BENİM BABAM!
23 Şubat 2016, Salı 09:011920 yılında doğmuş benim babam. Şimdilerde Nalçacı dediğimiz, geçmiş yıllarda PARSANA denilen semtte, Parsana camii karşısında müstakil bir ev olan dedem Başmakinist Tevfik Balatekin’in evinde doğuyor… Dedem 1894-1963 yılları arasında yaşıyor. Ben 1956 doğumluğum ve dedemi de tanıma mutluluğuna eriştim. Dedem kurtuluş savaşı sırasında tren kullanmış. Rahmetli amcam Hamdi Balatekin’de makinist idi. Amcamın ifadesine göre Atatürk’ün treninde de makinistlik yapmış dedem.
1920’de doğan resimdeki babamın adı Hacı İbrahim. Onu 23 Şubat 1979 yılında tedavisi mümkün olmayan bir hastalıktan kaybettik. Babamı kaybedeli 37 yıl olmuş. 23 Şubat 1979 bir cumartesi günü idi. Ağaçlar çiçek açmış ama o gün kar yağıyordu. Hayatımın en acı günüdür. Kolay değil, her şeyim olan DAĞ gibi babamı kaybettim. Biz 4 kardeştik, en küçükleri ve tek erkek evlat bendim. 3 ablam ve ben… Babam evlatlarını çok severdi onlar için ‘Her şeyi’ yapardı. 2004 ve 2005 yıllarında çok sevdiğim iki ablamı arka arkaya kaybettim. Annem rahmetli kahraman kadın Fatımatuz Zehra’yı da 1995’de kaybetmiştim.
Benim doğum yerimde yine Nalçacı’da yani Parsana’da eski Bağ-Kur’a yakın müstakil bir evde doğmuşum.
Babam rahmetli bakır kap imalatı işiyle uğraşırdı. Önceleri iyi olan kazancı daha sonraları beklediği gibi olmadı. Rahmetli baba mesleği olan devlet demir yollarına girdi. Oradan 1977’de emekli oldu. 1979 dedik vefat etti…
Acaba ben neden bu kadar çok seviyorum babamı. Şüphesiz herkes babasını çok sever ama benim özel bir durumum vardı. Zira orta okuldan sonra 3 yıl askeri lise, 4 yıl Kara Harp okulu toplam 7 yıl yatılı okudum ve anne ve babamdan uzak kaldım. Anlayacağınız 15 yaşında gurbete çıktım. Evinde tek erkek evladıydım.
Çok anım var babamla. Bir kere yiğit insandı. Gözünü daldan budaktan esirgemeyen çok cesur bir insandı. 1963’te ilk okula başladım. O zaman adı Cumhuriyet olan, tarihi bir binası olan, bu günkü adı Nesrin-Ayşegül olan ve yeniden yapılan ilkokulun olduğu yerdeydi.
Yeri gelmişken tarihi okullarımızla oynayan, okulları yıkıp yeniden yapıp adını İmam Hatip Ortaokulu’na çeviren bütün yöneticileri kınıyorum. Şimdilerde Gazi Lisesi-Konya Lisesi’ne göz dikip onu ortadan kaldırmaya, tarihimizi yok etmeye çalışan zihniyeti kınamanın ötesinde ……. yazarsam ayıp olur. Yeni okullar yapma yerine tarihi dokuyu yok edip içine etme moda oldu.
Orta okulu da 1968-1971 yılları arasında Meram’daki Meram Orta okulunda okudum. O okulun adı da herhalde Katırcı olmuş. Diyorum ya birileri okulların isimlerini, şekillerini değiştirince bir halt ettiğini zannediyorlar.
1971’de 15 yaşında iken gurbete çıkıyorum. Annem, babam, ailen gözümde tütüyor. En mutlu olduğum an kısa süren izinlerimdi. Sayılı gün çabuk biter, Konya’dan ayrılırken içime bir ağu çökerdi.
İlk okulu Cumhuriyet ilk okulunda okudum dedim ya, sonra konuyu dağıttık. Bir anımı anlatacaktım. İlk okul birinci sınıfta oldukça başarılı idim. Okumayı çok çabuk söktüm. Babam bu durumdan çok memnundu. Karnem çok iyi geldi. Babam karneme bakıp, ‘benden ne istersin?’ dedi. Kirazı çok severdim. 4 kardeş olduğumuz için eve gelen iyi şeyler hemen biterdi. ‘Baba’ dedim, ‘Bana bir kilo kiraz al ama hepsini ben yiyeceğim’ dedim. Babamın çok güldüğünü hatırlıyorum. Evimizin maddi durumunu bildiğimiz için uçuk hediyeler isteyemezdim.
Babam evlatlarını çok severdi dedim ama bu sevgiyi asla belli etmezdi. Sevgi onun yüreğindeydi.
Babam rahmetli alkolde alırdı. Bizi etrafına toplar ve nasihate başlardı. Haram yemememizi her seferinde öğütlerdi. Alkol eski yıllarda bir moda ve bağımlılıktı. Rahmetli annemde babamı bu alışkanlıktan uzaklaştırmak için çok uğraştı. Sonunda muvaffak oldu…
Babam alkol aldıktan sonra saatlerce bekler, alkolün etkisi geçince uzun süre lavaboda elini yüzünü yıkar sonra abdestini alıp ibadetlerini yapardı. Allah taksiratını affetsin.
Kız evladın okutulmasına ÖCÜ gözüyle bakıldığı dönemde babam her şeye göğüs gerip iki ablamı öğretmen yaptı. Bulunduğumuz muhit kız evladın okumasına kötü baktığı için, babam büyük bahçeli evimizi terk edip Zindan kale semtinde bir apartmana kira ile yerleştik. Ablalarım buradan rahatça okullarına gidip geldiler. Biz ne babalar, ne evlatlar gördük. Kendi akrabamdan, babasının ölümünü isteyen ve mirasa konmak için bekleyen evlatlar gördük. Evlatlar arasında ayırım yapan babalar gördük. Bütün malını torununa yedirip, sonra perişanlıkla ölen babalar gördük…
Her zaman söylüyorum, etrafıma bakınca babamdaki asaleti fark etmemek mümkün değildi.
Siyah, lacivert, vapur dumanı kahverenginde takım elbiseler giyerdi. Siyah kösele ayakkabısı. Beyaz gömlek ve onun vazgeçilmesi kravat ve fötr şapka. İyi giyinmeye çok özen gösterirdi.
Sanat okulundan terk bir tahsil durumu vardı. Radyonun velinimet olduğu dönemde saat 19.00’daki radyodaki haberleri, o zamanki adıyla ajansı dinlerdi. Bu ajans saatinde bizleri pek konuşturmazdı.
Askerliğini 1940 yılında Hadım köyde yaptığını söylerdi. Sınıfı bu günkü adıyla uçaksavar, o zamanki adıyla Def-i teyyare idi. Bir tipiye yakalanıp nasıl ölümden döndüklerini anlatırdı.
15 yaşında başladığım yatılı okul maceram ardından 1978 Ağustosunda teğmen oluşum ve 1979 yılının Şubat ayında babamı kaybedişimiz. Hastaydı ama 30 Ağustos 1978 törenine katılmıştı. Kul mutlaka günahkar olur. Babamın da günahlarının affı için bir evlat olarak dua ederim. Her akşam tüm Müslümanlarla birlikte kendi ailem, annem-babam ve iki ablama, Fatiha ve Yasin okumadan yatmam. Onların kabirlerinin cennet bahçelerinden bir bahçe olması için rabbime yalvarırım… Anne-babası sağ olanlar! Ne olur onların kıymetini bilin. Onlara zaman ayırın. Onları doya doya sevin, yarın çok geç olabilir.
Anne-babanın hayır duası gibi bir dua var mı?
Anne-baba gurbette ise Allah aşkına her gün telefon edin, her fırsatta ziyaret edin. Dünya nimetlerine uyup onları ihmal etmeyin… Hayırlı bir evlat olmak için mücadele edin. Hepinizin, hepimizin Allah yardımcısı olsun. Esen kalın.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.