Uzmanlardan 'yeni tip koronavirüsle ilgili resmi olmayan bilgilere kulak tıkayın' önerisi
GüncelUzmanlar, yeni tip koronavirüsle ilgili yalnızca güvenilir, resmi kaynaklardan haber alınması ve konunun sürekli sosyal medyada araştırılmaması önerisinde bulundu
Yeni tip koronavirüsün (Kovid-19) Dünya Sağlık Örgütü tarafından "pandemi" ilan edilmesi ve Türkiye'de de ilk vakaların görülmesi, tedirginlik ve endişeye yol açtı.
Marketlerden gıda maddesi ve eczanelerden dezenfektan stoklayan vatandaşların görüntüleri sosyal medyaya yansıdı. Bazı vatandaşların da toplu taşıma araçlarında maske takarak aldığı önlemler dikkati çekti.
Uzmanlar, bazı kişilerde görülen bu aşırı endişe ve panik halinin nedenlerini, AA muhabirine değerlendirdi.
Üsküdar Üniversitesi NP Feneryolu Tıp Merkezi Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Gökben Hızlı Sayar, yeni bir koronavirüs tipinin tüm dünyada yayılmasının herkesin gündemine girdiğini ve insanların yaşam alışkanlıklarında bazı değişimlere neden olduğunu söyledi.
Şu anda aşı veya önleyici tedavinin olmaması ve virüsün ne kadar ölümcül olduğunun tam bilinmemesi gibi etkenler nedeniyle insanların virüsle ilgili korku duymalarının son derece anlaşılır olduğunu dile getiren Doç. Dr. Sayar, sözlerine şöyle devam etti:
"Ancak şu aşamada ülkemizde sergilenen kamu kaygısı, Kovid-19'un ortaya çıkardığı riskle orantısız. Her yıl gripten ölen insan sayısı, Kovid-19'a bağlı ölümlerden katbekat daha fazla. Yaşlı insanlar ve önceden mevcut solunum rahatsızlığı olanlar için tablo daha riskli fakat diğer gruplarda koronavirüs alan insanların büyük çoğunluğu evde tedavi edebilecekleri hafif semptomlar geliştirecekler ya da geliştirdiler. Hatta muhtemelen bazılarının hiçbir belirtisi olmadı. Yine de dünya ekonomisi çökme noktasına geldi, maske-dezenfektan, kolonya, hatta gıda maddeleri stoklandı, karaborsa piyasalar kuruldu.
Neden bu denli çok korkuyoruz? Beynimizin çalışma esası bu tepkiyi yaratıyor. Tehdit yaratan bir unsur varsa beynimiz alarma geçiyor. Eğer tehdit yabancı ise tam olarak kavrayamıyorsak, bilgimiz sınırlı ise beyinde yarattığı alarm çok daha şiddetli oluyor."
"İnsanlar duyduğu her şeyi tehdit edici bir şekilde yorumluyor"
Sosyal medyadaki bilgilerin çok büyük bir kısmının gerçekçi olmayan, daha fazla belirsizlik yaratan ve alarmı daha da şiddetlendiren yanlış bilgiler olduğunu ifade eden Doç. Dr. Sayar, "İnsanlar böylece bir kısır döngüye sürükleniyor, daha fazla uyanık hale geliyor, önemsiz bir öksürüğü ya da çekik gözlü bir insanı riskli görebiliyor, daha çok fark ediyor, daha çok bilgi arayıp medyayı tarıyor, duyduğu her şeyi tehdit edici bir şekilde yorumluyor." dedi.
Tehdit çok belirsiz ve potansiyel olarak geniş kapsamlı olduğunda rahatlamak ve sakin kalabilmenin insan beyni için zor olduğunu dile getiren Doç. Dr. Sayar, şu bilgileri aktardı:
"Bu noktada insanlar daha alışılmadık davranışlar sergilemeye başlıyorlar. Örneğin gerekli olmayan tıbbi malzeme ya da aylarca yetecek gıda stoku yapabiliyorlar. Hiçbir tıbbi deneyimi, bilgisi olmayan kişilerin yönlendirmesiyle olmadık yerlerde şifa arıyorlar. Bu tutum da anlaşılır çünkü beyin kontrol edemediği bir tehdit algıladığında, riski azaltmak için kendince kontrol edilebilir bulduğu davranışlar üretir. Önceden bildiği, kendisinde var olan bilgiler ışığında belirli kontrollü alanlar yaratarak orada riski azaltmaya çalışır.
Örneğin evde makarna ya da tuvalet kağıdı stoklamak gibi. Böylece yeterince makarna ya da tuvalet kağıdı varsa kısmen rahatlamış, kendince riski azaltmış hisseder. Fakat maske, dezenfektan, sabun gibi maddeler stoklanırsa, kişi için risk azalması şöyle dursun, ihtiyacı olan diğer insanlar bu malzemeleri kullanamayacakları için çevresel riski artacaktır. Anksiyete bozuklukları, obsesif kompulsif bozukluk gibi psikiyatrik hastalığı olan bireylerde bu süreçler zaten bozuk işlediği için eklenen bu ek yük ile sıkıntıları daha da artabilir."
Daha önce hipokondri olarak bilinen ve zaten hastalıktan korkmaya yatkın olan hastalığı bulunanlar için bu sürecin özellikle zor olabileceğini vurgulayan Doç. Dr. Sayar, "Bu aşamada bu gibi psikiyatrik hastalığı bulunan kişiler mutlaka sevdikleri, güvendikleri kişiler ile daha fazla vakit geçirmeli, kaygılarını ve duygularını onlarla paylaşmalı, sosyal destek almalılar. Güvenli sosyal ilişkilerin iyileştirici ve sakinleştirici, duygusal denge sağlayıcı rolü hepimiz için geçerlidir." dedi.
"Medyada içerik üreten herkesin sağduyulu davranması gerekir"
Doç. Dr. Sayar, bu aşamada başta medya kuruluşları olmak üzere sosyal medyada içerik üreten herkesin sağduyulu davranması gerektiğine işaret ederek şunları kaydetti:
"Sağlık Bakanlığının yetkin kişilerden oluşan bir Bilim Kurulu bulunmakta. Onların önerileri ve bilgilendirmeleri dışındaki konulara kulak tıkamak gerekli. Abartılı, halktan saklandığı iddia edilen her bilgi mutlak şüphe ile karşılanmalı. Bireysel olarak riski azaltmak için hastalanma halinde kendimizi izole etmek, ellerimizi düzenli olarak sabun ve su ile yıkamak, konserler veya fuarlar gibi kalabalık toplantılardan uzak durmak şu aşamada yeterli.
Bu aşamada psikolojik sağlığı korumak için bazı hijyen kurallarına daha fazla dikkat ederek rutinlerinizi mümkün olduğunca koruyun. Kalabalıktan kaçının ama kendinizi soyutlamayın. Bağışıklık sisteminizi güçlendirmek için iyi beslenmeye ve düzenli uyumaya özen gösterin. Egzersiz yapmak hem sakinleştirici hem de bağışıklık fonksiyonunu artırıcı etki gösterecektir. Yalnızca güvenilir resmi kaynaklardan haber alın ve sosyal medyada sürekli bu konuyu araştırmayın. Bütün bunlar kontrol duygusunu tekrar kazanmanıza yardımcı olacak ve beyninizde fazladan çalışan alarmı susturabilecektir. Tüm bunlar başarısız oluyorsa ve sağlık kaygınız, hayatınızı ciddi biçimde etkiler hale gelmişse bir ruh sağlığı profesyonelinden yardım isteyin."
"Salgının çıktığı hiçbir yerde yiyecek sıkıntısı yaşanmadı"
Psikologlar Derneği İstanbul Şube Başkanı Aslı Çarkoğlu da bazen "salgınların en tehlikeli tarafı, mikroptan daha çok insanların paniğidir." dendiğini, şu an Türkiye'de de buna benzer şeylerin yaşandığını, insanların sağlıkları konusunda endişeli olmalarının çok doğal olduğunu ancak çok fazla yalan, yanlış bilginin dolaştığını, insanların bu nedenle paniklediğini ve yanlış davranışlar sergilediğini söyledi.
Çarkoğlu, süpermarketlere yığılmanın, anlamı ve mantığı olan bir davranış olmadığını dile getirerek, "Çünkü şimdiye kadar salgının çıktığı hiçbir yerde yiyecek sıkıntısı diye bir şey yaşanmadı. Karantina dediğimiz şey de 'Evden çıkıp yemek almayacaksın.' da değil. Zaten onun yakınında bile değiliz. Toplu taşıma gibi insanların çok olduğu yerlerde dikkatli olmak doğru ama bu insanlar arası sürtüşmeye sebep olduğu zaman sorun tabii ki. Önemli olan mantıklı düşünce yetilerini kaybetmeden, doğru bilgiyi seçebilmek ve onu kendi hayatına uygulayabilmek. Ama insanlar panik oldukları zaman veya gelen bilginin doğru ya da yanlış olduğunu ayıramamaya başladıkları zaman bunlar karışmaya başlıyor." değerlendirmesinde bulundu.
"Sakin olacağız, dikkatli olacağız"
"Sakin olacağız, dikkatli olacağız ve bu işin otoritelerinin ne dediğine dikkat edeceğiz." diye konuşan Çarkoğlu, şunları ifade etti:
"Kovid-19 şu anda bir virüsün yarattığı bir salgın ama dünyada birçok salgın aynı anda aslında devam ediyor. İlk salgın değil, son salgın değil, şu anda var olan tek salgın bile değil. Türkiye'de H1N1'den (domuz gribi) daha fazla insan öldü, aşısı da var üstelik. Bu hiç dikkatimizi, ilgimizi çekmiyor ama Türkiye'deki az sayıda vaka üzerinden dünya çapında sayıları büyük olan ama bilinmezliğinin yarattığı endişeyle panik olduğumuz bir durum var."
İlginizi Çekebilir