© Konya Postası 2021

Trump’ın Müslüman karşıtı retoriği MAS-ICNA Kongresine damga vurdu

Amerikalı Müslümanların çatı kuruluşlarınca düzenlenen MAS-ICNA Kongresinde, ülkedeki Müslüman karşıtlığı 11 oturumun konusunu oluşturdu

Bu yıl 16’ncısı düzenlenen ve dünyanın dört bir yanından on binlerce Müslümanı bir araya getiren Amerika Müslüman Cemiyeti (MAS) ve Kuzey Amerika İslam Camiası (ICNA) Kongresi’ne Trump’ın Müslüman karşıtı söylem ve siyaseti damgasını vurdu.

Kuzey Amerika’nın en büyük kongre ve fuar merkezi McCormick Place’de Cuma günü başlayan MAS-ICNA Kongresi sona erdi.

ABD’de 2016'daki başkanlık yarışında Müslüman karşıtı sözleriyle öne çıkan Donald Trump’ın 6 Kasım seçimlerinde başkan seçilmesi ve 20 Ocak’ta göreve başlar başlamaz 7 Müslüman ülke vatandaşlarına vize yasağı başta olmak üzere Müslüman ve göçmen karşıtı adımlar atmasının ABD’deki Müslüman toplum üzerindeki etkisi MAS-ICNA Kongresi’nde ele alındı.

Kongre’de gençlere, dini eğitime ve İslam hukukuna yönelik birçok oturumun yanı sıra Trump’ın Müslüman ülke vatandaşlarını hedef alan seyahat ve vize kısıtlamaları getirmesi, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması gibi adımlarına her oturumda değinilmesi dikkat çekti.

Ayrıca, Trump’ın başını çektiği Müslüman karşıtı söylem kongrenin paralel devam eden 11 oturumunun konusunu oluşturdu.

Oturumlarda dikkat çeken detaylardan biri Trump’ın Müslüman karşıtı söyleminin Amerikalı Müslümanları birbirine daha da kenetlediği, kimliklerini ve görüşlerini savunma konusunda kararlılıklarını artırdığı oldu.

Trump’ın son vize yasağı öncekilerden daha kötü

Kongre kapsamında iki gün önce yapılan “Yasaklara yasak koyun, duvarları yıkın” başlıklı oturumda konuşan Amerika Müslüman Fonu Direktörü Halil Meek, Trump yönetiminin seyahat yasaklarının karmaşıklığına dikkat çekerken, başkanlığını yaptığı kuruluşun seyahat yasağı konusunda ilgili ülke vatandaşlarına ücretsiz yasal destek verdiğini ifade etti.

Meek, "Bu yönetim güya ilk çıkarılan seyahat yasağını yumuşattı ancak en son çıkarılan kararnamenin daha öncekilerden daha kötü ve daha karmaşık hale getirildiğini, yasal olarak mücadele edilmesi daha da zorlaştırılmış olduğunu görüyoruz.” dedi.

Trump’ın Suriye, Libya, Sonmali, İran, Yemen ve Çad’ın yanı sıra Venezuela ve Kuzey Kore’yi vize kısıtlamasına eklemesinin “hukuk makamlarını bypass etmeye” yönelik bir adım olduğuna dikkat çeken Meek, vizenin doğrudan Müslümanları hedef aldığını ve en son Yüksek Mahkeme’nin lehine karar verdiği kararnamede zaman sınırı olmaması hasebiyle ilgili ülkelere bir nevi kalıcı yasak uyguladığını ifade etti.

Amerikalı Müslümanlar açısından Trump başkanlık koltuğundaki ilk yılını AA muhabirine değerlendiren Meek, ABD’de Müslüman karşıtlığının çok eski bir geçmişinin olduğunu ancak bunu destekleyen kesimin az olması nedeniyle seslerinin çok da duyulmadığını ifade etti.

Trump’ın Müslüman karşıtı fikirleri kampanyasının parçası haline getirdiğine işaret eden Meek, “(Trump) Her konuda olduğu gibi Müslümanlar konusunda da en uç, en söylenmeyecek şeyi açık bir şekilde ifade ederek Müslümanlarla sorunları olan kesimlerin seslerinin çıkmasına yol açtı.” ifadelerini kullandı.

Ancak aynı şekilde Trump retoriğinin Müslümanlarda bir uyanışa vesile olduğuna dikkat çeken Meek, “Her şer olduğunu düşündüğümüz şeyde bir hayır vardır.” dedi.

Trump’ın Müslüman karşıtı söyleminin yargısal anlamda bazen avantaj da sağladığını dile getiren Meek, eski Başkan Barack Obama’nın da Müslüman ülkelere yönelik vize rejiminin oldukça sıkı olduğunu ancak Obama’nın bunu kamuoyuna ifade etmediğini dolayısıyla mahkemede Obama’ya karşı bir dava açılamadığını anımsattı.

Meek, şunları kaydetti:

"Obama bir anayasa hukukçusuydu, yasal bir adım attığında dahi kendisinin aleyhine kullanılabilecek hiçbir açıklama yapmazdı. Bu bir mahkeme salonunda Obama’ya karşı savunma yapmayı adeta imkansız hale getiriyordu. Ama burada öyle değil. Trump her şeyi her yerde söylüyor ve söylediklerinin sayesinde de ABD’de Trump’ın seyahat ve vize kısıtlamalarına karşı mahkemeler birçok kez durdurma kararı verdi.”

Kongre katılımcıları arasında Trump’ın Müslüman karşıtı söyleminin Müslümanları bir araya getirmeye vesile olduğunu düşünen birçok katılımcı bulunuyordu.

"Amerikan toplumunda herkes Müslüman karşıtı değil"

Kongreye sadece dinleyici olarak katıldığını ifade eden Filistin asıllı Amerikan vatandaşı Ravhi Şalabi da “Trump’ın yaptıklarından çok Müslümanların ne yaptığına bakmamız gerekir. Biz ne yapıyoruz?” sorusunu yöneltti.

Chicago’da yaşadığını ve avukat olduğunu belirten Şalabi, İslam ve Müslüman karşıtlığının ABD’de uzun süredir mevcut olduğuna işaret ederek, buna karşılık Amerikalı Müslümanların kararlılığının önemli ölçüde arttığını kaydetti.

Camilere ve Müslümanlara yönelik birçok saldırının olduğuna işaret eden Şalebi, bunlarla ilgili Müslümanlar olarak tüm yasal yollara başvurulduğunu ifade etti

Şalabi, “Biz her zamankinden daha çok çalışmalıyız. Kendimizi yerel, eyalet veya ulusal düzeyde iyi ortaya koymalıyız. Amerikan toplumunda düşünüldüğü gibi herkes Müslüman karşıtı değil. Bunun farkında olmalıyız. Trump’ın Müslüman karşıtı adımlarında birçok Amerikalı sivil örgüt yanımızda durdu. Birlikte çalıştığımız arkadaşlarımız bize olanlardan üzgün olduğunu ve bizim için ne yapabileceklerini sordular. Biz şimdi fark ediyoruz ki her kesimle iyi iletişimiz olmalı. İttifaklarımız olmalı.” değerlendirmesinde bulundu.

Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak ilan etmesini “gereksiz” olarak niteleyen Şalabi, “Sizin olmayan şeyi başkasına veremezsiniz. Kudüs Trump Tower’lardan biri değil ki istediğine tahsis etsin. Dünyada hiçbir Müslüman bunu kabul etmez. Ancak başkan kendi tabanına oynuyor ve bu da küçük bir tabandır, ülkede yüzde 30'luk bir oranı geçmez.” şeklinde konuştu.

Müslümanların siyasete katılımına vurgu

Kongrede dikkat çeken diğer bir detay da Amerika’daki Müslüman toplumunun siyasete katılımımın önemine yapılan vurguydu.

Pek çok konuşmacı, ABD’de Müslüman karşıtı grupların Amerikan siyasetini dizayn etmesine karşı Müslümanların yerel, eyalet veya ulusal çapta gerek destekledikleri siyasetçilere kimlik ve benzeri sorunlarına dikkat çekmesi konusunda baskı yapması ve gerekirse yaşadıkları sorunlara çözüm bulmak amacıyla siyasete girmeleri gerektiği vurgulandı.

Bu vurguyu yapan önemli isimlerden biri de Amerika İslam İlişkileri Konseyi (CAIR) Direktörü Nihad Awad’dı.

Awad, ABD’de Demokratların Müslümanların oylarına “çantada keklik” gözüyle baktığını, dolayısıyla Müslümanların destekledikleri veya bağış yaptıkları tüm siyasilere oylarının bir bedeli olacağını hissettirmesi gerektiğini ifade etti.

Yaklaşık 5 milyonluk nüfusuyla Müslümanların Amerikan siyasetini ulusal çapta topyekün etkilemesinin mümkün olmadığının farkında olduklarını ifade eden Awad, “Ancak iki partinin oylarının birbirine yakın olduğu eyaletler var. O eyaletlerde Müslümanlar iki siyasinin koltuğunu kaybetmesine neden olması durumda Amerikan siyasetinde Müslümanlar da artık bir aktör olarak görülür.” dedi.

Awad, imkanı bulunan Müslümanların ABD’de mümkün mertebe siyasi makamlara aday olması tavsiyesinde bulundu.

Müslümanların önünde 2018 ara seçimlerinin bir fırsat olduğunu söyleyen Awad, Amerikan Müslüman toplumunun şimdiden kendi bölgelerindeki adaylara ulaşmaları gerektiğini kaydetti.

Amerikalı Müslümanlar topluluklarının çatı organizasyonu ABD Müslüman Organizasyonlar Konseyi Genel Sekreteri Usame Cemal de aynı vurguyu yaptı.

Trump yönetiminin Müslüman karşıtı görüş ve siyasetini destekleyen Kongre üyelerine 2018 seçimlerinde Müslümanların gücünün gösterilmesi gerektiğini ifade etti.

Müslümanların büyük bir potansiyele sahip olduğunu ancak bu potansiyelini iyi kullanmadığına dikkat çeken Cemal, “2016 seçimlerinde sandığa gitmeyen kardeşlerim bir yıldır Müslümanlar aleyhine ortaya konulan retoriği göz önünde bulundurup 2018 seçimlerinde kararlarını öyle versinler.” diye konuştu.

Ümmetin kanayan yarası Arakan da ele alındı

Kongrede Arakanlı Müslümanların maruz kaldığı soykırım başta olmak üzere Yemen ve Suriye’de yaşanan insani felaketler de kongrenin gündemindeydi.

Kongre’nin cuma günkü programında “Ümmetin kanayan yaraları” başlıklı oturum düzenlendi.

Oturumda Arakan'daki katliamları sahada takip eden Myanmar Görev Gücünün ABD Başkanı İmam Mücahid Abdülmelik, Arakan'da devam eden katliamı ve sistematik tecavüzleri anlattı.

Myanmar askerlerinin “bir soykırım yöntemi olarak” Arakanlı kadınlara tecavüz ettiğini ifade eden Abdülmelik, BM kamplarına ulaşan Arakanlı kadınların yüzde 52’sine Myanmar askerlerince tecavüz edildiğinin raporlandığını söyledi.

Arakan'da yaşanan katliama karşı İslam ümmetinin yeterince tepki gösteremediğini ifade eden Abdülmelik, Bangladeş ile Myanmar arasında mültecilerin geri dönmesini öngören mutabakatın da adeta hayatta kalan Arakanlıların da yok edilmesi için kurulan bir tezgah olduğunu söyledi. 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER