© Konya Postası 2021

"Yaptıklarımdan pişman değilim"

Ortaköy'deki terör saldırısına ilişkin tutuklanan Masharipov, hakimlik sorgusunda, yaptıklarından pişman olmadığını belirterek, hakkında idam kararı verilmesini istediği öğrenildi

Ortaköy'deki terör saldırısına ilişkin, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Gökalp Kökçü'nün yürüttüğü soruşturma kapsamında, sevk edildiği nöbetçi İstanbul 11. Sulh Ceza Hakimliği tarafından, "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, silahlı terör örgütüne üye olma, nitelikli şekilde birden fazla kişiyi öldürme, sayı-nitelik bakımından vahim olan silah veya mermilerin satın alınması, taşınması, bulundurulması" suçlarından tutuklanan Abdulgadir Masharipov'un hakimlik sorgusundaki ifadeleri ortaya çıktı. 

"DAEŞ üyesiyim"

Masharipov, tercüman eşliğinde verdiği ifadede, "Ben DAEŞ terör örgütü üyesiyim. Bu örgütün amacı İslami hilafetin meydana getirilmesidir. Örgütün lideri Abubakir Bağdadi'dir. Öncelikle Amerika Irak'ı işgal ettiğinde onlara karşı savaşmak amacıyla kurulmuştur." ifadelerini kullandı. 

Reina saldırısından önce herhangi bir eyleme katılmadığını anlatan Masharipov, dünyada Hristiyanların yaptıkları öldürme olaylarına karşı onlardan öç almak amacıyla onların bayram günü bir eylem yapmayı düşündüğünü ve amacının Hristiyanları öldürmek olduğunu söyledi. 

Yılbaşı günü kutlama yapılması durumunda Taksim'de eylem yapma talimatını Suriye'de bulunan Abu Cihad'ın, "Hristiyanların çoğunun Taksim'de bir yere toplanıp bayram töreni yapmaları" gerekçesiyle verdiğini belirten Masharipov, silah kullanmayı Afganistan'da öğrendiğini, eğitimi buradaki "Cihadi cemaat" örgütünden aldığı ve bu örgütün Taliban'ın bir kolu olduğunu dile getirdi.

"Türkiye'ye Ocak 2016'da geldim"

Türkiye'ye 2016 yılının ilk ayında Van tarafından girdiğini ve sonra da İstanbul'a geldiğini anlatan Masharipov, "Daha sonra Suriye'ye gitmek için orada bekledim ancak giriş yoktu. Eşim ve çocuklarımla İstanbul'a gelmiştik, ailece Suriye'ye gidecektik ancak giriş kapalıydı. Türkiye'de, Horasan'dan Şam'a gidenler vardı. Onlar yardım ediyorlardı. Geçimimi de bu şekilde sağlıyordum. Türkiye'de herhangi bir örgütsel toplantıya katılmadım. Telefonla irtibat kurmuyorduk. Bilgisayarda 'Telegram' programı vardı. Suriye'dekilerle bu programla irtibatım oluyordu, Türkiye'den kimseyle bir irtibatım olmadı." dedi.

"Türkiye devletiyle herhangi bir sorunum yoktu"

Olaydan bir hafta önce Abu Cihad'ın kendisine gerçekleştireceği eylemi anlatıp talimat verdiğini ve bu talimattan önce Kayaşehir'de bir yerde oturduğunu kaydeden Masharipov, talimattan sonra Kayaşehir'de bir siteden daire kiraladığını, bu eve gelen yüzü kapalı, maskeli bir kişinin kendisine bir çantanın içinde eylemde kullanacağı Kalaşnikof tüfek, 6 şarjör, 3 el bombası zannettiği flashbang ile mermiler getirdiğini ve bu silahların nereden bulunduğunu bilmediğini ifade etti.

"Ben, Hristiyanlardan Müslümanlara karşı yaptıklarının öcünü aldım. Türkiye devleti ile herhangi bir sorunum yoktu." diyen Masharipov, silahları aldıktan sonra kendisine yılbaşından bir hafta önce Abu Cihad tarafından, 'Taksim meydanında eylem yapacağının' söylendiğini ve Taksim'de ayın 31'inde keşif yapmak istediğini bildirdi.

Karar vermesi durumunda silahı kullanıp Taksim meydanında bulunan insanları öldüreceğini ve 31 Aralık akşamı saat 20.00'de fikrini değiştirdiğini anlatan Masharipov, "Taksim'e giriş yoktu, her taraf polis kaynıyordu. 'Burada olmaz' dedim, Abu Cihad'ı aradım. Saat 21.00'de Reina'ya keşif yapmaya gittim. Daha önceden Reina'nın içine girmemiştim. Abu Cihad'a, 'Ben bunu 31 Aralık'ta yapayım yoksa başka bir gün yapamam' dedim. Bana, Reina'nın adresini gönderdi. Hatta Reina'ya ait 5-6 fotoğraf gönderdi. İçeride hangi milletten, hangi dinden insanlar olduğu konusunda bilgi vermedi." ifadelerini kullandı.

Abu Cihad, Rusça aksanlı konuştuğu için Kafkasyalı olduğunu düşündüğünü, otobüs durağına parayı getiren kişinin Abu Cihad'ın ses kaydını da getirdiğini ve onunla yüz yüze hiç görüşmeyip sadece yazıştığını öne süren Abdulgadir Masharipov, "Kapının önüne kadar gittim, polis yoktu. Güvenlik de görmedim. Zeytinburnu'na taksi ile geri döndüm. Üzerimde param vardı. Suriye'de bulunan Abu Cihad, Kafkas görüntüsü olan birisiyle bana olaydan 5 gün önce para göndermişti. Gelen kişi otobüs durağının önünde para vermişti bana. Silahları almaya Zeytinburnu'na gittim. Silahları alıp tekrar Reina'ya gittim. Silah teslim olduğunda, el bombası zannettiğim şeyin aslında flashbang olduğunu bilmiyordum. Açık alanda farklı bir tesiri olup olmadığını bilmiyorum. İçeriye girmek isterken, polis beni gördü ve ateş açtı. Sonra ben polise ateş açtım ve içeri girdim." diye konuştu.

"İdam hükmü verilirse iyi olur"

Hakim tarafından, söylediklerinde çelişki olduğu, polisi görüp görmediği sorulan Abdulgadir Masharipov, "İlk keşfe geldiğimde polisi görseydim olaylar daha farklı şekilde gelişebilirdi. Polisi vurduktan sonra içeriye girdim. Kalaşnikof silahla rastgele insanların üzerine ateş ettim. Mermiler bitince, iki tane flashbang attım. Üçüncüsünü intihar etmek için yüzüme tuttum ama ölmedim. Rehin düşmeyeyim diye kendimi öldürecektim. İdam hükmü verilirse iyi olur. Flashbangleri tüm mermiler bittikten sonra attım. Bir şey olmadı, sağ kaldım. Aslında ölmek için girmiştim." beyanında bulundu.

"Mağdur gibi emekleyerek dışarı çıktım"

Eşyaları ve silahı, sağ kaldıktan sonra çıkmaya çalıştığı sırada içeride bıraktığını ve sonrasında kapının hemen yanındayken üzerindekileri çıkardığını belirten Masharipov, "Orada sanki ben de mağdurlardan biriymişim gibi 4 ayak şeklinde emekleyerek dışarıya çıktım. Kapının girişinde iki tane silahlı kişi vardı. Ellerinde otomatik silah vardı. İçeride benden başka kimse silah atmadı. Silahlı kişileri ben mekandan çıkarken kapı girişinde gördüm, elbiselerini göremedim. İçeriye girdiğimde karanlıktı, sanki sisli bir durum vardı. Ben çıkarken kapıdaki iki silahlı kişi, kim diye sordular. Beni de yaralanmış biri zannederek iki kolumdan tuttular ve dışarıya götürüp yolun kenarına kaldırımın üzerine bıraktılar. Beni bırakıp gittiler." ifadelerini kullandı.

"Taksi beni götürmek istemedi"

Masharipov, daha sonra ayağa kalkıp yüzünü yıkadığını aktararak, şöyle devam etti:

"Yolun kenarına çıktım daha sonra ve arabaları durdurmaya çalıştım. Taksi tuttum ve iki taksi beni götürmek istemedi. Yüzümde siyahlıklar vardı ve silinmemişti. Taksici, 'nereye gidiyorsun' diye sordu ben de yerin adını söyleyemedim. Taksiciye sadece, 'ilerle ilerle' dedim. Şüphelendi, beni biraz daha ileri götürdükten sonra orada bıraktı. Biraz yürüdüm, bir yerde su gördüm yine iyice yüzümü yıkadım. Yola çıkıp yine taksi durdurdum, yanımda telefon yoktu. İkinci taksi, '100 lira, hemen parayı ver' dedi. Ben de, 'sen beni götür parayı veririm' dedim. Buna inanmadı ve beni indirdi. Üçüncü bir taksi durdurdum bindim. O da 100 lira civarında para talep etti. 'Zeytinburnu'na gideceğim, cebimde param yok' dedim ama baktım 45 lira varmış, '55 lirayı gittiğim yerde veririm' dedim. Parayı verebilmek için telefonunu istedim, onda Telegram programı yokmuş. 'Numara ver arayayım' dedi taksici. Aklıma telefon numarası gelmedi, taksiciyi inandırmak için ona kendi numaramı verdim ancak bu numara çalışmayınca taksici şüphelendi, beni bir yere kadar götürdü indirdi, tekrar taksi durdurdum. Dördüncü bindiğim taksiye, '30 liraya beni Zeytinburnu'na götürür müsün?' diye sordum. Anlaşarak gittim."

"Taksi parası için yalvardım"

Zeytinburnu'na geldikten sonra, daha önce zaman zaman gittiği lokantanın aklına geldiğini söyleyen Masharipov, gece 02.30'da gittiği lokantanın kapısını çaldığını dile getirdi.

Kapıyı çalması üzerine kendisini müşteri olarak tanıyan bir gencin içeriden çıktığını bildiren Masharipov, şunları anlattı:

"Uygur kökenli bu kişi, beni müşteri olarak orada birkaç kez görmüştü. 30 lira borç istedim. İlk aşamada vermedi. Çok yalvardım, ısrar ettim iki tane 20 lira verdi. Onu da taksiye verdim. 'Sabaha kadar iş yerinde oturabilir miyim?' dedim. Önce, 'anahtar yok' dedi, kapıyı açmadı, parayı da zaten kapının altından verdi. Çok ısrar edip yalvardıktan sonra anahtarı arayıp bulup kapıyı açtı. İçeri girdikten sonra kendisinden telefonu istedim. Abu Cihad'ı çağırmak için uğraştım ancak yayında kimse yoktu. İrtibat kuramadım. Bir Uygur emlakçı aklıma geldi. Onunla Telegram'da irtibata geçtim. O esnada Telegram iyi çalışmıyordu. Sabah namazından sonra bana Uygur emlakçı Tulpar'dan cevap geldi. Zeytinburnu'nda oturuyordu. Bir gün kalabileceğim daire istedim. Beni bir daireye getirdi. Getirdiği daireye girdim, orada Abu Cihad ile irtibata geçtim. Ertesi gün Abu Cihad bana bir araba gönderdi. O araba ile Sefaköy'de bir daireye, 'Mustafa' isimli Uygur uyruklu kişiyle gittim. Akşama kadar orada kaldık. Abu Cihad'a, 'beni başka yere gönder' dedim. Beni başka yere gönderdi. O esnada etrafta çok polis vardı. Ayrıntıları savcıya anlattım."

"Yaptıklarımdan pişman değilim"

Türkiye'de herhangi bir örgütle bağlantısının olmadığını ve yakalandığı gün evde yattığını iddia eden Masharipov, "Kapı çalınmaya başladı. Evde, 'Ali' diye emlak işlerine yardımcı olan, benimle birlikte kalan kişi ve benim nikahımda olan bayan ve iki bayan daha vardı. Ali bana, 'kapıyı çaldıklarını' söyledi. Ben sustum ve yattık. Polis geldiğini Ali söylemişti. Çekyata uzandım. Polisler içeriye girdiler ve beni yakalayıp götürdüler." dedi.

Abdulgadir Masharipov, herhangi bir asker ya da polisle irtibatı olmadığını, Reina'daki polis memurunu tanımadığını, örgütün neden Müslüman ülkelere karşı eylem yaptığını bilmediğini ve örgütün gücünün yetmesi durumunda başka dilden ülkelerde de hakimiyet kurabileceğini öne sürerek, son sözü sorulduğunda, "Bana 'Türkiye aleyhine çalışıyor, Türkiye'ye karşı' diyorlar. Ben Türkiye devletine karşı bir şey yaptığımı düşünmüyorum. Türkiye karşıtı bir harekatta bulunmadım. Ben öç aldım, yaptıklarımdan pişman değilim. Kısas yaptığımı düşünüyorum." şeklinde konuştu.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER