Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Yılmaz’dan İnce Minerali Medresede Ders
Konya
Konya Valiliği ve Necmettin Erbakan Üniversitesi (NEÜ) Uluslararası Rumi Medeniyetler Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından İnce Minareli Medrese’de geleneksek olarak düzenlenen Darülhadis dersleri kapsamında Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz “İrfan Geleneğimizde Hadis Algısı” konulu bir konferans verdi
Konferansa Vali Yardımcısı Mehmet Öksüz, İl Müftüsü Prof. Dr. Ali Akpınar, NEÜ Rektörü Prof. Dr. Muzaffer Şeker, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Tahir Yüksek, Prof. Dr. Musin Kar, NEÜ Daire Başkanları, Öğretim Üyeleri, öğrenciler ve vatandaşlar katıldı.
Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz Konferansına, Konya gibi medeniyetimizin çok önemli merkezlerinden, başkentlerinden birisi olan bir şehirde yıllar sonra hadis derslerinin yeniden sürdürülüyor olmasında emeği geçen herkese teşekkür ederek başladı. Ayrıca Konya’da Konevi’nin mekanında hadis ve irfan konularının bir arada işleniyor olmasının da birbirine daha çok yakıştığını vurguladı.
“İSLAMIN İRFANİ BOYUTU PEYGAMBERİMİZİN MANEVİ OTORİTESİNDEN DOĞMUŞTUR”
Yılmaz, irfan geleneğini ile ilgili olarak, “İrfan geleneği deyince daha çok ilmin irfana dönüşmüş ve bizim medeniyetimizin ürünü alan hikmetle oluşmuş bir algıyı kastediyoruz. Bizim yüce dinimizin irfani boyutu deyince öncelikle Hz. Peygamber (SAV)’in temsil ettiği üç önemli otoriteden birisi hatırımıza geliyor. Efendimizin temsil ettiği bir siyasi, bir ilmi, bir de manevi otorite vardır. Siyasi otorite Efendimizin Medine’de bulunuşu sırasında Medine site devletinin başkanı sıfatıyla devlet başkanlığı özelliği taşıyan, toplumu yöneten, idare eden siyasi otoritesi; ikincisi Hz Peygamberin vahye dayalı getirdiği yüce dinin itikadı hayatına müteallik ve gündelik hayata ait yönlendirici özellikleri bulunan fıkhı meseleleri de ihtiva eden bir ilmi otoritesi; üçüncüsü manevi ve ruhani otoritesi ki, getirdiği vahyin uygulama görevinin gerçekleşmesi sırasında O’nun kendi şahsına ait ruhi özellikleri ile ilgili rehber oluşu, insanları etkileyici hadi oluşu ile ilgilidir. Bizim irfan geleneğimiz dediğimiz veya tasavvuf dediğimiz ve daha sonra tarikat dediğimiz yapılar Peygamberimizin manevi otoritesinden doğmuştur” diye konuştu.
Peygamberimizin vahiy gelmiş bir peygamber olarak yaşadığı ruhi halleri ve insan olarak yaşadığı ruhi hallerinin olduğunu anlatan Yılmaz, peygamber olarak yaşayıp hissettiklerini yaşamanın imkansızlığını belirterek O’nun insan olarak yaşadıklarının gündeme alınmasında fayda olduğunu söyledi.
Yılmaz, Hz Peygamber (SAV)’in, Allah’la ilişkilerinde, ibadetler esnasında sevgi ile saygının aynı anda hissedildiği haşiyet duygusunu hissettiğini; tüm canlılarla ve insanlarla olan ilişkilerinde merhametli ve şefkatli olduğunu; dünyaya ve dünyaya ait alanlarla ilgili olarak züht tavrı ile yani azımsayarak değer vermeden bakan bir ruh hali ile yaklaştığına değindi.
“İRFAN GELENEĞİ RADİKAL İSLAMİ HAREKETLERDEN ÇOK FARKLIDIR”
Yılmaz irfan geleneğinin Selefilik, Vahabilik ve Şiilikle ilgili farklılıklarla ilgi de şu değerlendirmelerde bulundu:
“İrfan geleneğinin hadislerde ve ayetlerde hemen ilk bakışta insanların okuduğunda anlayamayacağı tarafları açıklaması bir de insanları işin derinine yönlendirip özellikle de zahiri manayla sınırlı kaldığınızda bugünkü Selefilik gibi anlaşılabilecek davranışların da önünü açacak derin manalar kazandırmış olması aslında bizim geleneğimizde irfan geleneğinin bir medeniyet üreten bir boyuta taşınması gibi bir hizmeti olmuştur. Bugün baktığımızda çevremizdeki pek çok radikal düşünceye sahip İslami görüşlerin genelde hadislerden beslendiklerini iddia ettiklerini görüyoruz. Selefiler, Vahabiler ve diğerleri böyle diyor. Bunlar bu hadisleri yorumlarken, bu hadisleri günümüze taşırken bir medeniyet tesis ederek Resulullah’ın gösterdiği hassasiyeti göstererek orda asıl amacın ne olduğunu görmek yerine zahiri kısmı ile amel edip batıni tarafı görmezden gelerek kelle avcılığı yapmaya başlıyorlar. Bugüne kadar geçen sürece baktığımızda irfan geleneğimiz hadislerdeki ve diğer bizim dini metinlerimizdeki konuları biraz daha farklı bir bakış açısından bakarak medeniyet üretecek bir noktaya taşımış ve hakikaten o selefi tavırların ve radikal tavırların önemli bir aşama kaydetmesine vesile olmuştur.”
“MEVLANA VE İBN-İ ARABİ İSLAM'I İRFANİ BİR ANLAYIŞLA YORUMLADILAR”
11 Eylül olaylarından sonra Afganistan’a müdahalenin gündeme geldiği dönemde, İstanbul’daki ABD Başkonsolosu’nun İstanbul’da gazeteciler, akademisyenler, STK temsilcilerinden oluşan 50 kişilik bir grupla yaptığı toplantıdan bahseden Yılmaz, “O günlerde, ‘ABD Afganistan’a müdahale ederse Türkiye’deki dindarlar buna nasıl tepki veririn nabzını tutmaya çalışıyor. Söz sırası bana geldiğinde, Türkiye’deki Müslümanlığı ve Müslümanları ne İran’daki Şii Müslümanlar ve Müslümanlıkla ve ne de Suudi Arabistan’daki Vahabi Müslümanlar ve Müslümanlıkla karıştırmamak lazım dedim. Türkiye’deki Müslümanlık ve Müslümanlar iki imparatorluk kurmuş bir tecrübeden geçmiş ve en önemlisi de merkezinde birisi doğudan birisi batıdan gelen fikri temsilcilerin yorumlarıyla oluşmuş bir düşünceyle ortaya çıkmıştır. Doğudan gelen Mevlana batıdan gelen İbn-i Arabi Konya’da merkezde buluşmuşlar ve bunlar yeni bir medeniyet algısıyla medeniyetler savaşının egemen olduğu 13. yüzyılda medeniyetler savaşını durduracak yeni bir medeniyet algısıyla İslam’ı daha bir irfani anlayışla yorumlamışlar. Onların yaşadıkları asırdan hemen sonra 1299’da Osmanlı kurulmuş ve Osmanlı 600 yıl boyunca Balkanlarda ve hakim olduğu yerlerde farklı din mensuplarıyla bir arada yaşamayı başarmıştır. Açıklamalarım üzerine ABD, Müslümanlığın irfani boyutunu işlemek adına çalışma yapmaya karar verdi ancak, Katar’da ve Fas’ta yaptıkları toplantılarda irfani boyutun imanını alıp daha laisize ederek işi sulandırdılar” dedi.
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz; İrfani boyutun bizim anlayışımızı tesis eden bir kadim gelenek olduğunu, yeniden dünya kamuoyunun karşısına çıkacaksak irfani boyuttaki insan yorumu ve onun Sünnet’ten, Kitap’tan getirdiği medeniyet yorumuyla çıkmamız gerektiğini, Osmanlı’nın getirdiği asgari müşterekleri kamuoyu ile paylaşmamız gerektiğini ifade ederek sözlerine son verdi.
TÜM HABERLER