CAN BU KADAR UCUZ OLMAMALI…
14 Temmuz 2020, Salı 09:29Sakarya’da ki patlamalar; benim ülkemdeGeçtiğimiz hafta Sakarya- Hendek’te bulunan havai Fişek fabrikasında ki patlamalarla sarsıldık. Can kayıpları yüreğimizi yaktı.
İşçilerden alınan ifadelerden anlıyoruz ki kaza geliyorum demiş. Baruttan hafif hafif dumanlar çıkmaya başlamış. Tecrübeleri işçiler kokusundan olayın gerçekleşeceğini tahmin etmişler, ustalarına söylemişler v.s v.s.
Kapasitenin üzerinde üretim yapıldığı iddiası da var. Bu yüzden gereğinden fazla barut bulundurdukları da bir gerçek.
Sakarya- Hendek’te ki patlamanın görüntülerini seyrederken kahroldum. Akşam yemeğinde lokmalar adete boğazıma düğümlendi.
Hanımını kaybeden, bir bey gözyaşlarıyla olayı anlatıyordu.
Bölgeye akşam sofra kurup, yemeklerini afiyetle yiyen bir derneğin üyelerine hayret ettim. Biraz vicdan, biraz Allah korkusu…
Bakanlıktan açıklama geliyor. Efendim Mart ayında rutin denetlemenin yapıldığı söyleniyor. Gülüyorum. Biz, denetlemelerimizi yaptık diyor.
İnsanlar önce kendi vicdanlarında aklanmalıdır.
Bu tesis tam dört kez patlama yaşamış. İçlerinde can kaybı olan patlamalar var.
Ardından, bölgedeki atıklar yanmamış barutlar, bir kamyonla başka bir bölgeye nakledilip, patlatılırken bir facia daha. Üç can kaybı ve yaralılar. Yanık yarasının ne olduğunu bilenleriz. Yaralılarında zaman içinde can kayıpları kaçınılmaz olabilir.
Neden ilk patlama yerinde emniyetli patlatılmadı da kilometrelerce öteye götürülüp, patlatıldı?
Başka yere götürülüp, patlatılması emrini kim verdi? Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı benim olaydan haberim yok diyor.
Can bizim, bizden olmayınca önemsemiyoruz. Şimdi ne ocaklar söndü, ne yuvalar acıyı yaşadı.
Haa! Sorumlular acaba ne olacak? Zaman her şeyi unutturacak. Bir bakacaksınız tutuklu kimse kalmamış.
Veren de O
Alanda O
Nedir senden gidecek?
Telaşını gören de
Can senin zannedecek.
Necip Fazıl
Evet canı verende Allah, alanda Allah. Ama tedbir bizden olmalı.
AKARYAKITIN, MÜHİMMATIN, ELEKTİRİĞİN VE SUYUN ŞAKASI OLMAZ
Mesleğimde ilk öğrendiğim konudur.
Topçu subayı olmam sebebiyle, bir can kaybı olmasın, bana teslim edilen askerlerimi, sağ salim ailelerine teslim etmek hep hedefim oldu.
Topçu atışlarından sonra artan barut haklarını bizzat kendim yaktım. Bir mermiyi kilometrelerce öteye atan barut gücünün, ki namlu içinde yanıyor, ne kadar tehlikeli olduğunu anlatmaya gerek yok…
Yıl 1982 Eylül ayı. Trakya’da Lalapaşa, Sinanköy’e yakın yerdeyiz. Büyük bir tatbikattan dönüyoruz.
Toplarımız Kundağı Motorlu. Yani tank gibi paletli. Kısa namlulu olduğu için bunlara OBÜS diyoruz. Üzerinde bir ton yakıt var. Adeta çeşme gibi yakıt tüketiyor.
Ben birliğimle, dönüş intikali için sıramı bekliyorum. Telsizden bir felaket haberi geliyor. Benim önümdeki topçu birliğinden, bir obüs menfez geçerken palet kaptırıp, ters dönüp yanmaya başlıyor. Bizim obüsler, M-44 serisi, eski ABD yapımı, paletli ama üzeri açık. Obüs ters dönünce üç askerimizi şehit veriyoruz. Bir askerimizin ayakları obüsün altında sıkışıyor. Bir yandan yangın. Çok şükür bölgeden geçen bir tank kurtarıcı vasıtasıyla, yanan obüsü hafif kımıldatıp eri kurtarıp, hastaneye gönderiyoruz. Orada anlıyorum ki akaryakıt yangınını söndürmek mümkün gibi gözükmüyor.
Kısa süre sonra, kazanın meydana geldiği, bataryaya (bölük seviyesi) atanıyorum. Yanmış tüfekler, yamulmuş çelik başlıklar anlatılır gibi değil…
Olayın olduğu yerde bir eğitim mermisiyle, üç şehitler abidesi var. Biz yaptık. Sene 1982… Acaba hala yerinde duruyor mu? Şimdi ki durumunu bilmiyorum. Allah tüm şehitlerimize rahmet eylesin…
1988 yılında Şanlıurfa’da ki görevimi bitirip Çorlu’ya tayin oluyorum. Şanlıurfa’da ki Cephaneliğin bir kısmı kışlanın içinde ve benim birliğime çok yakın. Ben Çorlu’da iken güz aylarında Şanlıurfa’da kışla içindeki cephanelik patlıyor. Aşırı sıcaktan TNT kalıpları eriyor ve patlamaya sebep oluyor. 1988’de ki bu olayda, Şanlıurfa’da ki binaların çoğunun camı kırılıyor. Belki de bir facia ucuz atlatılıyor.
Haydi bunlar Silahlı Kuvvetlerle ilgili. Havai Fİşeke ne demeli? Yahu durdurun şunun üretimini.
İnternetten paylaşmışlardı. Karanlıkta havai fişek gösterisi sırasında küçük kuşların, serçelerin ödlerinin patlayarak öldüğü yazılıyordu.
Bırakın bu tehlikeli zevki sefayı. Kapatın bu havai fişek fabrikalarını.
Bunlar açık olduğu sürece, paranın ön planda olması sebebiyle, daha ne facialar görürüz.
Özel bir fabrikanın, artıklarının patlatılması sürecince, jandarmanın ne işi var? Piyasada özel sürveyan ve bu patlatma işini yapacak firmalar var. Neden asker kullanılır?
Sonuç; bir hiç uğruna canlar gidiyor. Tedbirsizlik had safhada. Olaylardan ders çıkarmıyoruz. Çabuk unutuyoruz. Aynı şey Korona Virüsünü yaşadığımız şu günlerde de var.
Yapmayın, etmeyin. Can her şeyin üstünde ve kutsaldır. Sebep olanlar ömür boyu vebal altındadır. Mazlumların ahı da yerle- gök arası kadardır. Üç kuruş için bu kadar can kaybına değer mi?
Rabbim bizi bu afetlerden korusun. Kalın sağlıcakla.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.