© Konya Postası 2021

Şeker sektörü ve sorunları

Türkiye’de şeker sektörü milli ekonomiye büyük katkılar sağlarken sektörde yaşanan bazı gelişmeler hem ekonomi hem de vatandaş sağlığı açısından olumsuz haberlerin gelmesine neden oluyor. Konuya ilişkin Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, şeker sektörünün Türkiye’ye 2,5 milyar Dolar katkı sağladığını söyledi

Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, Konya Postası Gazetesi’ne önemli açıklamalar yaptı. Gök, Türkiye’de şeker sektörü, Şeker Kurumu’nun devlet kurumuna bağlanması, şeker sektörünün yeniden yapılandırılması ve Nişasta Bazlı Şekerler ile Yüksek Yoğunluklu Tatlandırıcıların sağlığa etkileri konusunu değerlendirdi. Türkiye genelinde şeker sektöründe yaşanan gelişmeler konusunda zaman zaman farklı kurum ve kuruluşlardan açıklamalar yapılıyor. Özellikle Nişasta Bazlı Şekerler ve Yüksek Yoğunluklu Tatlandırıcıların insan sağlığına olumsuz etkileri birçok tartışmayı beraberinde getirmişti.

Şeker sektörünü Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök ile konuştuk. Şeker sektörünün ülke gerçeklerine uymayan bir yönteme dayalı olarak özelleştirme kıskacı altında olduğunu ifade eden Başkan Gök, kotasını düzenli ve sürekli olarak arttıran NBŞ kartelleri ile sektörde çözüm bekleyen pek çok acil sorunun olduğuna vurgu yaptı.  Şeker-İş Sendikası’nın, sektörle ilgili tartışmaları toplumsallaştıran yapısı olduğuna dikkati çeken Gök, hiçbir zaman günü kurtarma peşinde olmadıklarını ve sorunların üstüne cesaret ve kararlılıkla gitmeyi varlık sebebi saydıklarını söyledi.

SEKTÖR TÜRKİYE’YE 2,5-3 MİLYAR DOLAR YERLİ KATMA DEĞER SAĞLIYOR

Türkiye’nin pancar şekeri üretim potansiyelini 250 bine yaklaşan Türk çiftçisi, 20 bin şeker çalışanı ve yan sektörlerle birlikte yaklaşık 10 milyon insanın emeğiyle değerlendirdiğini kaydeden Başkan İsa Gök, “Pancar şekeri sektörü; ham maddeyi üreten geniş tarım nüfusu ile istihdam ve katma değere doğrudan etkisi olan bir sektördür. Bu sektör kimya, maya ve yem sanayi açısından katkısının vazgeçilemez olması ve küresel ısınmayı önlemede öne çıkan, günümüzün alternatif enerji kaynağı biyoetanol üretiminde kullanılan en verimli ürün olması nedeniyle, ülkemiz için en önemli üretim alanlarından birisidir. Unutulmamalı ki, tarladan şeker üretimine kadar uzanan entegre üretim süreci ülkemize 2.5-3 milyar dolarlık yerli katma değer sağlamakta ve ülkemiz insanının kullanımına sunmaktadır” ifadelerini kullandı. Türk Şeker sanayisinin güçlü bir dinamizm ve verimlilik anlayışı üzerine inşa edildiğini dile getiren Gök, gelinen noktada asıl kapasitesinin altında kaldığını söyledi. TÜRKŞEKER’e ait şeker fabrikalarının, 2000 yılından bu yana özelleştirme programında olduğuna vurgu yapan Gök, bu fabrikaların Özelleştirme İdaresi Başkanlığı kontrolünde olduğunu belirtti. Fabrikaların sürekli satış pozisyonunda tutulmasının yatırım, istihdam ve üretim politikalarını olumsuz bir şekilde etkilediğini ifade eden Gök, “Maalesef emekli olan yetişmiş, donanımlı personelin yerine aynı nitelikte personel istihdamı engelleniyor. Gerekli yatırımlar için istenilen ödeneklerin tahsis edilmemesi, siyasi baskı veya kararlar nedeniyle TÜRKŞEKER, yasal bir engel olmamasına karşın ticari esaslara göre davranamamaktadır. Bu sorunun çözümü, ilan edilen yol ve yöntemlerle özelleştirme değildir” şeklinde konuştu.

‘ŞEKER KURUMU’NU HER ZAMAN DESTEKLİYORUZ’

Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesi konusunda bilgiler veren Başkan İsa Gök, “Sendikamız çalışmaları, 2000 yılından bu yana devam eden bu süreçte gerek hukuken yaşanan iptal kararlarını gerekse de son süreçte nihai pazarlık görüşmeleri tamamlanmış olan ihalelerin 2012 yılında siyaseten durdurulmasını sağlayarak bugün kamu şeker fabrikalarını işler kılmayı başarmıştır. Bu zaman zarfı içinde Sanayi ve Ticaret Bakanı tarafından “sehven” alındığı söylenen karar ile Şeker Kurumu’nun kapatılması neticesinde sektör başıboş bir sürece terk edilmiş bir hale soktu. Sendikamız bir yandan yetkili kurum ve kişiler nezdinde girişimlerde bulunurken, diğer yandan Danıştay’da dava açmış ve kazanmıştır. Tekrar işlerlik kazandırılan Şeker Kurumu’nun kurumsal ehemmiyetinin arkasında her daim durduğumuz, pancar şeker sanayi ve Sendikamız Şeker-İş açısından ne denli mühim olduğu açıktır. Bu noktada Şeker Kurumu’nun ilgili Bakanlığa bağlanması konusuna da değinmek gerekirse pancar ve şeker üretiminin istikrarı ve sürdürülebilirliği, yerli arz güvenliğinin sağlanması, üretimin planlanması ve piyasanın denetimi, fiyat istikrarı, tarımsal kaynaklarımızın korunması, dış tehditlere karşı sektörün korunması için, paydaşların özgür iradeleri ile çözüm üretecekleri mevcut Kurum ve Kurul yapısının, Bakanlık bünyesine alınmadan korunması, ülke ve sektör menfaatleri açısından hayati önem taşımaktadır. Şeker Kurumu, siyasi kararların olumsuz etkilerini aza indirgemek üzere tasarlanmış ve faaliyete geçirilmiş düzenleyici kurumlardan birisidir ve bu noktada Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın mevcut Kurum hafıza ve birikiminden yararlanarak, desteklenen ürün portföyüne şeker pancarının dâhil edilmesini sağlaması sektörümüz açısından oldukça isabetli bir adım olacaktır” şeklinde konuştu.

TÜRKŞEKER HER ANLAMDA DESTEKLENMELİ

Şeker sektörünün yeniden yapılandırılmasına yönelik bir model önerilerinin olduğunu dile getiren Başkan İsa Gök, tüm dünyada gıda üretimi içerisinde önem ve değeri giderek artan pancar şekeri sektörü için yıllardır çalışmalar yürüttüklerini söyledi. Şeker İş Sendikası’nın her zaman elini taşın altına koymaktan kaçınmadığını ve sektörün geleceğini tartışmaya açtığını aktaran Gök, “Önümüzdeki süreçte şeker sektörünün gerek üretici gerek işgücü açısından tabanı geniş bir sektör olması ve kendine has üretim yapısı gereği, üretici ve çalışanların mutlaka içinde bulunacağı, kamu denetiminde bir yapılandırma modeli öngörülmelidir. Nitekim dünyada şeker yönetim modelleri, yönetimlerinde çalışanların, ticari birliklerin, STK temsilcilerinin söz sahibi olduğu denetim kurulları temelinde şekillenmiştir” dedi. Yapılanmanın hayata geçirilmesi aşamasında da TÜRKŞEKER’in acilen teknolojik yönden güçlendirilmesi gerektiğine değinen Gök, insan kaynağı açısından takviye edilmesinin, destek ve teşvikler konusunda sektöre dünyada olduğu gibi özel önem verilmesi gerektiğini belirtti. Türkiye’de tarımsal yapıda bu etkinliğin sağlanmasıyla gıda güvenliğinin sürdürülebilir bir şekilde iyileştirilmesinin mümkün olacağını söyleyen Gök, tarımsal kalkınma, gıda sanayi, petro-kimya sanayi, maya, kozmetik, ilaç endüstrileri, biyoetanol üretimi, şeker sanayinin yarattığı dolaylı etkiler gözetilerek teşvik edilmelisinin ve düzenleyici tedbirlerin alınması gerektiğinin altını çizdi.

‘İÇ PAZARLARINI KORUYORLAR’

Türkiye’de şeker politikasının ve yetersizliği ve dünya uygulamaları arasındaki farklara dair açıklamalarda bulunan Gök, Türkiye’nin de içinde bulunduğu şeker pancarı üretim kuşağında yer alan şeker pancarı ve şeker üretimi yapmayan hemen hemen hiçbir ülkenin bulunmadığını söyledi. Dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisine sahip ülkelerden ABD, Çin, Almanya, Fransa, Birleşik Krallık, Japonya ve Kanada’nın pancardan şeker ürettiğini dile getiren Gök, “Bu konu çok çarpıcı bir gerçeği yansıtmaktadır. Bu ülkeler dünden bugüne şeker pancarı üretmekten asla vazgeçemeyerek, şekerde kendine yeterliliği ilke edinmiş destek politikalarını sürdürmeyi neden tercih etmişlerdir, masaya yatırmamız gereken önemli konulardan biri budur. Bu ülkeler, yeşil kuşakta yer almaları nedeniyle coğrafyalarının sunduğu fırsatları değerlendirmekte, ticaret anlaşmaları ile diğer ülke pazarlarına erişim sağlamaktadırlar. Dünya şeker fiyatlarının oynaklığı karşısında iç pazarlarını korumaktadırlar. Sanayinin öncül ve ardıl ilişkileri nedeniyle ekonomiye sağlanan dolaylı katkılardan sonuna kadar yararlanmaktadırlar. Endüstriyel girdi ve ürünler için şirketleri üzerinden pazar paylarını arttırmakta, üretici ve çalışanın içinde bulunduğu sektör yapılanmasının getirdiği avantajları kullanmaktadırlar. Ekonomilerinde anlamlı bir üretim değerine karşılık gelen sektörü her yönüyle korumaktadırlar” ifadelerini kullandı. Dünya’nın en gelişmiş ülkelerinin pancar şekeri sektörünü regüle etmekte ve desteklemekte olduğunu anlatan Gök, bunun gerekçesinin sektörün tarım ve sanayi ayağı aracılığıyla ülke ekonomisine katkı sağlaması ve birçok tarıma dayalı sanayi koluna göre daha yüksek olması avantajının olması olduğunu dile getirdi.

PANCAR ÇİFTÇİSİ ABD’YE GÖRE ONDA BİR DESTEKLENİYOR

Türkiye’de pancar çiftçisinin, ABD ve AB’deki pancar çiftçilerinin onda biri oranında desteklendiğini ifade eden Başkan Gök, bu durumun Türkiye’de tarla maliyetinin ve pancar alım fiyatlarının yüksek oluşmasının başlıca nedenlerinden birisi olduğunu söyledi. Bu görünüm değiştirilmesi için çizilecek yol haritasını açıklayan Gök, “Tüm dünya örneklerinde olduğu gibi, şeker fabrikaları günlük işleme kapasitelerinin artırılması, yan ürünlerin değerlendirilmesi, pazar odaklı ürün ve arz stratejilerinin geliştirilmesi, tarımsal girdi temininde üreticiyi teşvik edici tedbirler ve muafiyetlerle koruyarak maliyetlerin düşürülmesinden geçmektedir. Kaldı ki Avrupa Birliği’nde 1 Ekim 2017 sonrası dönemde kotaların kaldırılmasıyla ürünler bazında piyasa dengelerinin nasıl kurulacağı birçok kurumsal çalışma ile değerlendirilmektedir. Ekim ayı sonrası hayata geçecek olan bu politika değişikliği, AB ve dolayısıyla dünya pazarını etkileyen birçok gelişmeyi beraberinde getirecektir. AB iç fiyatlarının dünya fiyatı ile arasındaki farkın daralmasıyla, sektörün dünya karşısındaki rekabet gücü artacaktır. Yeni şeker rejiminin yürürlüğe gireceği AB’nde, şeker ve izoglukozda agresif politikalarla yeni dış pazarlara erişim dönemi başlayacaktır” şeklinde konuştu. Gök ayrıca dünya ülkelerinin sektörü çıkarlarınca dizayn etme çalışmaları karşısında Türkiye’nin geleceği için kendi pancarından şeker üretmesinin ve güçlü bir yapıyı hayata geçirmesinin yolunu açması gerektiğini söyledi.

YÜKSEK YOĞUNLUKLU TATLANDIRICILAR YÜZDE 41 BÜYÜDÜ

Nişasta bazlı şekerlerin(NBŞ) kota artış kararlarına yönelik hukuki mücadeleye devam ettiklerini anlatan Gök şunları kaydetti: “NBŞ kotaları, Bakanlar Kurulu Kararı ile her yıl, yüzde 25-50 arasında değişen oranlarda arttırılmakta olup Şeker-İş olarak her yıl pancar şekeri aleyhine haksız bir şekilde yapılan bu kota artışı kararlarına karşı, 2005-2006 pazarlama yılından itibaren Danıştay nezdinde sürekli dava açmış ve bu kararların hemen hemen tümünün iptal edilmesini sağladı. Ülkemizde şeker arzı açısından bir değerlendirme yapmak gerekirse, 2002 yılından bu yana TÜRKŞEKER, iç pazarda yüzde 75’den yüzde 52’ye gerilerken, yüksek fruktozlu mısır şurupları yılda yüzde 4.1, Yüksek Yoğunluklu Tatlandırıcılar ise yüzde 41 oranında büyüme göstermiştir. NBŞ kotalarının yüzde 89’unun kontrolünün yabancı sermayeli şirketlerin elinde olması ve elde ettikleri büyük kar marjlarının Yüksek Yoğunluklu Tatlandırıcılar’da olduğu gibi yurtdışına transfer edilmesi ülkesel getirilerimiz açısından son derece vahim bir durum ortaya koymaktadır. Dahası, sağlıklı gıda üretimine olan talebin hızla yükseldiği tüm dünyada NBŞ ve YYT’lerin sağlık boyutunun tartışılıyor olması kamu sağlığı ayağını da yakından ilgilendirmektedir. Konuyla ilgili bazı araştırma sonuçlarına yer vermek gerekirse, ABD’de 88 bin 802 kadının katılımıyla gerçekleştirilen Nurses Health Study’de 18 yıllık takip sonucunda çay şekeri pankreas kanseriyle ilişkili bulunmazken, früktozdan zengin diyet, pankreas kanseri olasılığını istatistiksel anlamlı bir biçimde artırdığı görülmüştür. Çok geniş bir diğer araştırma olan Multiethnic Cohort çalışmasına ise Hawai-Los Angeles bölgesinde yaşayanlardan 162 bin 150 kişi katılmış, sekiz yıl süre ile izleme sonucunda NBŞ’de bol miktarda bulunan früktozun pankreas kanseri ile istatistiksel anlamlı derecede ilişkili olduğu gösterilmiştir.”

Fazla fruktoz tüketen deney hayvanları üzerinde çalışmalar yapıldığını ve fruktozun, diyabet, koroner kalp hastalığı, karaciğer yağlanması ve hipertansiyona yol açtığının görüldüğü bilgisini veren Gök, “Son 30-40 yıldır çay şekeri yerine mısır şurubunun kullanılması, şişmanlığın ve şişmanlıkla ilgili hastalıkların bir salgın haline dönüşmesini kolaylaştırmıştır. Ayrıca obezite, hipertansiyon, diyabet, karaciğer yağlanması, depresyon ve böbrek yetersizliği olan hastalar üzerinde yapılan incelemede, kanlarındaki ürik asit oranının yüksek olduğu belirlenmiştir. Bu sebeple Türkiye’nin, sağlıklı gıda tüketimi için sağlıklı şeker üretim potansiyelini her geçen yıl daha da daraltan NBŞ kotalarını pancardan şeker üreten ülkeler seviyesine indirmesi, yüksek yoğunluklu tatlandırıcı ithalatının önüne geçmesi zaruridir” diyerek sözlerine son verdi.(Mustafa KARAKAYA)

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER