Esirlere Muamele ve Avrupalılar (2)
20 Nisan 2021, Salı 10:23Meşhur Flozof Volter’de, ilk zamanlar bu şarta uymuş, İslâm ve Türkler hakkında olumsuz şeyler söylemiş, Papa’nın onayını alıp en yüksek mevkilere geldikten sonra, doğruyu, hak ve hakikati mümkün olduğu kadar dile getirmeye çalışmış ve bir yerde şöyle demiştir:
"Türkler diğer hususlarda olduğu gibi askerlik hususunda da bizden (Hıristiyanlardan) üstündü. Kandiye önlerinde yaptıkları istihkâmları görerek, modern istihkâmcılığı biz Türklerden öğrendik ve Fransa da tatbik ettik. Savaş alanında seyyar dökümhaneler kurularak, büyük çaplı topların nasıl döküldüğünü hayretle müşahede ettik. Türkler savaş tecrübeleri, cesaretleri, çalışkanlıkları, azimleri ve zenginlikleri bakımından o tarihte bizden o derce üstündüler ki, İtalya’yı alıp Roma’yı fethetmemiş olmalarına şaşmak icap eder.”(1)
Dedelerimiz Balkanlarda öyle bir adalet uygulamış ki, mahkemelerde bir dil hatası, bir tercüman sahtekârlığı olabilir düşüncesiyle oralardaki mahkemelere atayacağı kadıları o milletin dilini bilen insanlardan seçmiştir.(2)
Aralarında ihtilaf çıkan yerli halk bile kendi mahkemelerine müracaat hakları olduğu halde, Osmanlı mahkemelerini tercih etmişlerdir. Macarlar 1980 de Zigetvar kalesi kuşatması esnasında vefat eden Kanuni’nin iç organlarının gömüldüğü yere yapılan türbeyi Turgut Censever’e restore ettirdiler ve bizim yapmadığımızı yapıp dev bir Kanuni heykelini Zigetvar sahrasının ortasına diktirdiler.(3)
Macarların Son Budin valisi Abdurrahman Abdi Paşa’nın da yine Budapeşte’nin en merkezi yerine heykelini yaptırıp kabir taşına “...Kahraman düşmandı rahat uyusun” diye yazdırdılar.(4) Belçika’da yayınlanan, tirajı yüksek haftalık KINAÇK dergisinde yayınlanan bir makalede: “Balkanlar en huzurlu günlerini Osmanlı döneminde yaşadı. Osmanlı gitti, huzur ve istikrar bitti...”(5) diye yazılmıştır.
Bir başka yönden baktığımızda da, Yükselme ve zirve dönemlerinde saat gibi işleyen ve düşmanlarını bile kendine hayran bırakan Osmanlı idare ve adalet sistemi, zayıflama ve çöküş dönemlerinde safiyeti bozulmuş, “nerde o eski Osmanlılar” dedirtecek uygulamalar yapılmaya başlanmıştır. Bunun neticesi olarak tabii ki halkta da hoşnutsuzluklar başlamıştır.
Bir baba ve anne evlatlarını yerine göre, döğer, bağırır, azarlar, hatırlarını kırar… ama çocuğa sorduğunda her şeye rağmen yine ebeveynini ister, bir başkasının evladı olmak istemez. “Elin en iyisinden, kendi en kötümüz daha iyidir” diye atasözümüzde vardır. Elbette Balkan milletleri için ne kadar iyi de olsa, adil de olsa, başka bir milletin yani elin idaresi. Onun için bağımsızlık hareketlerine kalkıştılar diye onlara kızmamak gerekir ama, onları, asırlarca beraber yaşadıkları insanlara uyguladıkları vahşetlerden ve insanlık dışı hareketlerden dolayı tenkit ediyoruz.
19. Asra gelindiğinde, Haçlı ittifakları kâr etmeyip, milyonluk ordularla Osmanlı’yı asırlarca yenemeyen Avrupalı, bunun sebebini araştırmaya, planlar yapmaya,(6) tedbirler almaya, dünyada tekerlerine taş koyan tek düşmanları Osmanlıyı dünya siyaset sahnesinden izale etmeye ne lâzımsa onu bulmaya, icat etmeye, oyunlar oynamaya, hile ve desiseler çevirmeye, hain emellerine ulaşmak için ne gerekirse meşru gayri meşru hepsini uygulamaya başlamışlardır.
Bu planların en isabetlisini de, içimizde yaşadıkları, bizi iyi bildikleri, her yönümüzle tanıdıkları için İstanbul’daki, ciğerlerimizin içindeki ur ve tümör misali Patrikhanedeki papazlar bulmuşlar ve yapmışlardır. Bunlardan bir tanesini sizin ibret nazarlarınıza sunmak istiyorum:
2 Şubat 1821 yılında Mora İsyanını çıkartan ve binlerce insanın ölmesine sebep olan Papaz Grigorios'un, Osmanlıyı yıkabilmenin yol ve yöntemlerini belirleyen, Rus Çarı ve diğer Avrupalı idarecilere gönderdiği tavsiye mektubunu okuyucularıma arz ediyorum:
“Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak mümkün değildir. Çünkü Türkler çok sabırlı ve mukavemetli insanlardır. Gâyet mağrur ve izzet-i nefis sahibidirler. Bu hasletleri de dinlerine bağlılıklarından, an'anelerinin kuvvetinden, padişahlarına, kumandanlarına ve büyüklerine olan itaat duygularından ileri gelmektedir. Türkler zekidirler ve kendilerini müspet yolda sevk ve idare edecek liderlere sahip oldukları müddetçe de, çok çalışkandırlar. Onların bütün meziyetleri, hatta kahramanlık duyguları da an'anelerine ve ahlâklarına olan bağlılıklarından ileri gelmektedir.
Dipnotlar:
1- Yılmaz Öztuna, a.g.e. c. 6, s. 61.
2- Sandor Takats, a. g. e. s. 26.
3- İlber Ortaylı, “Defterimden Portlerer” Timaş Yay. İst. 2011, s. 38.
4- Altan Araslı, a. g. e. c.1, s. 99.
5- Türkiye Gazetesi, 13. 01. 1996.
6- T. G. Djuvara- Emir Şekip, “Türkiye’yi Parçalamak İçin 100 Plân”, Tercüme: Yakup Üstün, Damla Yay. İst. 1979.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.