BÖYLE GELMİŞ AMA BÖYLE GİTMESİN
13 Temmuz 2020, Pazartesi 08:50Selçuk Üniversitesi’ni yönetenler her dönemde haklı ya da haksız bir kavganının içinde oldu.
Yöneticiler arasındaki kavgaya taraftar konumunda olan bir takım akademisyen ve yöneticiler de giriyor ister istemez. Üniversitenin geçmişini bilenler yaşanan nahoş olayları gayet iyi bilir.Tıp Fakültesinin kurucu dekanı Prof.Dr.Asım Duman’la başlayan bu süreç, daha sonra farklı fakülte dekanları ve rektörler döneminde zirve yaptı. “Olur böyle vakalar” cinsinden olmayan vakalar bu şehre ve üniversiteye zarar verdi, veriyor.
Hadi yazmaya başlayalım..
Prof.Dr.Halil Cin’in uzun süren rektörlüğü sırasında inanılması güç iddialar ve kavgalar oldu.
Bazı fakültelerde ve özellikle de Tıp Fakültesi’nde gruplar meydana geldi.
Bu gruplar kendilerine yakın dernekleri, vakıfları, partileri, milletvekillerini ve gazetecileri neredeyse her gün arayarak, ziyaret ederek rektör hakkında bilgilendirirdi. Doğru ya da yanlış belgeler ve dosyalar havada uçuştu. O aralar bizim Yazı İşleri Müdürlüğü’nü yaptığımız gazetenin müdavimleri de vardı. Gün içinde gelen giden hiç eksik olmazdı.
Ara sıra rektör bey de gelirdi. Ama onunla daha çok daveti üzre mesai saatinden sonra makamında görüşür ve konuşurduk. Kendisi iddialar hakkında bizi bilgilendirirken karşı taraf hakkında da bilgiler verir ve iddialarda bulunurdu. Hocanın kavgası ne yazık ki daha çok ülkücü akademisyen ve yöneticilerleydi. Oysa hocanın kendisi de ülkücüydü ve bir ara rahmetli Alpaslan Türkeş’e danışmanlık yapacak kadar yakın mesafede olmuştu.
Kavgalar genellikle bel altı vuruşlardan sonra başlardı. Ayrıca karşı fikre mensup akademisyenleri sevmeyen ülkücü ağır abi akademisyenler rektör beye cephe açardı. Mesela: “Ona neye kadro verdin? O hocanın bu klinikte ne işi var” gibilerinden.
O dönem Selçuk Üniversitesi’nde görev yapan ülkücü dekanlar, ülkücü akademisyenler ve ülkücü yöneticiler rektör beyi avuçlarının içine alarak, üniversiteyi birlikte yönetmek istediler. Rektör bey buna müsaade etmeyince meydan kuruldu ve kavga başladı.
İnanılmaz ve dudak uçuklatacak türden bel altı iddialar oldu.
Kamuoyunun gözünün önünde uzun süren kavgalardan sonra kazanan taraf rektör bey oldu. O görev süresini tamamladı ama bazı dekan ve akademisyenler sürgün edilirken, bazıları da görevden uzaklaştırıldı ve sesi kesildi. Bazıları da üniversiteden ayrılarak memleketine gitti. Aslında bugün de bunu yapmak gerekiyor.
Devam edelim..
Prof.Dr.Abdurahman Kutlu kavgaların başladığı tarihte tıp fakültesinde yardımcı doçentti. Yaşanan talihsiz süreçte profesör oldu ve sonra da rektör seçildi.Halil Cin kendisine karşı olan grubun içinde olmasına rağmen, Kutlu’nun kadrosunu vermişti.
Halil Cin’in başına gelenler kısa süre sonra yeni rektör Prof.Dr.Abdurahman Kutlu’nun başına da geldi. Hocanın rektör seçilmesinde etkili olan kesim bu sefer Abdurahman Hoca’ya başkaldırdı. Abdurahman Hoca ülkücüydü kendisine başkaldıran kesim de ülkücüydü. Sebep aynı sebepti yani üniversiteyi birlikte yönetme arzu ve isteği. O zaman diliminde Fetullahçılar da üniversitede örgütlenmiş ve kadro talepleri had safhaya çıkmıştı. Hoca, Allah için Fetullahçılara kadro vermedi. Fakat kendisinden sonraki dönemlerde Fetullahçıların kadro açlığı büyük oranda giderildi. Devletin kayıtlarında bu konuda isimler ve o isimlerin kim olduğu tarih ve zaman olarak mevcut durumda. Ayrıca Kutlu’dan sonra lisans üstü eğitim alan asker ve yüksek yargı mensuplarının isimleri ve kim oldukları da mevcut.Bu isimlerden bazıları bir iddiaya göre gerek 17-25’de ve gerekse 15 Temmuz hain Fetö kalkışmasında aktif olarak görev alan isimler arasında bulunuyor.
Zaman ırmakta debisi yüksek su gibiydi ve akıp gidiyordu.
Prof.Dr.Süleyman Okudan rektör seçildi..
Süleyman Hoca rektörlük dönemindeki yanlış tercihlerinden dolayı çok yıprandı ve çok yoruldu. Bugün bile sinirleri çok bozuk. ” Artık bir kenara çekileyim, dinleneyim” diyebilmeli.
Prof.Dr.Süleyman Okudan’dan sonra, Prof.Dr.Hakkı Gökbel rektör seçildi.
Gökbel’in, Fetullahçı olduğu bilindiği halde rektör adayı olması için itelendi. Teşvik edildi ve rektör oldu. Sonra da üniversitede kadrolaşma süreci hızlandı.
Prof.Dr.Mustafa Şahin’in rektörlük dönemine gelince.
Süleyman Okudan çok iyi tanıdığı ve güvendiği için Mustafa Şahin’i başhekim yapmıştı. Şahin, Okudan’ın çok nadir güvendiği insanların başında geliyordu. Başhekim olarak Şahin, Okudan’ın sır ortağıydı. Tabi Okudan’da, Şahin’i her yönü ile ve yakından tanıyordu.
Rektörlük konusuna gelince.. Mustafa Şahin’in önceki rektörlere göre sade bir rektörlük dönemi oldu. Bildiğimiz kadarıyla fazla gürültü patırtı olmadı.Yine önceki dönemleri andıran kavgalar olmadı. Hoca mütevazi ve ekonomik bir şekilde üniversiteyi yönetti. Lakin kendisini başhekim yapan Süleyman Okudan ve ona bağlı az sayıdaki akademik çevrenin vesayet mücadelesinde gerekli direnci gösteremedi.
Fakat Mustafa Şahin Hoca’nın 2. Dönem atanmamasından sonra da esas kavga başladı.
Karşılıklı suçlamalar var.
Belgeler, kâğıtlar, evraklar ortalıkta dolaşıyor.
Bel altı iddiaları gündeme getiriliyor. Ne diyelim: “Yahu yapmayın. Bu kadar vicdansız olmayın.” Kızdığınız insanlara bir şeyler söyleyebilirsiniz ama bunu söylemeyin. Taraftarlarınıza da söyletmeyin. Kişisel hırslarınızla ekmek yediğiniz bu şehre ve üniversiteye daha fazla haksızlık etmeyin. Bel altından dalmayın.
Üniversite yönetimlerine müdahil olabilmek için üniversitede ortamı germeye, bunca enerji harcamaya, stres ve yorgunluğa ne gerek var? Değer mi Allah aşkına? İnsan vuruştukça yıpranıyor ve tükeniyor.
Önemli olan başka bir şey daha..
Hiç kimse yaşananlara” Selçuk Üniversitesinin kaderi böyle ne yapalım. Bu onların sorunu” falan demesin sakın.
Böyle gelmiş ama böyle gitmesin.
Bu konuda duyarlı olmak lazım. Söz sahibi insanların “Durun artık yeter..” demesi lazım. Üniversite ve koskoca şehir üzerinden hesaplaşmaya ve kendisini kurtarmaya çalışanlar her kimse durdurulması lazım.
Yanlış mı düşünüyoruz?
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.