdi.
KAJU, BADEM VE CEVİZ İTHAL EDİYORUZ
Kuruyemiş sektörünün ithalatta önemli sıkıntılar yaşadığını belirten Karapınar bu konudaki görüşlerini ise şöyle ifade etti: “Kuruyemiş ürünlerinin bir bölümünü tabii ki yetiştiremiyoruz. Kaju, badem, ceviz gibi bazı ürünleri Türkiye’de yeterince üretemiyoruz. Badem ve cevizde Türkiye’de yeni çiftlikler oluşuyor. Bu alandaki üretim belli bir miktar ihtiyacımızı karşılıyor ama refah seviyemizin yükselişi paralel olarak bu ürünlerin tüketiminde de ciddi artışlar var. Dolayısıyla ülkemizde yetişen ürünler ihtiyaca yetmiyor. Öyle olunca dışarıdan satın almak zorunda kalıyoruz. Gerek iç tüketimi karşılamak, gerekse bunları işleyip yurt dışına tekrar ihracatını yapıyoruz.”
KURUYEMİŞTE GÜMRÜK VERGİLERİ ÇOK AĞIR
İthalat kısmında yaşadıkları en önemli sıkıntının ağır gümrük verileri olduğunu ifade eden Karapınar, “Yüzde 43.2 gümrük vergisi var. Birçok kalemde olmayan bir oran bu. Bunun üsüne, ürünü eğer tedarik etiğiniz yerden vadeli alırsanız, yani peşin almazsanız yüzde gibi de KKDF gibi bir fon var, devlet oraya para talep ediyor. Yaklaşık yüzde 50 seviyelerinde gümrük vergisiyle KKDF bu maliyetlerin üzerine biniyor. Çarpıcı bir örnek olsun diye hep şunu söylüyorum: 40 bin dolar milli geliri olan Avrupa, bu ürünleri neredeyse sıfır gümrükle tüketiyor; ama 10 bin-11 bin dolar milli gelire sahip olan ülkemizde de yaklaşık yüzde 50’lere yakın gümrük vergileriyle abartılı bir maliyet oluşuyor. Ve biz halkımıza bunu tükettirmek durumunda kalıyoruz” açıklamasını yaptı.
PAZARLAMA SORUNU AVM’LERLE ÇÖZÜLMÜYOR
Bu sıkıntıların yanı sıra pazarda da sıkıntılar yaşadıklarını söyleyen Karapınar, “Ulusal marketler ticari güçlerini kullanarak üretici firmaları kendileri yönetmeye kalkıyor. Marketlere giriş bedellerinden tutun da istedikleri vadelerde ürün almaya çalışıyorlar. Üretici firmalara kendi markalarında ürettiriyorlar. Hal böyle olunca markalaşma da çok zor bir süreç oluyor. Bu noktada devlet tarafından alınması gereken bazı tedbirler var. Nedir mesela? Bu tedbirler bazı yerlerde uygulanıyor. Biz de sektör ve dernek olarak bu konudaki önerilerimizi Alışveriş Merkezleri Yasası hazırlıkları esnasında TBMM Alt Komisyonu’na iletmiştik. Ama maalesef sonuç alamadık. Marketlerin fason üretim miktarının yüzde 10 gibi belli bir sınırda veya belli bir sayıda tutulması gerekir. Özellikle gıda maddelerinin ödemelerinde vadenin bir ay ya da 45 gün gibi sınırlandırılması gerekir. Çünkü biz marketlere haftada bir, bazen iki defa ürün tedarik ediyoruz; ama iş tahsile gelince, aradan uzun zamanlar geçiyor. Bunların zaptı rapt altına alınması gerekir diye düşünüyoruz. Büyük AVM’lerin belli tatil günlerinde, sözgelimi Pazar günleri kapanması gerekir. Belki günün belli saatlerinde de kapanmaları icap eder. Bunu niçin istiyoruz? 2 bin m2’lik bir market, istatistiklere göre, 450 tane bakkal vb. işletmenin kapanmasına neden oluyormuş. İşsiz kalan bu 450 kişiyi nerede istihdam edeceksiniz? Bu büyük bir sosyal sıkıntı haline geliyor. Bizim müşterilerimizin büyük kısmı marketler, onlara bir şey söylemek istemeyiz ama bir sosyal olguyu anlatmak için bu örneği veriyorum. Özellikle AVM’lerin şehrin dışına taşınması gerekir. Bu ve bunun gibi birçok önerimiz olmuştu. Ama maalesef bu önerilerimiz rağbet görmedi. Önerilerimiz alt komisyondan geçti ama TBMM Genel Kurulu’nda yasalaşmadı” dedi. (Murat GÜZEL)
İlginizi Çekebilir