DEĞERLER YETİMİ OLDUK..!
10 Temmuz 2023, Pazartesi 00:00Tarihsel bütün yıkılışların, mahrumiyetlerin, çöküşlerin, mazlumiyetlerin, devrilişlerin, arka planına baktığımızda; temel sebebin, ahlâki buhran ve değerlerin çözülmüş ve unutulmuş olmasında yattığını görüyoruz. İnsanlığın, bu temel problemi, sadece yeryüzünün bir kesiminin veya bir milletine ait problem değildir. Yeryüzü insanlığının temel problemi, ahlâki çöküş ve fıtrata baş kaldırmadır.
Dertli şairimiz Mehmet Akif ERSOY, bütün milletlerin ve tarihlerin kulağına küpe olacak şu muazzam tespiti yapmaktadır: “Bu hissizlikle cemiyet, yaşar derlerse pek yanlış / Bir ümmet göster, ölmüş maneviyatıyla sağ kalmış.” İşte asrın şairi, duyup ve gördüğü temel çöküşün sebebini böyle çözmüş… Meseleye eğildiğimizde, değerlerimize sahip çıkmanın, ne kadar muhteşem manzaralar yaşattığını, geçmiş tarihimize ve ecdadımızın yaşamına baktığımızda; bütün berraklığıyla görebiliyoruz. Erdemli ve onurlu yaşamanın bütün güzelliklerini; örnek hareketlerle, tarihimizin altın sayfaları arasında şahit olabiliyoruz. Günümüz gençliğine baktığımız zaman, geçmişte erdem diye kabul ettiğimiz ne varsa, ne acı ki; kendileri için bir ‘eziklik alameti’ saymaktadırlar.
Bu nesil, hakkın en büyük kuvvet ve haklılık olduğunu bildiği halde; nazarında, gücün her şeyi meşrulaştırabildiğini, gücü elinde bulundurmanın esas olduğuna inanıyor. Haram para ve ahlâk dışı şöhretin, fenalığın, değerlerimizdeki yerinin net olmasına rağmen; maalesef cazip ve sevimli gösterildiğini acı acı seyrediyoruz. Böylece; bu neslimiz hakkın yerine güçlü ve güçlüye tapınmanın varolabileceği anlayışını benimsemiş oluyor. Okullarımızda son yıllarda bir eğitimci ve baba olarak gördüğüm şu ki: Anne ve babalarının sözünü dinleyen, marka elbise ve ayakkabı giymeyen, ölçüsüz para harcamayan har vurup harman savurmayan, televizyon ve internetteki şahıslar ve sanatçılar gibi giyinmeyen ve onlara benzemeye çalışmayan kız ve erkek öğrencilerimiz maalesef kendilerini ‘ezik’ görüyorlar.
Ne acı, geçmiş tarihimizde erdem diye bildiğimiz ne varsa, artık ezikliğin alameti sayılıyor ve çocuklarımız bu durumdan utanıyorlar…
Böylece; kızlarımız ve oğullarımıza öncelikle, geçmişin değerlerinin, bugünün dünyasında işe yaramadığı algısı kabul ettiriliyor. Bu haliyle evlatlarımız, yavaş yavaş zehirleniyorlar. Arsızlık, aşırılık ve ahlâki yozlaşma ekranlarda meşru gösteriliyor. “Güldürü programları” adı altında her türlü edep dışı tabirler, ahlaki olmayan gayrı meşru yaşamlar ve manzaralar güldürürken bize ve neslimize enjekte ediliyor, kabul ettiriliyor ve zamanla o tür konuşmalar ve hareketler bize normal hale getiriliyor. Bu durum, öyle bir felakettir ki; tüyler ürperiyor... Ne acı, biz aileler, anne ve babalar tedirgin olmadan seyrediyoruz.
Dertli şair Mehmet Akif: “ Eski eski olduğu için atılmaz; fena olursa atılır. Yeni yeni olduğu için alınmaz; iyi olursa alınır.” diyerek eski değerlerimize gösterilen tavrın ne derece akıl dışı ve ferasetten yoksun olduğunu bize göstermektedir. Yine: “ Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz. Gelmişiz dünyaya, millet nedir öğretmişiz. Ne irfandır veren ahlaka yükseklik, ne vicdandır. Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır. Bırak tahsili evladım, sen ilkin biraz hayâ öğren!” değerlendirmeleriyle geçmişimizin ve değerlerimizin ne derece bereketli olduğunu ve kıyamete kadar bu değerlerin bize rehberlik edebileceğini haykırmaktadır.
Çocuklarımızın hayatlarında erdem ve onuru tekrar diriltmeliyiz. Erdemimizi yitirmekle; aslında insanlığımızın temel dokusunu yok ettiğimizi; yaşanmış örnek değerlerle anlatabilmeliyiz. Bu topraklar kadar erdemli kişilerin yetiştiği, daha başka bir zemin, yeryüzünde olmadığını ikna edici delillerle sunmalıyız neslimize... Onurlu yaşamanın en büyük mücevher olduğunu çocuklarımızı ikna edebilmeli ve yaşantılarımızla sergileyebilmeliyiz.
Maddi güç karşısında, dizlerimizin bağları çözülmeden; kendimiz olarak kalabilmenin, ne büyük bir erdem olduğunu göstermek şart! Başkalarının sırtına basarak yükselmenin adil ve ahlâki olmadığını, düşküne merhamet etmenin, zalime zülmünü haykırmanın erdemini, paylaşmanın ve bölüşmenin aslında bizi yaşattığının faziletini, anlatmalıyız.
Yitirilmeye yüz tutmuş değerlerimizi, tekrar canlı kılmak ve evlatlarımızın bütün benliklerinde diri tutmak için; ciddi bir seferberliğe ihtiyaç vardır. Bu işin asıl mimarları biz anne, babalar ve öğretmenler olmalıyız. Çözümü ise; öncelikle kendi nefsimizden başlamakla başlar.... Çünkü: “Nefsini ıslah edemeyen başkasını ıslah edemez.” düsturu bizi bağlar.
Gönül kahramanı Yunus Emre’nin: “Yaradılanı hoş gör Yaradan’dan ötürü” sözünü paylaşarak neslimizi evrensel insani değerlerle mücehhez hale getirmeliyiz. Yoksa; bencil, egoist, sefih bir gençlik her daim kapımızı çalacaktır. Eğer gençliğimizi, geçmiş değerleriyle bütünleşmiş bir hale getirmezsek; değil biz anne ve babalara, insanlığa dahi bir faydaları dokunmayacaktır.
Haydi gelin, hiç zaman kaybetme lüksümüz yok..!
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.