Mevlevilik bir edep kapısıdır
Onlarca semazenin Konya’da yetişmesine öncülük eden, devlet kadrosu ve icazetini alan ilk ve tek ‘postnişin’ (semayı yöneten, Mevlana’nın makamını temsil eden kimse) olma şerefine erişen Mustafa Holat, Yakın bir zamanda emekli olarak “Bundan sonra ziyaretçilerime daha çok vakit ayıracağım. Onlarla sohbet edeceğim. Mevleviliği anlatacağım” diyor. Holat, Mevlana’nın tüm dünyada büyük bir saygı gördüğünü ifade ederek, aynı ilginin Konya’da olmamasından yakınıyor
EDEP DERSİNİ HARİÇTEN İLK O ZAMAN ALDIM
Babası da bir Mevlevi olan Mustafa Holat, semayla ilk tanışmasını şu sözlerle anlatıyor, “ 8-10 yaşlarındaydım, o zaman şimdiki tiyatro salonunda yapılan sema törenlerini izlemeye gittim aile büyüklerimle birlikte büyük bir merakla sema törenini izliyorum ve gayri ihtiyari ayak ayak üstüne attım. Gayri ihtiyari diyorum çünkü bunun çok farklı bir sebebi var, baba mesleğim esasında terzilik” diyen Holat, “Klasik bir terzi oturuşu vardır bunu terziler iyi bilirler, terziler otururken ayak ayak üzerine atarlar, işi üzerine almak için. Bende bu durumun hiç farkında değilim. Orada bulunan büyüklerden biri yanıma geldi ‘evladım burada Kuran-ı Kerimler okunuyor, Peygamber Efendimize selamlar gönderiliyor, böyle ayak ayak üstüne atılmaz, edepsizlik olur’ diyerek beni uyardı. Böylece ilk edep dersin hariçten ilk o zaman aldım. O gün oranın atmosferi beni o kadar büyülemişti ki eve geldiğimde babamın yanına gittim ve “ Baba dedim ben semayı çok sevdim. Ben sema yapmasını öğrenmek istiyorum. O zamana kadar Cumhuriyet tarihinde semazen yoktu. Yasaklanmıştı. Bundan dolayı halk ta da bir korku vardı. O yüzden şimdiki günler deki gibi açıktan kimse sema dönemezdi. Babam kendiside bir Mevlevi olduğu için benim bu isteğime çok sevindi. Babam Sıtkı dede efendinin müridiydi. Sıtkı dede Konya dergahlarının açık olduğu zamanlar da Mesnevi han idi. Mesnevi hanlık bizde en makbul makamlardan biridir çünkü Mesnevihan bilgi sahibi amel işleyen kişi demektir. Sıtkı Dede Arapça, Farsça, Fransızca bilen kültür hazinesi bir zattı. Benimde kendisi gibi ehil ellerden semayı öğrenmemi istiyordu.
‘YASAKLARDAN SONRA İLK DEFA 1962’DE SEMAYA ÇIKTIK’
“Bir komşumuz sema biliyordu. O da ‘ben öğretirim’ dedi. Onun oğlu, ben ve Celalettin Loras birlikte çalışmaya başladık. 5-6 ay gittik. Ayaklarımız şişinceye kadar çalışıyorduk” diyen Holat, “İlerleyen zamanlarda İstanbul’dan dernek bir hoca getirdi. Ahmet Bircan Kasapoğlu diye bir hocaydı. Tekke ve zaviyeleri görmüş bir semazendi. İlk defa 1962’de semaya çıktık. Konyalı olarak 8 kişiydik. Bunların içerisinde ANAP Milletvekili Adil Küçük de vardı. Benim okul arkadaşımdı. 8 kişiyle başladık. Ertesi yıl 20 kişi olduk. Küçük kapalı spor salonunda 30-35 kişiyle ayinlere çıkmaya başladık” diye ifade ediyor. 1961 yılından itibaren Hz. Mevlâna’yı anma törenleri, uzun süre, Konya Turizm Derneğince organize edilmeye başlanmıştır. Aynı yıl Mustafa Holat ilk defa Konyalı 8 semazen’den biri olarak anma törenlerine katılır. Mustafa Holat, 1977 yılında Geleneksel Hz.Mevlana Anma törenlerinde Semazenbaşı olarak görev almaya başlar. Bu görev dahilinde semazen yetiştirilmesinden sorumlu olarak onlarca semazen yetiştirir.1987 yılında Konya Belediyesi’nin Sema Topluluğunu kurarak, burada 1991 yılına kadar sema törenlerinde görev alır. 1991 yılında Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğunun kurulması ile bu toplulukta Postnişin olarak görev almaya başlayan Holat, 2012 yılı başında 65 yaşında topluluktan emekli olur
Mustafa Holat, uzun yıllar yurtiçi ve yurtdışında Hz. Mevlana’yı anma ve Sema etkinliklerinde Semazen, Semazenbaşı ve Postnişin olarak görev yaptı. Büyüklerinden gördüklerini duyduklarını yetiştirdiği talebelerine aktardı. Bu zamanda Sema’ın yozlaşmasına fırsat vermeden, Mevlevi âdâb ve erkanına uygun şekilde yapılmasında ve korunmasında çok büyük katkıları olan Holat, Hz. Mevlâna’nın yolunda 50 yılı aşkındır aynı hizmet aşkı ile hizmet etmektedir.
ÖLMEZDEN ÖNCE ÖLMEK
Holat, “Mevleviliğin özünde ölmezden önce ölmek vardır” diyerek bunu Mevlana’nın öğrencilerine anlattığı bir papağan hikayesini bizlere de anlatarak ölmezden önce ölmenin bir hikayede nasıl hayat bulduğunu aktarır. “Tüccarın biri, ticaret yapmak üzere Hindistan’a gitmek için hazırlık yapıyormuş. Kölelerine, hizmetçilerine tek tek Hindistan’dan istedikleri bir şey olup olmadığını sormuş. Hepsine de isteklerini yerine getireceğine dair sözler vermiş. en son olarak da evindeki tuti kuşuna yani papağanına da sormuş ‘Hindistan’dan bir şey ister misin’ tuti cevap vermiş, ‘Oradaki papağanlara selamımı söyle’. dilekleri dinleyen tüccar hindistan’a varmış. bir su kenarından geçerken birkaç tuti kuşu görmüş ve onlara seslenerek evindeki tuti kuşunun selamını iletmiş. kuşlardan bir tanesi bu sözleri duyar duymaz titremiş ve düşüp ölüvermiş. tüccar, kuşun ölümüne sebep olduğu düşüncesiyle vicdan azabı içinde yoluna devam etmiş. herkesin hediyelerini almış ve memleketine geri dönmüş. hizmetçilere, kölelere hediyelerini dağıtırken sıra papağana gelince, ya tuti demiş ben hindistana gittiğimde senin selamını söyledim ama selamını söyler söylemez uş düştü öldü. Bunu duyan tuti hemen oracıkta kafesinin içinde düşer ölür. Tüccar ne yapacağını şaşırır. Kafesin ağzını açar ve kuşu eline alarak büyük bir üzüntüyle ben ne yaptım Allah’ım bir selamla iki kuşun birden ölümüne neden oldum diye hayıflanırken kuş birden sahibinin elinden uçar ve bir dala konar. Tüccar şaşkınlıkla olanları seyrederken tuti konuşmaya başlar. Efendim ben size oradaki papağanlara selam söyleyin derken onlara halime bir çare bulunuz demek istedim ben selamımı anlayan kuşlarden bir taneside bu esaretten kurtulabilmem için ölmeden önce ölmem gerektiğini bana hal diliyle anlattı bende özgürlüğüme kavuşmama için ölmeden önce ölmeme gerektiğin anladım der ve uçar gider”. Holat işte bu hikaye Mevleviliğin özüdür diyerek gerçek özgürlüğe kavuşabilmek için ölmeden önce ölmek gerekir diye ifade eder.
HİLAT CENNETTEN GÖNDERİLMİŞ BİR ELBİSE
Hilat nedir diye soruyor bize Holat, kefenmidir, sizce? Holat, “Ben diyorum ki hilat İbrahim Aleyhisselamın ateşe atılmadan önce giydiği gömlektir. Yusuf’un üzerinde Züleyha’nın yırttığı gömlektir. İsmail’in kurban edilmeden önce giydiği kıyafettir. Bir peygamber geleneğidir Hilat peygamber efendimizin miraca çıkarken giydiği elbisedir. Biz hilata cennetten gönderilmiş bir elbise gözüyle bakarız. O yüzden bizim nazarımızda hilat, bir kefen olmanın ötesinde çok daha büyük anlamlar taşır” diye anlatıyor.
Mevlevilik kapısı sembollerin derin anlamlar taşıdığı bir kapı. Bu kapıda hiçbir söz karşılıksız kalmaz ya da hiçbir hareket yoktur ki burada karşılığını bulmasın. Mevlevilik herşeyin öncesinde ve her şeyin sonrasında bir edep kapısıdır. Bende bu edep kapısının tam önündeyim. Adımımı atsam sanki farklı bir alemdeyim. Bir köşeye sessizce ilişiyorum. Bu sonsuz manada belki de yok olmak istiyorum. Dönmek nedir diyorum kendime… dönmek aramak mı? aradıkça döner mi insan…neydi semayı bu kadar önemli kılan şey…aklımda bir çok sorunun bilinmeyen cevaplarıyla çıkıyorum bu edep kapısından…tekrar gelmeliyim diyorum, tekrar dönmeliyim. her gelişim farklı bir sorunun cevabı için olmalı…önce hayatı okumak için dönmeliyim, sonra döndükçe semaya yükselmeliyim… yükseldikçe ölmeliyim… Fark etmeden döndükçe, sessizce… (Ayşe Gül YAKAN)
Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!
BUNLARA DA BAKABİLİRSİNİZ
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.