Türk Romanının serencamı konuşuldu
KonyaTürkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi’nin düzenlediği konferansta Prof. Dr. Kemal Kahramanoğlu, Dr. Gülsün Koçer ve İsmail Özen, Cumhuriyetin 100. Yılında Türk romanını anlattı
Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Konya Şubesi’nin Cumhuriyetin 100. Yılı münasebetiyle tertip ettiği ve Selçuklu Belediyesi’nin “Fikrin Varsa Adres Belli” projesi kapsamında desteklediği kültürel etkinliklerinin üçüncüsünde bu hafta “Cumhuriyetin 100. Yılında Türk Romanı” konuşuldu Prof. Dr. Kemal Kahramanoğlu, Dr. Gülsün Koçer ve İsmail Özen’in katıldığı panel Konya İl Halk Kütüphanesi’nde yapıldı.
Prof. Dr. Kemal Kahramanoğlu “Hristiyanlıkta bir itiraf kültürü vardır. İnsanlar kendi iç dünyaları bireysel olarak itiraf ederler. Biz de itiraf kültürü yoktur. Bütün bunlar romanının olmamasının sebeplerindendir. Arap edebiyatında Roman vardır ama Roman Arap edebiyatına ait bir tür değildir. Araplar romanın batıdan almışlardır. Aslında batıda boşluğu olan bir toplumun doldurmak için ürettiği bir türdür. İslam dünyasındaki edebi türler bir hakikati aramadığınız yerde süsleme üzerine kurulmuştur” dedi. İsmail Özen “Geleneksel metinler gerçekliği ele alış biçimiyle mitlere benzer. İnsanlar hayatlarını mitler yoluyla anlamlandırır yani insanın hayatının tikel gerçekliğini mitler anlamlandırır. Mitlerin tikeline dair anlattığı her olay yani destanlar da aynı şekilde sabit ve değişmez olanın, ideaların içinde doldurmaya, onların çerçevesini çizmeye, onları belirginleştirmeye çalışır. Habil Kabil kıssasının en nihayetinde bize anlatmaya çalıştığı şey kıskançlık ve haset iddiasıdır. Bir erginleşme Tekâmül yolculuğudur ki geleneksel metinlerin büyük bir kısmında bu tekâmül yolculuğu söz konusudur. Tikelden hareketle tümele ve aramaya, kavramı ve ideayı belirginleştirmeye çalışıyoruz” dedi. Dr. Gülsün Koçer, “Romanlarda ideal kadın tasviri yapılmaya başlar başlamaz ilk 20 yıl içerisinde kadının erkekleştirildiği bir modele doğru gidildiğini görüyoruz. Bütün entelektüel beceriler erkeğe atfedilmiş, kadının bunlara sahip olması erkek gibi olduğu anlamına geliyor, ve bu da övülüyor. Elbette kendisine çizilen sınırları aşmayacak kadar erkek gibi, çok da abartmaya gerek yok. Bildiğiniz gibi servet-i fünun Türk edebiyatının modernleşmesinde yeni bir kıvrımdır. Aslında ben bunu Türk modernleşmesinde açılmış bir parantez gibi ele almayı, görmeyi severim. Edebiyatın dışa dönük olan motivasyonu çeşitli sebeplerle kendisine yönelir, edebiyat kendi kendisinin meselesi olmaya başlar ve aslında çok da önemli bir dönemdir. Çünkü Modern Türk edebiyatının aslında kuramsal temelleri yatar bu içe kapanma sürecinde. Çok küçük bir mekâna, çok az insana, bir aileye mercek tutup onları genişçe anlatır. Bu da bizde gerçek karakterler, yaşayan karakterler yaratılmasının ilk adımıdır ve elbette yeni kadın karakterler de ortaya çıkar” dedi. (Haber Merkezi)
İlginizi Çekebilir