Diyanet'ten İslam dünyasına 8 dilde sağduyu mesajı

Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanı Mehmet Görmez, mezhep ve meÅŸrebe dayandırılmak istenen çatışmaların, Ä°slam dünyasını tehdit eder boyuta ulaÅŸması üzerine saÄŸduyu çaÄŸrısı yaptı. Kur’an ve sünnetin, Müslüman'ın Müslüman'a canını ve kanını helal gören bir cihadı asla emretmediÄŸini vurgulayan saÄŸduyu çaÄŸrısı, Türkçe, Arapça, Farsça, Ä°ngilizce, Fransızca, Almanca, Rusça ve Kürtçe'nin Kırmanci ile Soranice lehçelerine çevrildi. Görmez, çaÄŸrıyı Arapça olarak bizzat seslendirdi.  Metinde, Ä°slam dünyasında yaÅŸanan krizlerin, siyasi ve askeri gerilimlerin, mezhep ve meÅŸrebe dayandırılmak istenen çatışmaların, Ä°slam dünyasının güvenliÄŸini tehdit edecek boyuta ulaÅŸtığını belirten Görmez, son olarak, Musul baÅŸta olmak üzere Irak ve Suriye ekseninde yaÅŸanan kaos ortamının, gerilimi daha da tırmandırdığını anımsattı. Bu süreçte üretilen karşılıklı ÅŸiddet içerikli beyanların, cihad ilanlarının, mukaddes mekanların tahribine dönük tehditlerin, insan kaçırma ve öldürmelerin, yaklaÅŸmakta olan kitlesel faciaların ön sarsıntıları olduÄŸunu ifade eden Görmez, bu olayların büyüyerek geri dönülemez bir noktaya gelmesi durumunda, Ä°slam dünyasında insani, toplumsal, dini ve mezhebi açılardan kalıcı parçalanmaların yaÅŸanmasının kaçınılmaz olduÄŸuna dikkat çekti. Sorunun çözümü için herkesi ortak hareket etmeye çağıran Görmez, ÅŸu deÄŸerlendirmelerde bulundu: "Müslüman kimliÄŸi, her türlü mezhebi, meÅŸrebi, coÄŸrafi, etnik, siyasi ve politik aidiyetin üstündedir. Hiçbir yapı, Ä°slam kardeÅŸliÄŸini ve vahdetini bozmaya yönelik çalışmalara izin vermemelidir. Kur’an ve sünnet, insanların birbirine canını, kanını, malını ve ırzını dokunulmaz kılmıştır. Haksız yere bir insanın kanını dökmek, dini bakımından en büyük cürüm olarak kabul edilmiÅŸtir. 1400 yıldır bütün farklılıklarıyla bugünlere gelen bir toplumu dini, mezhebi ve etnik temellere dayalı bir yapı ile yönetme imkanı yoktur. Hiç kimse ya da hiçbir grup, bir baÅŸkasının inancına, deÄŸerine ve düÅŸüncesine savaÅŸ açamaz. Herkes yaÅŸadığı topraklarda tarihsel birikimine uygun olarak özgürce yaÅŸama hakkına sahip olmalıdır. Bunun aksine olan her tutum ve davranış, selam ve eman yurdu olan bu topraklarda fitne çıkarmak isteyen unsurlar olarak görülmelidir.  Tarihsel süreç içerisinde ortaya çıkan Ehl-i Beyt ve Ehl-i Sünnet geleneklerini birbirine karşıt olarak görüp bunun üzerinden güç mücadelesine girmek büyük bir fitne olarak görülmelidir. Ehl-i Beyt de Ehl-i Sünnet de Hz. Peygamber Efendimizdendir. Bu unsurların birbirleriyle çatışma halinde olduÄŸunu savunmak, asla kabul edilemez. Herhangi bir Müslüman grup, fırka veya cemaatin, kendi dini anlayışını mutlak hakikat kabul ederek diÄŸer anlayışları ötekileÅŸtirmesi, tekfir etmesi, tekfir ettiklerini de ölüme mahkum etmesi asla kabul edilemez. Bu tür anlayışları meÅŸrulaÅŸtıracak hiçbir yaklaşım, anlayış ve görüÅŸün, Ä°slam’dan destek bulması mümkün deÄŸildir." "Ä°slamla baÄŸdaÅŸması mümkün deÄŸil" Müslümanım diyen herkesin Ä°slam dairesinde olduÄŸunu belirten Görmez, ÅŸunları kaydetti: "Hiç kimsenin bir baÅŸkasını Ä°slam’dan çıkartma salahiyeti yoktur. Tekfiri esas alan yapılar, nasıl ki tarihte Müslüman vicdanlar tarafından mahkum edilmiÅŸse bugün de nevzuhur bu düÅŸüncelerin maÅŸeri vicdan tarafından kabul görmeyeceÄŸi açıktır. SaÄŸduyu ve vicdan sahibi her Müslüman, basiret ve ferasetiyle, bu tür yapıların kökleÅŸmesine hiçbir zaman fırsat vermeyecektir. Çıkar çatışmalarının kurbanı olan savunmasız insanların, çocukların, kadınların ve yaÅŸlıların yok edilmesi ve insanların yerlerinden yurtlarından sürülmesi üzerine inÅŸa edilecek bir yapının, kendisini Ä°slam ile baÄŸdaÅŸtırması mümkün deÄŸildir. Bazı çevrelerin, Necef ve Kerbela’da bulunan Ehl-i Beyt'in büyükleri Hz. Ali, Hz. Hüseyin ve Ebu’l Fadl Abbas gibi manevi ÅŸahsiyetlerin mezarlarının tahrip edilmesine yönelik tehdit içeren açıklamaları asla kabul edilemez. Zira Necef ve Kerbela gibi müstesna mekanlar, Hz. Ali, Hz. Hüseyin ve Ebü’l Fadl Abbas gibi Ehl-i Beyt büyükleri, Åžiilerin veya Sünnilerin deÄŸil bütün Ä°slam ümmetinin ortak, büyük deÄŸerleridir. Aynı ÅŸekilde bazı çevrelerin diÄŸerlerine karşı cihat ilan etmesi de kabul edilemez. Zira Kur’an ve Sünnet, Müslüman'ın Müslüman'a canını ve kanını helal gören bir cihadı asla emretmemiÅŸtir. Bugün Müslümanların topyekun baÅŸvuracağı en büyük cihad, taassuba, fakirliÄŸe, cehalete, fitneye ve tefrikaya karşı yapacakları cihattır. Hiç kimse, zulme karşı cihad iddiasıyla baÅŸkaca mazlumiyetlerin yaÅŸanmasını meÅŸru gösteremez." "Alimler de suç ortağına dönüÅŸür" Bu süreçte, bireysel olarak alimlerden ve dini kurumlardan ilan edilen fetvaların, son derece kaygı verici olduÄŸunu ifade eden Görmez, "Bugün, alimlere düÅŸen en büyük görev, Müslüman toplumları ayrıştırmaya yönelik fetvalar vermek yerine Ä°slam dünyasındaki farklılıkları bir rahmet ve zenginlik olarak görüp barış içinde birlikte yaÅŸamanın ahlakını ve hukukunu yeniden inÅŸa etmek olmalıdır" ifadesini kullandı. Bugün, mezhep çatışmasını ve akan kanı durdurmayan bir sözün, hiçbir kıymeti olmadığı gibi, akacak kana sebep olacak fetvaların da hiçbir deÄŸeri  olmayacağının altını çizen Görmez, ÅŸunları kaydetti: "Aksi takdirde bütün Ä°slam alemi suç ortamına, bütün Ä°slam alimleri de suç ortağına dönüÅŸür. Bütün bu olup bitenleri sadece kaygıyla izlemek yetmez. Elim sonuçlar doÄŸuracak bir çatışmayı engellemek için bütün dini liderler ve alimler kararlılıkla birlik ve beraberlik içinde hareket etmelidir. Bu hepimizin dini, ahlaki ve vicdani görevidir. Sıcak çatışma bölgelerindeki dini kurum ve kuruluÅŸların temsilcileri bir araya gelerek baÅŸta Irak ve Suriye olmak üzere çatışma alanlarıyla ilgili dini ve ahlaki temelli çözüm giriÅŸimlerini baÅŸlatmalıdır. Ä°slam dünyasındaki dini-manevi sahadaki kanaat önderlerinden oluÅŸan bir heyet, mezhep odaklı kamplaÅŸmaların ortadan kaldırılması için inisiyatif almalıdır. Bu yönde uluslararası niteliÄŸi haiz Müslüman kurum ve kuruluÅŸlar, sorumluluk üstlenmelidir. Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığımız, bu konuda görev üstlenmekten bahtiyarlık duyacaktır."