DEPREMLE YAŞAMAYI ÖĞRENMELİYİZ (1)
29 Ocak 2020, Çarşamba 09:20Türkiye’miz büyük bir deprem kuşağının sarmalında ve artık depremle yaşamayı öğrenmeliyiz. İlmimiz çalışmalarımız, okumalarımız, teknolojimiz, şehirleşmemiz, planlamamız bir şehrin nefes alacak her neyi varsa biz onu depremle kardeş kardeşe, koyun koyuna eşgüdümlü düşünerek bu gerçeği kabullenip işlerimizi ona göre oluşturmak zorundayız.
Deprem bilinçlenmek demektir. Her ev her aile her toplumsal birim ister devlet kurumu ister aile kurumu olsun esnaf ve köylü vatandaşımıza varıncaya kadar hepimiz bu deprem gerçeğini düşünerek tedbirimizi bulunduğumuz mahalde almak zorundayız.
Benim depremle ilgili ilk hatırladığım ilkokulda iken gazete haberlerinde öğrendiğim Kütahya, Gediz, Emet ve Simav’da olan sarsıntılar ve yüzlerce ölen vatandaşlarımızın hikâyeleriydi.
Öğretmenlik hayatımda ise ilk görev yerim olan Elazığ’da depremle tanışmış ama ne olduğunu anlayamamış dış kapının sert bir şekilde şakırdamasını eve misafir geldi gidiyim de kapıyı açıyım demişken Erzurumlu bir dadaşın deprem oldu uyarısıyla içime dolan korkuyu hala hatırlayışım bana bir hayat uyarısı olarak kaldı.
17 Ağustos depremi ile Düzce depremi hala hafızalarda dururken Erzincan depremi de 1939 yılındaki 30 Bin vatandaşımızın hayattan kopmasıyla yine kayıtlarda yerini aldı. İnsanımızın hafızasında demiştim lakin çabuk unutkanlığımızın bize özgü bir durum olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Ne yazık ki böyle anlarda gerçekten büyük bir kilitlenme ve kardeşlik örneği gösterirken aradan geçen günler sonrası sanki deprem hiç olmamış gibi bir havaya bürünüp tedbirler konusunda gevşemiş gibi görünen halimizin olmaması gerektiğini söylemek istiyorum.
Deprem konusunda hiç bir zaman kendi gerçekliğimizi göz ardı etmeden ve depremin ne zaman ne şekilde olacağını saati ve gününü bilemediğimiz sadece yer altındaki birikimlerin veya kırılmaların boyutunun takip edildiği bir teknik öğretide bizim yapmamız gereken önce tedbirimizi almak olup takdir Allahın’dır diyebilmektir.
Biz depremle düşünmeye, depremle yaşamaya alışmak zorundayız. Her mimari tasarım her yapılan ev her kurulan baraj vs. insanın ihtiyaç duyduğu her yaşam malzemesinde biz depremi içimizde ruhumuzda özümüzde hissetmek ve onunla bağdaştırarak alışkanlık edinmek mecburiyetindeyiz.
Deprem bize yeni bir ruh ve kimlik aşılamalıdır. Sadece mühendislerin veya devletin konusu değil bizim yaşadığımız yerin bir sorun ve durumu olarak görülmeli ve muhitimizi ona göre dizayn etmeliyiz.
Mademki deprem bize büyük acılar yüklüyor insanımızı kaybediyor en yakınımızı kaybediyor ve üzülüyoruz öyleyse insan olmanın gereği de ruhları imar ve irşat ederek ona hassasiyet yüklemenin de bir zaruret olduğu inanç ve iman noktasında bilinmelidir.
Evet insan olarak toplum olarak herhangi bir felaket anında yardımlaşma dayanışma ve kardeşliğin bütün örneklerini hassasiyetle yerine getiriyoruz asıl yerine getirmemiz gereken de insanın barınma ihtiyacı olan yerleşkelerin yapılırken insan hayatının önemsenmesi değerli ve kutlu olduğu insancından hareketle önce ruhları imar ve iman boyasıyla süslemek zinetlendirmek ve kıymetlendirmek olması gerektiğini bilelim.
Bu acıları sabır şerbetinde içerken zihinlerimizi de tamir ve tadilat ile uğraştırmalı felaket gelmeden tedbirler zincirini kul olarak yapmamız gerekenler cihetinden düşünüp üstümüze vazife olanları ihmal etmemeliyiz.
İnsani ve ruhi bir olgunluk hayırla yad edilen üretkenlikler ve insan için yapılması gereken hassasiyet ve vazifeyi içimize sindirerek döşemek ve depremi düşüncemizde olgunlaştırıp onunla yaşamamız gerektiğini şuurla pekiştirmek gelecekte yaşanabilecek büyük felaketlere karşı tedbirleri en ücra köşelere varıncaya kadar alabilmek toplumsal ivmenin üst düzey olgunluk nişanesidir.
Dün her şeyi olan bugün hiçbir şeyi kalmayan bizlerde olabiliriz. Anın bize getireceğini ölümün ne zaman geleceğini bilemeyiz. Lakin sorumlu davranabiliriz. Tedbirleri ilmi çerçevede devletin öncü kurumları eşliğinde en ufak bir ayrıntıyı atlamadan alma gayretine girmek demek hem kendimize hem diğer insanımıza gereken önem ve değeri vermek demektir.
İnsan bir sokak ateşinin başında yalnızlığa karanlığa sığınmamalı. Elbet hepimiz hepimize kucak açacağız. Lakin yukarıda belirttiğim gibi önce tedbir alacağız ve tevekkülle takdir Allah’ın diyebilmeliyiz.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.