ATEŞ DÜŞTÜĞÜ YERİ YAKAR…
13 Şubat 2018, Salı 07:40Onca şehit veriyoruz, toplumda tık yok.
Kanıma dokunuyor, gücüme gidiyor.
Bir günde 12 şehit vermişiz. Bir helikopterimiz düşmüş.
Vurulup tertemiz anlıdan uzanmış yatıyor, bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor.
Diyen milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy ve evlatlarını yoklukla ölüme terk eden bir millet olduk.
Şehitler veriyoruz. Günlük yaşantımıza hiç aksatmadan devam ediyoruz.
Boğazımıza lokmalar takılmıyor. Umurumuzda bile değil.
Yiyoruz, içiyoruz, gülüyoruz.
Yapmayın etmeyin beyler. Biz bu kadar vurdum duymaz bir MİLLET değildik. Biz neden bu hale geldik?
İnternette şehitlerimizin resmine bakıyorum. Kimi eşiyle, kimi çocuklarıyla boy boy resimler. Gözlerim yaşarıyor, tutamıyorum kendimi.
12 şehit verince ey diyanet ne bekliyorsun. Sana birileri illa bir şey mi söyleyecek!
Gece de olsa ver selalarla inlesin gök yüzü. Hemi de aynı anda, hemi de şehitlerimizin isimlerini sayarak, memleketlerini sayarak.
Minareler süs olsun diye mi yapıldı bu ülkede?
Yazık vallahi içim kan ağlıyor.
Şehit evleri… Hele şehit uzman er ve erbaşlar, evler kerpiçten… Şimdi ay-yıldız dalgalanıyor. Şehidim gibi evleri de yüceliyor.
Rabbim bizi ay-yıldızın gölgesinden ayırma. Ezan susmaz, bayrak inmez diyoruz.
Bu işi ranta çevirenler var. Yok Mehmetçiği anma, Kur’an okuma gibi. Reklam panolarını süsleyen belediyeler, işinize bakın. Vazgeçin reklamdan…
Resimlerine bakıyorum nurani yüzlü gülen gözler, kahroluyorum.
Allah kimseye evlat acısı vermesin…
Babam 23 Şubat 1979’da vefat ettiğinde, Hava anne dediğimiz babaannem kulağıma eğilip, ‘oğlum rabbim kimseye evlat acısı vermesin’ dedi. Gözleri yaşlıydı. Öyle ya evladını kaybetti. Dayanamadı 20 Mayıs 1979 günü, babaanneme aldığım anneler günü hediyesi üzerindeki elbisesiyle sessizce, sebepsiz, sakin hastalıksız aramızdan ayrıldı. Evladına kavuştu.
Şimdi şehit evleri nasıl diye düşünüyorum. İki evlat vermiş rabbim. Düşünüyorum, gözyaşım yazdığım kağıda dökülmesin diyorum.
Ne yedikleri belli, ne içtikleri. Anne, baba, eş ve olayın farkında olmayan babalarını hiç göremeyecek veya hayal meyal hatırlayacak evlatlar…
Acaba diyorum TRT, PKK ile PYD ile DAEŞ’le çatışırken şehit olan kardeşlerimizin acı-tatlı hayat hikayelerini anlattı da ben mi duymadım?
Acaba diyorum 12 şehit verdiğimiz gün bayraklar yarıya indide ben mi görmedim?
Acaba diyorum devletin ve özel sektörün kanalları yayın akışını değiştirdi de ben mi fark etmedim?
Acaba diyorum üzüntüden cafelere, nargile salonlarına hiç uğrayan olmadı da benim gözlerim yanlış mı görüyor.
Ne söyleyeyim bilemiyorum ki!
Biz burada güleceğiz, oynayacağız, onlar orada şehit olacak…
Bir güzel cenaze töreni… Bürokratlar hazır, yörenin milletvekilleri hazır, şehitlerimizi verdik toprağa bir daha hiç görmeyeceğiz. Ahiri bekleyeceğiz.
Şehidim! Hakkını helal et diyeceğim dilim varmıyor.
Hatıralarına çok şey yapabilirdik, yapmadık, yapamıyoruz, yapmıyoruz.
Vurdumduymazlığımızın göstergesi, Sunay AKIN’dan alıntı…
Yıl 1962… Cağaloğlu’ndaki bir köşe yazarının odasına üstü başı bakımsız, kirli sakallı biri girer. Adını söyledikten sonra yazardan kendisine yardım etmesini ister. Köşe yazarı, karşısındakinin içler acısı durumundan büyük üzüntü duyar. Cüzdanını çıkarıp, istediği kadar alması için adama uzatır. O da uygun bir miktar para alarak iki büklüm gözden kaybolur. Birkaç ay sonra tek sütunluk bir gazete haberi köşe yazarının gözüne çarpar. Haberde İstanbul sokaklarında, bir çöp bidonunun yanında bulunan bir cesetten söz edilmektedir. Fotoğrafa dikkatli bakar, bu para istemek için kendisine gelen adamdan başkası değildir. Emin ERSOY’dur. Mehmet Akif ERSOY’un oğlu Emin ERSOY.
Yıl 1985… Üsküdar Belediyesi, emekli maaşıyla geçinmeye çalışırken hastalanan, zor, bakımsız günlerin ardından gözlerini hayata kapayan bir adamın cenazesi ortada kalmasın diye tüm masrafları karşılar. O… Unutulan insan Tahir ERSOY’dur. Mehmet Akif ERSOY’un torunu…
Yıl 1991 Beyoğlu’nda bir evin kiracıları kirayı ödeyemedikleri için sokağa atılırlar. Onlar Mehmet Akif ERSOY’un kızı ve torunlarıdır.
İşte sizlere ‘İstiklal Marşı’ için devletin verdiği para ödülünü almayan, ticarete alet olmasın diye de ‘İstiklal Marşı’nı kitabına almayan, Mehmet Akif ERSOY’un Türk Milletine emanet ettiği çocuklarının yaşamlarından kahredici bir kesit…
Bize ne oldu, ne oluyor?
Hamasi konuşmacalar karın doyurmuyor.
Bir müftü dingili, ‘Şehidin anası, babası bağırır çağırırsa, şehidin şehitliği tehlikeye girer’ diyor.
Ulan be….. Sen kabul makamı mısın nereden biliyorsun hay yalaka…
Bırak anne-baba, eş, kardeş içini döksün biz onları sineye çekeriz. Şirk olmadıktan sonra rabbimde anlayış gösterir inşallah…
Yok yok gerçekten bize bir şeyler oluyor.
Acaba diyorum damarlarımızda dolaşan asıl kan, bazılarında bozulduğu mu ki?
Beyler! Ateş düştüğü yeri yakıyor. Gerisi hikaye…
Kalın sağlıcakla…
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.