ÇOCUKLUĞUMUN RAMAZANLARI?
07 Temmuz 2015, Salı 00:00Zaman su gibi akıyor. Yaşımız 60 olmuş. Konunun başlığını “Eski Ramazanlar” diye atsam 80-90 yaşındaki dedelerime çok ayıp ederdim diye düşündüm.
1960 lı yılların başı. 5-6 yaşındayım. Hafızam kuvvetli. O yılların Ramazanlarını çok iyi hatırlıyorum.
Ramazandan önce o yılları bir hatırlayalım. Şimdilerde Nalçacı denen o yıllarda adı Parsana olan eski Bağ-Kur binasının oradaki bahçeli evimizde yaşıyoruz. Herkesin evi bahçeli. Evlerde bir inek mutlaka bulunuyor. Süt, peynir, yoğurt, yağ ihtiyacını herkes en doğal yoldan karşılıyor. Akşama kadar sokak ve bahçelerde yayılan tavuklar. Hem yumurta ihtiyacımızı gideriyor. Hem de kesip etini yiyoruz. Hani şimdilerde ORGANİK tavuk diyorlar ya… Bizim tavukların hepsi organik. Meyve- Sebze bahçeden Üzüm bahçeden Hemide hepsi organik.
Elektrik henüz evlere yeni yeni veriliyor. Evine elektrik bağlatanlar anlata anlata bitiremiyorlar. Bizde Gaz Lambasından o yıllarda yani 1960’lı yılların başında kurtuluyoruz. Karanlık dünyamız aydınlanıyor.
Su ihtiyacı evlerde bulunan kuyularla sağlanıyor. Elektrik olmadığı için o yıllarda emme-basma metoduyla çalışan TULUMBALAR var. Tulumbayı bugünkü gençlere izah etmeye kalksam kitap basmam lazım. Bugünkü gençler Tulumbayı varsın TULUMBA TATLISI olarak bilsinler.
Yada su ihtiyacı sokak çeşmeleri ile gideriliyor. O yıllarda su taşımak için kova, testi ve bakırdan yapılan güğüm ve ibrik var. Aliminyum daha sonra çıktı. Sokak çeşmeleri bazı kadınların dedikodu alanı olmuş. Sonra suda evlere elektrik gibi bağlanıyor. Büyük kolaylık. Bahçeli evin en zor tarafı nedir bilirmisiniz? O zamanlar AYAKYOLU, YÜZNUMARA, HELÂ dediğimiz şimdilerde Tuvalet ve WC dediğimiz def-i hacet yaptığımız yerler. Helâlar şimdiki gibi evin içinde değil bahçenin bir köşesinde evin 20-30 metre mesafede… Kanalizasyon olmadığı için kazılan helâ çukurları insan gücüyle temizlenirdi. Akşamları tuvalete gitmek bir dert. Bahçenin her tarafı açık korku bir yana bir elimizde ibrik, bir elimizde gaz lambası… Hava soğuk ayaz var vallahi her tarafınız donar.
Yanılmıyorsam Şair Ümit YAŞAR OĞUZCAN IN şiirinde idi. “Bir elinde cımbız bir elinde ayna umurunda mı dünya” diyordu şair. Bizim daha çocukken bir elimizde gaz lambası bir elimizde ibrik vardı ve Dünya hepimizin umurunda idi.
Bahçeden kalkan domateslerle salça evlerde yapılır. Pekmez evlerde kaynatılır. Kavun Karpuz Üzüm kış için ayrı cins saklanır. Kabak, Patlıcan, Fasulye, Biber kış için kurutulur.
Kayısı-erik gibi meyveler kurutulur. Pestilleri yapılır.
Biz bu gidişle çocukluğumuzun Ramazanlarına gelemeyeceğiz galiba…
Her evde ocak ve tandır var. Herkes ekmeğini tandırlarında yaparlar. Su börekleri ocaklarda bizim tezek dediğimiz bazı yerlerde Kerme denilen İnek gibi hayvanların pisliğinin kurutulmasıyla elde edilen yakıtla yapılırdı. Bu İnek gibi hayvanların pisliği yaşken “Mayıs” adını alırdı. Evlerde ne tüp, gazlı ocaklar, ne elektrikli fırınlar, ne çamaşır makineleri ne bulaşık makineleri nede buzdolapları vardı. Elektrik yoktu elektrik olmadığı gibi bu aletler henüz icat edilmemişti.
Bir çamaşır yıkamayı anlatsam vallahi kitap yazılır.
Rahmetli annemi, babamı bu zor şartlarda bizleri yetiştirdikleri için unutmadan Rahmetle anıyorum.
Ramazan davetleri o yıllarda Evin kadını için büyük külfet… Kahraman annelerimiz, zor şartlarda, çorbasından, sarmasından, su böreğinden, kaymaklı ekmek kadayıfına varana kadar tam tekmil Ramazan sofrası hazırlardı. Hem oruçlar hem de sabahtan akşama kadar, yemek ev işi çocuk bakımı v.s…
Şimdilerdeki gibi dost ve akrabaları lokantalarda ağırlamazdı kimse. Bu kadar evin işiyle uğraşan annelerimiz bir de kocalarının kahrını çekerdi. Yine şimdilerde hiçbir halt etmeyen, elinden hiçbir iş gelmeyen, sadece çocuk yapan ondada kısıtlı davranan kadınlar türedi. Teknoloji harikalarını kullanıp bir elleri yağda bir elleri balda… En ufak bir anlaşmazlıkta boşanan çiftler. Hiç kahır çekemeyen kadınlar. Kadınlaşmış erkekler. Vallahi erkekliğin otoritesi de kalmadı.
Çocukluğumuz Ramazanlarını unutmam mümkün değil o günlerde çok ama çok mutluyduk. Elektriğin olmadığı karanlığı, insanlar insanlığı aydınlatırdı. Şimdi gibi “AYDIN” geçinen karanlık insanlar yoktu. Menfaatlerin olmadığı dürüstlüğün, yardımlaşmanın yoğun olduğu yıllardı. Fakirlikte kol gezerdi.
İnsanlar küçük şeylerle mutlu olurdu o devirde ibadetlerde bile ayrı bir haz vardı. Teknoloji ile insanlığımızda bitmeye başladı.
Televizyon çıktı insanlar birbiriyle alakayı kestiler. Mektup yolu gözlenen postacılar yok artık… Şimdiki gençlere telgrafı nasıl anlatacağız… Her evde olmayan telefonlar için Postanelerde ne kadar sıra beklediğimizi nasıl anlatacağız. Ömrümüzün bir kısmının elektriksiz geçtiğini düşünürsek 3-5 saat elektrik kesintilerine ne diyebiliriz…
O yıllar bambaşkaydı. Dolayısı ile Ramazanlarda bambaşka… Başka bir yazımda iftar ve sahur yemeklerine değinelim. Zira geçmişe dalınca ana konu Çocukluğumun Ramazanlarını bile unuttum. Şükürler olsun biz o günleri gördük. Yeni nesiller bunları HİKÂYE olarak dinleyecekler.
Kalın sağlıcakla…
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.