EVLATLARIMIZA SAHİP ÇIKALIM…
26 Mart 2019, Salı 08:43Baba, anne olduğumuzda ne kadar sevinmişizdir. Bir evladımız oldu diye… Sonra bu mutluluğu birkaç kez yaşarız.
Unutmayın! Evlat sevgisi. Yaradanın evladınız olduğu anda kalbinize indirdiği muhteşem bir sevgidir. Ancak bu sevginin kalbinizde yer alabilmesi için, vücudunuzda sevgi tohumları olmalıdır.
Anne sevgisini sözleriyle, sarılarak belli eder. Babanın sevgisi “Sessiz ve sadece kalpte bulunur.”
Evlat nasıl yetiştirilir. İşte bu noktada hepimizin sıkıntıları vardır. Anne, babamız bizi nasıl yetiştirmişse biz de evladımızı öyle yetiştiririz.
Bazen katı kurallarımız vardır evlat yetiştirirken.
Maddiyatta çok büyük etkendir evlat yetiştirmede.
Bence bunun da bir eğitimi olmalı. Sevgiyle yoğrulmuş bir evlat yetiştirme her şeyin üzerinde olmalı. Bir yaşanmış olayla devam edelim isterseniz…
Yaklaşık iki hafta önce Pazar günü öğle saatlerinde iş merkezine doğru yürüyorum. Karşıdan bir aile geliyor. Baba en önde yürüyor. 10-12 yaşlarında bir erkek çocuk, biraz şişko babanın gerisinde, onun arkasında da anne yürüyor. Baba en önde yürüyor ama iki de bir geri dönüp, çocuğuna kızıyor. Zira yaklaşınca çocuğun yüz ifadesinde, babanın kızgınlık ifadeleriyle, gururunun kırıldığını görebiliyorsunuz. Çocuk çok üzgün, belli ki bir istediği yerine getirilmemiş. Olabilir ama babanın ifade tarzı, hakaret hiç kabul görmez. Anne en arka da belli ki söz hakkı yok. Evladını savunsa, bir şey diyecek olsa oda kocadan nasibini alacak. Vallahi içim cız dedi…
O güzel evladı bulabilmek için bazı aileler neler vermezdi ki?
Çocuğun dünyasında, hayallerinde neler vardı? Belki de baba o gün çocuğun sahip olduğu tek şeyi, ‘Umudunu’ kırmış yok etmişti.
Çoğumuz geçim sıkıntılarıyla boğuşan aile reisi, babayı haklı görebiliriz ama ifade tarzı kızma, hakaret olmamalı.
Bana da üzülmek düştü. Yokluğun gözü kör olsun dedim.
Evlatlarımız yıllar içinde büyüyor, fikirleri, düşünceleri oluyor. Ama bizim gözümüz de onlar ne kadar da büyüsüler çocuklar.
Onları düzgün, adaletli, gururlu, şerefli en önemlisi ahlaklı yetiştirmek ailenin baş görevidir.
Eğitimin, öğretimin önemini bilenlerdeniz. Ancak sık sık değişen maarif sistemi ve mevcut okul ve öğretmenlerin bu çocuklarımıza pek bir şeyler vereceğini düşünmüyorum.
Biraz ağır kaçacak ama öğretmen kendinde olmayan güzellikleri bu çocuklara nasıl verecek?
Kendini mesleğine, insanlığa ve öğrencilerine ve de evlatlarına adamış öğretmenlerin ellerinden öpüp önünde saygı ile eğilmek görevimizdir. Ama bu saygı o kadar azdır ki bulan şanslıdır.
Bundan dolayı yük ailede, ebeveynler de, anne babadadır.
Parçalanmış ailelerin çocuklarından, ayakta kalanları zor görüyoruz.
Bazen öğrencileri görüyorum. Henüz ortaokul öğrencisi, lise öğrencisi. Yoldaki otobüsteki tavırlarını gürültülerini görürseniz, bazen bunlar insan mı? Diyeceğiniz geliyor.
Sigara içmek onlar için herhalde ayrıcalık. Kızlı erkekli guruplar yürürken, kızlarımızın kiminin başı kapalı kiminin açık ama ortak noktaları ellerinde sigaraları var hayâsızca yürürken içiyorlar.
Bazıları mini etek giyiyor bu yaşta. Acaba bunların anne babası yok mu? Diyorum.
Erkekler için küpe, her iki cins için dövme yaptırmak özentiden öteye gidemez.
Eğer evlatlarımız ilim, bilim, güzel ahlak, nezaket, çalışkanlık, dürüstlükle kendilerini kabul ettiremezlerse maalesef, toplumun dikkatini üzerlerine çekmek için bu tip yollara başvuruyorlar. Herkesin kendilerine bakmalarını istiyorlar.
Aile olarak, okul olarak, devlet olarak varımızı yoğumuzu, çocuklarımızın ve gençlerimizin yetiştirilmesinde kullanmalıyız…
Boşanma sayısının korkunç arttığı, seviyeli birliktelik adı altında nikahsız yaşamların yoğunlaştığı bugünler de evlatlarımızın üstüne titremeliyiz.
Hemen şunu söyleyeyim, kazancınız haram, dünyanız yalan üzerine kurulmuşsa, anne babanıza bakmamışsanız çocuklarınızdan bir şey beklemeyin. Bu dünya etme bulma dünyasıdır.
Bir hazin göz yaşartıcı hikâye ile yazıyı sonlandıralım.
Çocuk küçüktür. Eve yeni alınan koltukların üzerinde zıplarken, koltuğun kumaşı yırtılır. Anne çok sinirlenir. Olayı akşam işten gelen babaya şikâyet eder. Baba çok kızar. Öyle ya yeni aldıkları koltuk takımının birinin kumaşı yırtılmıştır. Çocuğu güya cezalandırır. Ellerini sıkıca bağlayıp yatağına koyar.
Sabah uyandıklarında çocuğun bağlı elleri acayip şişmiştir ve morarmıştır. Hemen doktora giderler.
Doktor; ellere kan gelmediği için çocuğun ellerinin kangren olduğunu ve kesilmesi gerektiğini söyler. Hem de acil…
Çocuğun iki elide kesilir. Belirli bir tedavi süresinden sonra çocuk taburcu olup eve gelir. Alışamamıştır ellerinin olmayışına. Çocuk babasına seslenip “Baba bir daha yaramazlık yapmayacağım ne olur ellerimi geri ver” der.
Bazen yazarken bırakın beni kalemim bile ağlıyor. Bizler iyi anne baba olalım, evlatlarımız da hayırlı evlat.
Kalın sağlıcakla.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.