© Konya Postası 2021

​​​​​​​YOKLUK VARDI ARMUT KURUSUNDAN UN YAPARDIK

Bir dönem Konya’nın iş, siyaset, ticaret dünyasına damga vuran şehrimizin yaşayan hafızalarından Zeki Sayıcı, Konya Postası Gazetemizin özel Ramazan sayfaları için konuştu

Başkan Sayıcı “Eskiden ekmek yapıldıktan sonra, ramazanlarda bir de pide ve börek yapılırdı. Etliekmek kebap kadar lükstü Konya’da ne zamana kadar 60’lı yıllara kadar. Şimdi Etliekmek artık hammurger gibi oldu. Vatandaşın kurtuluşu gibi oldu. Bir ev satın alacaksın ya da kiralayacaksın. Eve yakın tatlı su çeşmesi var mı? Var. Ekliekmek fırını var mı? Var. Minibüs yoluna yakın mı? Yakın. Tamam oradan evi al dersin. Etliekmekçiler Kadınhanı ve Eskillilerden olurdu. Onlar iyi etliekmek yaparlar usta insanlardır. Misafir gelmiş saat kaçta gelirse gelsin gider yaptırır gelirsin. Etliekmek toplu iftarlara da vesile oldu. Geçmişte etliekmek lükstü diyoruz ama okuyanlar nasıl lüks diyebilirler. Evet gerçekten çok lükstü. Konya kebabı kadar lüks olduğu zamanlar vardı.”

ZEKİ SAYICI KİMDİR?

“Bozkır İlçesi Soğucak köyünden Kocabaşlar ailesinden Mehmet’in oğlu Mehmet’in oğluyum. Kocabaş Mehmet 1975 Çanakkale harbinde kardeşi Abdurrahman ile beraber amcasının oğlu Mehmet ile birlikte şehit oluyorlar. Babam Mehmet ve amcam Abdurrahman kız kardeşleri ile birlikte Çumra Alibeyhüyüğü Avdul köyüne gelip yerleşiyorlar. Ben Avdul köyünde 1942 yılında doğdum. 1943 yılında ailem Çumra’ya taşınmış. Dolayısıyla Soğucaklı, Alibeyhüyüklü, Çumralı bir aileden geldim.

İlkokulu Çumra’da, Ortaokulu İçeri Çumra da okudum. Daha sonra Konya sanat okulunda torna tesviye okudum. O zaman Endüstri Meslek Liselerinin adı Sanat okuluydu. Çumra da ticaret yaptım. Bakkallık, Manifaturacılık, Değirmencilik, Çiftçilik, Petrolcülük yaptım. Sosyal hizmetlerde de bulundum. Bin 500 ortaklı bir yem fabrikası kurduk. 2 bin ortaklı bir un fabrikası kurduk. Onlarda da yöneticilik yaptım. Ondan sonra da Çumra Belediye Başkanlığı görevim oldu. 1990-1994 tarihleri arasında.”

70 YILIM ÇUMRA DA GEÇTİ

“Siyasetin ardından Konya’ya geldim. Ticaretle uğraştım. Çocuklarım da buraya yerleştiği için Konya da kaldım. Emekliyim 84 yaşındayım. Yazları Anamur’a giderim, kışın Konya’da yaşarım. 

Hayatımın 70 senesinin geçtiği Çumra 1926 yılında kurulan bir ilçedir. 26 Haziran 1926 yılında kurulmuş, kurulurken bir Devlet Demir Yolları bir de Devlet Su İşlerinin binaları var. Atatürk, bir yolculuğunda orayı çok beğenmiş ve ilçe olsun demiş. İlerideki Çumra kasabası isim olarak Çumra’ya taşınmış.  O kasaba da içeri Çumra ismini almış. Çumra ilçesi 1926 yılında kurulduktan sonra gelen memurlar ofis idaresi kurulmuş, kaymakam, devlet memurları ve ofiste çalışanlardan oluşan bir yerleşim alanı. 1936 yılında Romanya ve Bulgaristan’dan gelen göçmenlere evler yapılıyor. Bardakçı Mahallesine evler yapılıyor. Ev yetmeyince 40 evde İzzetbey Mahallesine yapılıyor. Orada göçmenler var. Hepsi iyi insanlardı. Daha sonra yakın çevrelerden, köylerden gelen kişiler olmaya başlamış. Verimli topraklarda ziraatçılık yapılmaya başlanmış. Hayvancılık yoktu. Ufak tefek esnaflık derken, sonra çevre yerlerden gelenlerle birlikte büyümeye başlıyor. Genel olarak bakıldığı iyi bir toplum, birbirleri ile örf ve adetleri ile yaşamlarını sürdürüyorlar.”

ARMUT KURUSUNDAN UN YAPILIRDI!

“Kaynaşma nerede belli olur? Kaynaşma cenaze ve düğünlerde belli olur. Çumra da düğünler görkemli olur. Cenazeler kalabalık olur. Biz, kederi de, eğlenceyi de kaynaşarak yaşayan bir toplum olarak halende yaşamaya devam ediyoruz. Eskiden yaşantı ne idi. Bozkır’ın Sarıoğlan köyüne değirmen yaptık. O değirmene gelen hububatlar vardı. Öğütülecek, buğdaylar vardı. Birde arpa ile buğday karışımı arpa buğday çavdar karışımı olurdu. Öyle buğdaylar gelirdi ki, içinde var mı yok mu belli değil. Arpa, buğday, çavdar, nohut vesahire. Hatta armut kurusundan bile un yapılırdı. Yüzde 60 para içinden hak olarak alınırdı. Para olmazdı. Bununla Allah’ına, toprağına, bayrağına bağlı yaşardı. Bir köydeki bir şey yemek, yemek çeşidi belli ölçüde olurdu. Kurbandan kurbana et görürdük. Kurban gelmeden hayvanında bir hastalık olursa öyle kesilir o olurdu. Çumra da Sarıoğlan’ın biraz daha gelişmişiydi.”

SÜVARİ DEDİĞİMİZ YAMALAR OLURDU

“Çumra da bir memur kesimi olurdu lüks yaşantı da, bir avam vardı. Avamın içerisinde esnafı da köylüsü de aynı yaşantıyı yaşardı. Çumra’da, dersim isyanından sonra gelen insanlar vardı. Onlarla çok iyi geçinirdik. Çok iyi insanlardı. Birkaç hane kaldı. Hepsi İstanbul’da büyük tüccar oldular. Çocukları orada büyüdü. Onlar okuryazar olarak geldiler. Onlar, farsça bilirdi, sonra Türkçe öğrendiler. Eski yazı bilirlerdi fakat yeni yazıyı da çabuk öğrendiler. Benim babam eski yazıyı da görmemiş. Yeni yazıyı da görmemiş. Gece mektebine giderek adını, soyadını yazmayı öğrenen bir adamdı. Bu insanlar gelmiş. Bir yarısı avam olarak, bir yarısı da memurlukla hayatlarını sürdürüyorlardı. Bir tane kasap vardı, yüzde 80 memura hitap ederdi. Normal vatandaş belli bir misafir gelirse et alırdı. Nadiren olurdu oda. Elektrik, buzdolabı yok. Nasıl muhafaza edilir, anne babadan nasıl gördüyse öyle. Ama giyim kuşam, şimdi ona mahalle baskısı da diyorlar çok farklı olmazdı. İnsanların giydiği pantolonların süvari dediğimiz yamaları olurdu. Yeni yapılan pantolona bile süvari dikilirdi. Bir adamın bir elbisesi olurdu. Süvarili pantolon, ceket. Ceket ters düz yapılarak iki dönem giyilirdi. Gömleklerde yakalar değiştirilir, uzun giyimi sağlanırdı. Biraz işleri iyileşen insanların evinde bir gömlek bir pantolon yüzde 2’sinde kıravat bir takım elbise olurdu. Zenginleşen insanlar mutlaka foter giyerdi. Zenginlik ve medeniyet göstergesi gibi olurdu. Başındaki şapkayı gören, çavuşu, onbaşısı, kaymakamı hepsini azarlandı. Resmi yerlere insanlar ayakkabısını çıkarır da girerdi. Halbuki Atatürk ne demiş Köylü Milletin Efendisidir demiş ama, gelen memur ve amirlerde köylüye hakaret ederlermiş.”

ÇOÇUKTEN ENTARİ GİYERDİK

“Çocukken entari giyerdim. Rahmetli Ali Rıza Ercan, sonradan milletvekili oldu o bana parti başkanı olarak rozet taktı. Şimdi köylü de mahalle de bir yanlış yapan çocuğu hiç tanımadığı adam döverdi, babası neden dövüyorsun demezdi. Birde babası döverdi. Niye kardeşim, birinin bahçesinden elma kopardıysa da ihtiyacı var armut kopardıysa da ihtiyacı var. Adam delikanlı olmuş Konya’ya gezmeye gidecek günü birlik iki arkadaş anlaşır senin babanda buğday var iki havay buğday çalar çalma değil, babası parası verse niye çalsın. Yoktu buna rağmen iyi yetişenler okuyanlarımız oldu. Dışarıdan gelen Modacıoğlu’nun ailesi Çumra da memurluk yapmışlar. Onların abisi ile birkaç kez görüştüm. Ziyaretlerine gittim. Çok insanda Çumra’yı unutmamıştır.”

DEMİREL ÜLKEYE HİZMET ETTİ

“Çumra siyasette hiç belli etmeden kendine göre insanı seçer. Bir bakmışsın AK Parti, bir bakmışsın Demokrat Parti. Şimdi şu anda AK Parti revaçta olduğu için yapılan hizmetlerle AK Partili oluveriyor. Demokrat Parti, Adalet Parti, Doğru Yol olmama rağmen biz Sedat Çumralı için senatör olacaktı ona oy verdik. MHP’ye Refah Partisine daha sonra da AK Partiye oy veriyoruz. Efendim Doğru Yolculuğun nerede kaldı? Ben doğru yolcuyum ama görünen ortam da kim hizmet ediyorsa ona veriyoruz. Süleyman Demirel, memlekete çok şeyler yaptı. Allah gani gani rahmet eylesin. Süleyman Demirel’in Başbakanlığı döneminde ben başkanlık yaptım. Hizmeti o yapıyordu. Şimdi de AK Partiye oy veriyorum. Herhangi bir beklentim olduğundan değil.”

EN İYİ YEMEĞİ OVALILAR YAPARDI

“Eskiden bir sağlık memuru gelir, padişah gibiydi. Kaymakamdan daha forslu olurdu. Haydi bakalım sıtmadan, bitten geçilmezdi. Dedete diye bir şey çıktı. Gazyağı ile karıştırırdık. Sabun bir ailede torbası 5 kilo senede bir alınırdı. Çamaşır meşe kili ile yıkanırdı. Çumra’nın kendine has yemekleri olurdu. Türkmenlerin, dağlıların, Yörüklerin, ovalılar var. Bunların içerisinde yine en iyi ovalılar ve göçmenler yapardı. Onlar kızartma yapardı. Ramazanlar da akrabalar birbirini davet ederdi. Tabi öğretmen yok imam yok. Avdul’a Seyit Bayram diye bir hoca gelirdi. Onu üç aylığına davet ederler ücret verirler. Kadınları erkekleri, çocukları o adam okutur üç ay içerisinde köylünün kendi yaptığı camide bir odada namaz kıldırır, çocuk okuturdu. Teravihi kıldırırdı. Babamın ifadesiyle 20 rekatta 10 rekatta kıldırır geçermiş bildiği sürelerle kuran filan bilen yok. Kıldırır geçermiş. Avdul’da imam yok. Cenaze vuku oluyor, Tımraş’tan hoca getiriyorlar. Hoca kürt, Türkçe bilmiyor. Babamın ifadesini anlatıyorum. Hoca abdesti alıyor, bir ihtiyar kadın da hocanın çoraplarını uzatıyor. Hoca tekrar abdest alıyor. Bu birkaç sefer olmuş. Ya kadını dışarı çıkartalım ya da hocayı kovalım demiş. Neyse ebeyi çıkartıyorlar ve hoca abdestini alıyor.”

İMAM BULMAK ÇOK ZORDU

“Köyde ramazanda aileler birbirini çağırır birde hocayı çağırırdı. İmam tutulur o imama her gün bir hane akşam ve sahur yemeği hazırlardı. Bayram namazında kalabalık olur, bayram yemekleri kalabalık toplu halde yenilirdi. Aileler büyüyünce kendi kendine toplanır oldu. Biz amcamlarla yemek yerken, sonra kendimiz olduk, şimdi çocuklar ayrı yer oldu. Birde korona çıktı, şartlar değişti, çocuklar gelecek oluyor getirtmiyorsun, hastalık var diyorsun. Şartlar değişti. Fakir fukara kestiği erişte ile yaptığı kışlıklarla kendi bahçesinde yetiştirdiği ürünlerle kendi ineğinden sağlığı süt ve yağla geçimini sağlardı. Zeytinyağı az kullanılırdı, pamukyağı bilmezdik. Göçmenlerden öğrendik. Onlar kızartma yapardı. Bir göçmen değirmencimiz vardı. Allah rahmet eylesin. Tereyağından, sadeyağından yapılan kızartma yenmez. Göçmenler pamuk yağı yiyor, tenekeyle filan değil, böyle bakkaldan şişeyle alınır gelinirdi. 4-5 bakkal var. Bizde aldık. Yumuşak oldu. Çiçek yağına, pamuk yağına alışmamız gözmenlerle oldu. Kızartmayı öğrendik. Zeytinyağı da yalnız salatalara kullanılırdı. Şimdi Anamur’da benim bir asistanım vardı, pirinç pilavını da yumurtayı da hepsi zeytinyağından yapardı. Sahur ve iftarlarda hamura dayalı olurdu. Davulcular mahalle olurdu, gelen davulcular çalar, ona börek sarar verirdik. Bizim davulcunun böreğini hazırlamazsan ertesi gün biraz daha hızlı çalardı. İnsanların iftarın da kendi yetiştirdiği mahsuller olurdu, sahuru da kendi kestiği eriştelerden olurdu.  Kus kus diye hamurdan yapılan bir şey pilav vardı. Bazı insanlar yapardı. Batum köyü genelde Artvinli onlar daha değişik yapardı. Ama herkesinki bahçe ağırlıklı olurdu. Pekmez olurdu, şeker olmazdı. Helvamız tatlımız pekmezden olurdu.”

İFTARLAR GÖSTERİŞE DÜNDÜ

“İftarlar daha sonra gösterişe döndü. 20 kişilik aile arkadaş gurupları oldu. Kuran kurslarında iftar olayları oldu. Eksik olan bir şey vardı. Biz yakın tarihe kadar üniversite gençliğine sahip çıkamadık. 1960’lı yıllardan itibaren sahip çıksaydık daha iyi olurdu. Çumra da memur cumra derdi, Çumra diyemezdi. Şimdi memurumuz amirimiz Anadolu’dan çıkıyor. Kaymakamımız, hakimlerimiz, başbakanlarımız Anadolu’dan çıkıyor. Cumhurbaşkanlarımız Anadolu’dan oldu. Bu Konya da böyleydi de başka yerde farklımıydı tahmin ediyoruz yüzde 60 aynıdır. Daha sonra bu toplu iftarlar o kadar gösterişli oldu ki, günah diyecek kadar oldu. Hazırlanan yemekler, çoğu boşa gitti.”

ESKİDEN ETLİEKMEK KEBAP KADAR LÜKSTÜ

“İmamlar şimdi cemaatle az ilgileniyor. İmam ve öğretmen ne kadar çok iyi olursa, ülkenin huzuru o kadar iyi olur. Eskiden ekmek yapıldıktan sonra, ramazanlarda bir de pide ve börek yapılırdı. Etliekmek kebap kadar lükstü Konya’da ne zamana kadar 60’lı yıllara kadar. Şimdi Etliekmek artık hammurger gibi oldu. Vatandaşın kurtuluşu gibi oldu. Bir ev satın alacaksın ya da kiralayacaksın. Eve yakın tatlı su çeşmesi var mı, var. Ekliekmek fırını var mı var. Minibüs yoluna yakın mı yakın. Tamam oradan evi al dersin. Etliekmekçiler Kadınhanı ve Eskillilerden olur. Onlar iyi etliekmek yaparlar. Misafir gelmiş saat kaçta gelirse gelsin gider yaptırır gelirsin. Etliekmek toplu iftarlara da vesile oldu. Geçmişte etliekmek lükstü diyoruz ama okuyanlar nasıl lüks diyebilirler. Evet gerçekten çok lükstü. Konya kebabı kadar lüks olduğu zamanlar vardı.”

BÜYÜK KITLIKLAR YAŞADIK

“Ülkemizde 1960 ihtilalinde büyük kriz oldu. 57’de kıtlık senesi başladı. 60 ihtilalinde büyük bir darbe oldu. Esnafından çiftçisinden herkesi vurdu. 63 yılında da yağışlar oldu, 65 sonrası çiftçi coştu. Esnaf coştu. Demirel zamanında gelen traktör, matbaa, torna makinesi biçerdöver ülkeye kurtuluş oldu. Ufuk açıldı. Şimdi sanayiye gidiyorsun insanlar her şey bol. Gençler şimdilerde akıllı. Gıda var. Bulgur pilavı ile büyümüyorlar. Biz 6 kişilik ailede yıllık 1 ton un öğütürdük 300+400 kilo da bulgur öğütürdük. Bunları yaşadık. Bu yaşantılardan sonra şimdi bir hanede kaç kilo bulgur yenir. 6 kişi 5’er kilo yese senede 30 kilo bulgur yer. Biz ne yiyorduk. Erişte. Unuttular zor çünkü. Şimdi, yapılıyor ama eskilerin kestiğine uymuyor. Niye uymaz makine kesiyor. Yerini makarna aldı. Zengin fakir ayrımı arasında zengin pirzola yiyordur da, fakir kıyma yer. Her kez yiyemez doğru eskiden zenginde yiyemiyordu. Ağanın sürüsü olurdu, hayvanın biri hastalanır kesilir o ağanın evinde et olurdu. Biz bunların hepsini yaşadık. Domates almam. Eskiden bahçemizde yetiştirirdik. Bağımızdan pekmezimizi yapar yerdim.”

GENÇLER AİLESİNE BAĞLI OLSUN

“Gençler ailesine bağlı olsun. Bu korana ülkemizi, ailelerimizi mahvetti. Dağınıklığımızın ana sebebi telefonlar. Eskiden Çumra’dan Konya’ya gelip giden birine ne var ne yok diye sorulurdu şimdiki insanlar dünyayı geziyor. Şehir köy bir anlamı kalmadı. Yıllar önce ABD’ye gittiğim de biz bu ülkeye yetişemeyiz dedim. Daha sonra bir daha gittiğim de biz ABD’yi geçmişiz. Niye geçmişiz. Şimdi köylerde telefon var, televizyon var. Ruh yok. Bir köylü de yumurtayı yağı marketten alıyor. Kurbanı o da çarşıdan alıyor, bizde. Eskiden hayır olayı vardı. Dünyanın en zengini bizim ülkemiz. Garibanına da koşuyoruz, Suriyeliye de koşuyoruz. Şükredelim, üretelim. Süt yetmiyor, eskiden bir vatandaşın evinde yumurta da süt de olurdu. Her şey çarşıdan alınır oldu. Konya’nın yemekleri unutulurdu. İmamlar, canı gönülden çalışanlar var. Tüm kanallarda, kuran var, sohbet var. Konya’da Kültürel faaliyetler oluyor. Eski ramazanların eciri fazla. Herkes tutardı. Hoca yoktu, eskiden imam yoktu, gıda yoktu. Bayramlar bitti telefonla görüntülü arıyor insanlar birbirini. Bunlar işi bozuyor. Eskiden sülalenin çocukları birbirini bilirdi. Şimdi birbirlerini tanımıyor. Bizim gençliğimiz bayrağına, toprağına, sahip çıkan gençlik. Ramazan’ın İslamiyete Konyamıza hayırlar getirmesini temenni ederim.” (Haber Merkezi)

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER