DEPREEEM, ALLAH SENİN BELANI VERSİN
22 Şubat 2023, Çarşamba 00:026 Şubatta on ilin yiğitleri, canları, o gün küsüp gitti. Haneler virane oldu, asırlar boyunca, geride kalanlar, hep ah çekecekler. Ben insanım diyenin de, canından can gitti, kolu kanadı kırıldı. Hepimiz yüreğimizle o göçüklerin altında kaldık, o canlar gibi. Depremi yaşadığımız ve yaraları birlikte sarmayı düşündüğümüz bu dönemde, insanlara destek olmak, bir yerden alıp bir yere vermek, umud olmaya çalışmak gibi fedakârlık, yardımlaşma ve dayanışmayı gördük. Millet olmak, daha ötesi, insanlık kıyafetini giymek böyle bir şey olsa gerek. Herkes canla başla bir can kurtarmanın derdinde oldu. Mal kaybını bir yana bırakın, can kayıpları canımızdan can aldı. Neden mal kaybını bir yana bırakın diye geçiştirdim, biliyor musunuz? Çünkü kaybolan mallar bizim kendi seçimlerimizdi. Evet, kimse onun da kaybolmasını istemez ama malları alırken kaçımız bu binaların sağlamlığı, zemin etüdüne baktı, kaçımız süsüne, mermerine kanarak aldı, bunu hiç hesap etmiyoruz.
Çok büyük çelişkiler yaşadık. Kimimiz, depremi yaşayan ve bu toplumsal travmadan etkilenen kimseyi incitmeden, doğrulanmamış ve paniğe sürükleyecek bilgileri yaymadan, bölgede olanların ihtiyaçlarına duyarlı davranarak ve duyurarak, sağduyulu ve tarafsız davrandı, kimileri de sosyal medyayı kullanarak yalan yanlış bilgi paylaşımı yaptı, kin ve nefretinden dolayı her şeyi suiistimal eden, insanları ayrıştıran ve kutuplaştıran, daha da kötüsü, felaketle, acımızla dalga geçen insan müsveddeleri oldu. Din, dil, ırk ayırımı yapmadan dualarıyla acımızı paylaşanlar da, malıyla, gücüyle mücadele edenler de vardı. Düşünebiliyor musunuz, iki zıt kutup olan bir İHH gönüllüsüyle, bir İsrail gönüllüsü omuz omuza enkazda çalışabiliyor ama aynı milletten olan insanlarımız ayrışma içinde.
Aslında bu ilk yaşadığımız bir deprem değil. Ama insanımız balık hafızalı işte, çabuk unutur, ders almaz. Peki, en azından bu depremde gördüklerimiz neydi? Kanun mu yoktu, hayır Avrupa standartlarında kanunlarımız var ama yerelde ve genelde uygulanmıyor. Kanun var da neden uygulanmıyor diye merkezi hükümete çatabilirsiniz ama devlet, bunların kontrolünü yerel yönetime ve yapı denetimlerine veriyor. Ama hırs öyle bir şey ki, birilerinin hayatı pahasına daha çok kazanma isteği ve bu hırslı insanların eksiklerini gözardı eden yerel yetkili ve sorumlular, hepsi bu vebalin birer parçası. Binanın albenisi var ama demiri eksik, çimentosu eksik. Ama deprem bölgesinde estetikten uzak, albenisi yok dediğimiz TOKİ’nin yaptığı evler dimdik ayakta.
Tam da bu nokta da gördüklerimizden ders almamız ve bundan sonra yapmamız gerekenlere odaklanmamız, ne yapılması gerektiğine göz atmak, gözler önüne serildi. Biz neyin peşindeyiz anlamış değilim. Öyle ki, daha düne kadar, kira zammını kabul etmediği için kiracısını kapı dışarı edip soğukta bırakan ev sahipleri, aynı kiracısıyla çorba kuyruğuna girdi. Kimi de malzemeden çalıp haksız kazanç sağladığını bildiği için yurt dışına kaçmaya çalıştı.
Aklımızı ve şuurumuzu da kaybettik, kime kızdığımızı, ne konuştuğumuzu bilmez hale geldik. Deprem felaketini yaşayan bir bayan, enkazdan kocasının cesedi çıkınca, “Depreeem, Allah senin belanı versin” diyerek feryat ediyor, depremi Allah’a şikâyet ediyor, ne kendi yanlış seçimine kızıyor, ne de binayı süsleyip satan müteahhide. Kimi de bu depremi, Allah’ın bir şerri olarak görüyor. Oysa inançlı bir insan bilir ki, Allah’tan şer gelmez, sadece hayr gelir.Ecel gelmeden ölüm gelmez, tamam da, tedbiri almayı hiç düşünmüyoruz. Kaygan zemine yüksek binalar yaptık, temeli sağlamlaştırmadık, süsledik, evi almaya gelen hanım abla ilk olarak mutfağa, ankastrelere baktı. Kimse evin dayanıklılığını görmek istemedi.
Her insan, hiç bir şey yapamasa bile, ibret olabilmesi adına bir deprem bölgesini ziyaret etmesinin zaruri olduğunu, deprem bölgesi olan ülkemizde, bazı derslerin mecbur olduğu gibi deprem ve arama kurtarma çalışmalarının ilkokuldan itibaren verilmesinin de mecbur olması gerektiğini öğrendik.
Dinimiz var ama ahlak ve vicdana ihtiyacımız olmadığını zannediyor, hırsızlık yapıyor, yapana göz yumuyoruz. Bilimden çok tevekkülle yaşayan, sanki bilimi ve yerkürenin hareketlerini yok sayan insanlarımızın, artık bilime de yönelmelerini, deprem bölgelerine dikey değil yatay mimariye geçilmesi için inanç yoğunluğunda yaşayan insanlarımıza, deprem gerçeğini ve yapılması gerekenleri hocaların fetva vererek anlatması gerektiğini öğrendik.
Bu topraklarda yaşamayı göze alanların depremi de göze almaları gerektiğini; Allah’ın bölge insanlarının dinine göre yer altı tabaklarının rotasını değiştirmeyeceğini, sadece tevekküle sarılıp Allah’a havale edilemeyeceğini, tedbirimizi Allah’ın değil, bizim almamız gerektiğini öğrendik.
Öğrendik, öğrendik dedik de, işte uzmanların öngörüleri, olası bir İstanbul depremi kapıda. Allah korusun, eğer aynı büyüklükte bir felakete İstanbul maruz kalırsa, bunun altından nasıl kalkarız. Bir an önce devletin birimleri ve yerel yöneticiler acilen harekete geçip binaların sağlamlık kontrolünü yapmaları ve çürük binaların bir an önce boşaltılması gerekir. Yoksa Allah korusun, olası bir İstanbul depremi enkazlarından, yüzbinlerce insanı cansız tahliye(!) etmek zorunda kalırız.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.