Duasız Olmaz
21 Ocak 2020, Salı 09:01Bilindiği gibi dua ve ibadet, kuldan rabbine bir yakarış, bir müminin aczini ve ihtiyacını, saygıyla Rabbine arz etmesi ve tazimle ondan yardım dilemesi, beşerî bir ihtiyaç ve kişinin Allah'a iman ettiğini gösteren önemli alametlerden birisidir. Dua ve zikir Allah’a yöneliş ve kulluğun adıdır. Allah ile kul arasında bir bağ ve köprüdür.
Dua, Rabbi ile kulu arasında en güçlü bağ ve en değerli amel, dua ve ibadettir. Bunlar, Allah’a kulluğun itirafı ve ispatıdır. Çünkü dua etmenin özünde Allâh’a teslim olmak, O’na kulluk etmek bilinci vardır. Dua hakkında Hz. Peygamber’in hadislerinde çok geniş örnekler ve açıklamalar bulunmaktadır. O, “Dua, ibadetin özüdür” buyurmuş, her vesileyle bizzat dua etmiş ve dostlarından da kendisi için dua etmelerini istemiştir.
Dua, ibadetin özü olup, insanın, bedenen yeme ve içmeye muhtaç olduğu gibi ruhen de dua etmeye, yalvarıp yakarmaya ihtiyacı vardır. Manevi dertlerin devası, gönüllerin sefasıdır.
Duasız ve ibadetsiz gönüller ise, huzursuzdur ve dinmez bir ızdırap içerisindedir. Dua; inanma, dayanma ve isteme ihtiyacı içerisinde bulunan insanı; rahmeti sınırsız, mutlak kudret sahibi olan Allah’a bağlayan, manevi bir bağdır.
Gerçek huzura, ancak ona dua edip rahmet kapısını çalmak onun izzet ve azameti karşısında secdeye kapanıp ibadet etmek ve onu anmakla kavuşulur. Allah kalıplara ve şekillere değil, kalplere bakar. Kalp kötülüklerle dolu ise, ona değer vermez. Bundan dolayı Hz. Peygamber “Allah Teala gafil bir kalpten hiç bir duayı kabul etmez” (Tirmizi, Deavât, 64.) buyurmuştur.
İbn. Abbas (r.a) den:
Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Ey Allahım sana teslim oldum; ben sana inandım, sana güvendim, yüzümü gönlümü sana çevirdim, senin yardımınla düşmanlara karşı mücadele ettim. Kitabın ile hükmettim. Şimdiye kadar yaptığım, bundan sonra yapacağım, gizlediğim, açığa vurduğum ve senin benden daha iyi bildiğin günahlarımı affeyle. Öne geçiren de sen, geri bırakan da sensin. Senden başka ilah yoktur. (Buhârî: Daavât: 10 Müslim. Müsâfirîn: 198, 201)
İbrahim Edhem hazretlerine sordular:
- Duâ ediyoruz ama kabul olunmuyor. Acaba sebebi nedir? İbrahim Edhem şöyle cevap verdi:
- Yüce Allah’ı tanıyor fakat itaat etmiyorsunuz;
Resûlü’nü biliyor fakat sünnetine tabi olmuyorsunuz.
Kur’ân okuyor fakat onunla amel etmiyorsunuz.
Nimeti yiyor fakat şükretmiyorsunuz.
Cennetin itaatkârlar için donatıldığını biliyor fakat ona gönülden talip olmuyorsunuz.
Cehennemin asiler için kurulduğunu biliyor fakat ondan kaçıp korunmuyorsunuz.
Şeytanın size düşman olduğunu biliyorsunuz,fakat onun dostluğundan çıkamıyorsunuz.
Ölümü biliyor fakat hayırlar yapmıyorsunuz.
Ölüleri toprağa gömüyor fakat ibret almıyorsunuz.
Kendi kusurlarınızı bırakıp başkalarının kusurları ile uğraşıyorsunuz.
Bu halinizle duânız nasıl kabul edilsin?
Sevgili Peygamberimizde bir gün mü’minlerin başına gelen sıkıntıların günahlara kefaret olduğunu bir hadisi şerifte şöyle ifade etmiştir:”Başına gelen hastalık, bitkinlik, hüzün ve diğer sıkıntılara karşılık yüce Allah, mü’minin günahlarının bir kısmını siler.”(Müslim. Birr,bab:III,1992,H.No:2573.)
Dua; ıstırapların, maddi ve manevi dertlerin şifa menbaıdır. Dua, ümit ve huzur kaynağıdır. Allah’ı anmak ve ona dua etmek inancımızın bir gereğidir. Bizi yaratan ve yaşatan bize sayılamayacak kadar nimetler veren Allah’tır. Öyle ise onu hiçbir zaman unutmamak, saygı ile anmak, ona dua etmek, ona olan sevgi ve bağlılığımızın en güzel göstergesidir. Nitekim Peygamberimiz(s.a.v) “Kişi sevdiğini çok anar” (Keşful Hafa c.2. sh 222.)buyurmuştur.
Yazımı bir ayet mealiyle bitiriyorum “ Onlar ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit)Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratıldığı hakkında derin derin düşünürler ve şöyle derler: Rabbimiz sen bunu boşuna yaratmadın, seni tespih ederiz, bizi cehennem azabından koru”(Ali İmran . 191.) Gönülden Muhabbetlerimle…
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.