ÇOCUK - EVLÂT
01 Mayıs 2015, Cuma 00:00Mal bıraktın, mülk bıraktın üşüştük
Kavga ile niza ile bölüştük
Biz üç karış toprak için dövüştük
Mezarında huzur ile yat baba
Çocukların etsinler diye rahat
Satmadın da geçindin kıt kanaat
Evlâdından sana olsun nasihat
O dünyada malın varsa sat baba
Bergama’da bir mezar taşında yazılı olan bu dörtlükler gerçekten ibret verici. Cenâb-ı Allah Kur’an’da bir yerde: “Mal ve evlât dünyanın süsü, ziyneti”([1]), bir yerde de: “Mal ve evlât fitnedir”([2]) buyurur.
İyi yetiştirilebilirse, bir emanet telâkki edilip üzerine titrenirse, Allah ve Resûlünün gösterdiği hedef ve istikamete sevk edilebilirse onların duaları sayesinde cennetin beratı alınabilir, ama aksi olur, kabir taşında yazdığı gibi, dua yerine beddua ettirirse o zamanda cehennemin pasaportu onlar sayesinde alınır.
Peygamberimiz çocukları çok sever, onları incitmez, arzularına göre hareket eder, çocuk sevmeyenleri tenkit ederdi. İlim, irfan ve terbiyeleri üzerinde hassasiyetle durulmasını emrederdi. “Küçük çocuğu olan onun hatırı için çocuklaşsın” buyurmuştur.
Hz. Ömer birini vali yapmak için kararnamesini yazdırır çocukları sevmediğini öğrenince vazgeçer.
“Çocuklarınızı çok öpün, her öptüğünüzde cennetteki dereceniz yükselir.” Hz. Muhammed
“Çocuklarınızı bulunduğunuz zamana göre değil, gelecek zamana göre terbiye ediniz. Zira onlar sizin zamanlarınızdan başka bir zaman için yaratılmışlardır. O zamana uygun tarzda güzelce onları terbiye etmekte kusur yoktur.” Hz. Ali
Terbiye ve eğitim sistemimiz, çocuklarımıza istikballerini kazandıralım derken, ebediyetlerini kaybettiriyor.
Nevzat Kösoğlu bu gerçeği şöyle dile getiriyor:
Eskiden bizim bir kültür ve mana potamız vardı ki; küffar çocuklarını devşirip, yetiştirip, Müslüman kalıbına döküp, kendi memleketi ve akrabaları üzerine savaşa salabiliyorduk, şimdi kendi çocuklarımızın imansız, inançsız olmasına mani olamıyoruz, kendi öz çocuklarımıza şahsiyet kazandıramıyoruz,([3]) maalesef ve maalesef.
Bir zamanlar “1 Mayıs İşçi Bayramı” diye kutlanan bir günde, dedelerinin sadece Çanakkale’de 253 bin şehit vererek korudukları İstanbul’un Taksim Meydanında taşınan bir pankarta bakacak olursak, bu hususta ne kadar dibe vurduğumuz ayan-beyan ortaya çıkar:
Din neymiş iman neymiş kim bakar safsataya
Fatih’de kahramanlık denilen palavraya
Osman Gazi’de kimmiş, kim bakar Mustafa’ya
Devrim hiç durmamalı davran tamamlamaya
Selam Lenin, Stalin, Kosigin ve Mao’ya
Savaştayız yoldaşlar sol yumruklar havaya
Evet derdimiz büyük ama, prensibimiz gereği, fıkralarımızı koyalım ve konuyu bitirelim:
Meşhur nüktedanlardan Hasırcızade Mehmet Ağa bir gün bir çocuğun elinde bir yoğurt kâsesi görür ve canı çeker çocuktan alır ve bir miktar yer.
Çocuk ağlamaya başlar sorulduğunda; söylesem bile annem bunu senin yediğine inanmaz ve “sen bunu mutlaka bir ite yalattın” diye beni döver! demiş. Hasırcı ilk defa bu çocuk beni mat etti dermiş.
Bir meczubu çocuklar taş değnek kovalarlar. Adam bilmeyerek Horasan valisinin evine girer. Valinin sineklerini yelpaze ile kaçırmak için nedimlerin uğraştıklarını görünce; “Ben buraya çocuklardan beni koruyasın, kurtarasın diye geldim ama sana acıdım sen benden de acizmişsin. Küçücük sineklerini bile başkalarına kovalatıyorsun” demiş.([4])
Küçük çocuk bir gün dedesinin yanına sokulur ve derki
“Dede gözlerini kapatabilir misin?”, Dedesi:
“Neden yavrucuğum?”
“Annemle, babam, deden hele bir gözlerini kapatsa çok zengin olacağız dediler de!..”
Dipnotlar:
1- Kehf Sûresi, 46.
2- Teğâbûn Sûresi, 15.
3- Nevzat Kösoğlu, “Türk Dünyası Tarihi ve Türk Medeniyeti Üzerine Düşünceler”, Ötüken Yay. 3. Baskı, 1997. s. 299.
4- Hasan Çifçi, “Hiciv ve Sosyal Eleştiri”, Kültür Bak.Yay.Ank.2002, s. 257.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.