ANNE VE ÇOCUK
11 Mayıs 2022, Çarşamba 00:00Eskiler hiç uzun konuşmaz, bizim saatlerce dile getirmeye, sayfalarca anlatmaya çalıştıklarımızı iki kelimeyle anlatırlarmış. Mesela “Anadolu tebessümü,” diye bir ifade varmış Anadolu’da. Eskiler, anneyi anlatmak isterken sanki kelimeler yetmemiş olsa gerek ki, bu kadarını söyleyip kurtulmuşlar. Kelimeler yetmese de manası, vermek istediği mesaj yetmiş işte. Aslında anlatmaya ne kelimeler, ne de yürek yeter ama bana da sorsalar anneyi; artık ben de “Anadolu tebessümü,” bir avuç gülümseme ve bir kucak ılıklık der, bitirmek isterim sözlerimi ama gönlümden dökülenlere söz geçiremiyorum.
Çocukluğumda anne ile cenneti hep bir düşünmüşümdür, öyle hayal etmişimdir. Çünkü bir hadisi şerifte Efendimizin, “cennet anaların ayağı altındadır” buyurmasıyla annelerimize hürmet etmeyi öğrendik. O anneler ki, cennetin kapısındaki tül kanatlı nurdan bir melek, yüzünde gülümsemenin hiç bitmediği, çiçek ve dua kokulu ağız.
Uçmak için kuş olmak gerekmiyordu, küçük sevinçler yetiyordu çocukluğumuzda, annemizin kucağında. Şimdi yaşınız kaç olursa olsun, bilirsiniz ki, sizi ısıtıcı, ateşi geçmeyen, her daim közünden beslenen bir anne yüreği titrer içinizde. Sanki rüyalarımız koksun diye gece uyuduktan sonra koynumuza gül kuruları döktüğünü hissederdiniz. Çocukken anlamazdık ama soğuk gecelerde onun şefkatli, merhametli elleriyle yorganı üstümüze bastırırken, sabahlara dek ellerinin sıcaklığının kaldığını, uyandığımızda yüzüne baktığımızda hissettiğimiz güveni, şimdi onun yokluğunda anlamaya başladık.
Varlığında sefa sürerdik, yokluğunda ise kanadı kırılmış, avcının avladığı kuş gibi çaresiz kaldık. Annemiz yanımızdayken geceler cömert olur, sonsuza akıp giden duru bir suya dalar ve göğe bir beyaz güvercin gibi kanatlanır, hayallerinizde kaybolurduk.
Belki hatırlamazsınız, ilk rüyanız hangi evrene doğru kulaç atmıştı, anneniz üzerinizi sımsıkı örterken. Annenizin ilk hangi ninniyle emzirdiğini? Ne yapıp ne etseniz de, ne kadar merak etseniz de cevap bulamazsınız. Belki bu düşüncelerle, bu sorularla asıl kimliğinizi, ruh sızınızı yakalayabileceğinizi düşünürsünüz. Çünkü ninnilerin anne sütüne karıştığını büyüyünce onun yokluğunda anlayacaktık. Onların ninniyle, yüreklerimize ve zihnimize yerleştirdiği, geleceğimizi şekillendiren sözler vardı.
Ben kelimelerin canı olduğuna, duaların ötelerde yer bulduğuna inanırım. Söz, manada vücut bulur. Dua da bulur, beddua da. Ama annelerin dilinde beddua değil, hayır dua yer alır. Nasihat olur, şiir olur, yüreklerde yer bulur anne dualarında, şefkatli bakışlarını üstümüzden hiç ayırmadan.
Herkes şiir yazamaz ama anneler çocuklarını, hayata ve insana dair şiirleriyle eğitirler. Tıpkı annelerin, dualarında, ninnilerinde yaptığı gibi. Yavrusuna "sakın kötü konuşma dudağın, kötü düşünme zihnin kirlenir" diye tembihleyen, öğüt veren bir anneden daha güzel kim şiir yazabilir?
En korkunç anlarda bile ana kucağı; dünyanın en tehlikesiz ve merhametli sığınağı olmuştur. İnsanın, güvenlik ve esenlik yurdu. Hatasında bile merhamet, af ve şefkat dolu. Allah’ın “el Vedud” isminin yeryüzündeki en büyük tecellisi. Hiç bir yastık ana dizi kadar yumuşak değildi. Daraldığımızda gönlümüzü dinlendirdiğimiz, sınırsız hayallerimizin boy boy attığı o yumuşacık yastık. Ana soluğu; içimize ağan sıcak ve sahici nefes, yorgandan daha ısıtıcı. Fark ettiniz mi, dünyalara sığmayan insan, bir anneye sığıyormuş.
Her annenin nefesinde, yüreğinden gelen bir karanfil kokusu vardır. Beddua etmezdi. Kızdığında bile “evine buğday yağasıca” derdi. Belki en kızgın halinde yaşattığını yaşa dercesine “sende evladından gör” en büyük sitemi olurdu. Bu Anadolu’nun her yöresinde aynıydı. Sanki ortak bir dilleri vardı, sözleri benzeşen, tanışıp konuşmasalar bile. Yani bu dil birlikteliği, anneliğin merhameti ve şefkatinin kesişme noktasıydı.
Sadece çocuğuna değil, Güle, nergise, çiçeğe, böceğe çatıkkaş göstermek benim için kul hakkıdır, diyerek içimize cennet esintileri döken o güzel yüzlü, cennetin ayakları altında olan,
toplumu sadece doğurmayan aynı zamanda yoğuran Anadolu anaları.
Bir insanın annesi ölünce geceleri değil gündüzleri bile kararır, güneş saklanır, yıldızlar yuvasına kaçar ve hatırladıkça ne güneş aydınlatır, ne de yıldızlar yuvasından çıkıp yol gösterir ve yokluğunun karanlığı hiç bitmez.
Hiç düşündünüz mü, anneler olmasaydı, insanların taş yüreklerini başka ne eritebilir, ne yumuşatabilirdi? Demek ki, o şefkat dolu sözler ve anne sesi, her şeyi bastırıyor, her şeyi izole ediyor.
Ah anne, söyleyeceğim o kadar çok şey var ki, ama insan söyleyeceklerini bir defada söyleyemiyor ki. O yüzden söyleyeceklerimin çoğu karnımda kaldı. Ne yapabilirim ki, sözü şimdi bitirmek lazım, vesselam. Ama anneniz vefat etmiş olsa da yanınızda olsa da hepinizin boğazına bir anne sıkıştı, yüreğinize anne sıcaklığı yerleşti değil mi?
Vefat edenlerin rahmeti bol, mekânları cennet olsun, sağ olan annelere de selam olsun.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.
Yorumlar
ahmet öztemel
11-05-2022 09:10Üstadım, elinize emeğinize sağlık. Son cümlenize amin diyorum. Sağolun