FİRDEVS-İ MEFKUD (Kaybedilmiş Cennet)
31 Temmuz 2016, Pazar 12:08Sigrid Hunke, Corci Zeydan, Hans Aysberg, Roger Guradi ve daha birçok insaflı ecnebi ilim adamı; cehalet, atalet, zillet ve sefalet içinde kıvranan Avrupa’yı, İspanya’dan üzerelerine doğmaya başlayan İslâm güneşi aydınlattığını ve Rönesans’ın temellerini atan ilim adamlarının Endülüs İslâm Devletinin medreselerinde yetiştiğini kabul ve itiraf ediyorlar. Ziya Paşa bunu veciz bir şekilde ne güzel dile getirir:
Ger olmasaydı Endülüs ziyâdâr
Kim ederdi Avrupa’yı bîdâr
Ortaçağda İspanya ve Avrupa’da, birkaç papaz dışında kimsenin okuma yazma bilmediği, böyle bir şeye teşebbüs eden, yani okuma yazma öğrenmeye kalkan veya düşünmeye başlayan kişilerin, dine aykırı faaliyetlerde bulundukları gerekçesiyle, kilise tarafından diri diri yakıldığı, yeni bir fikir ortaya atanların içlerine şeytan girdiği, fikirlerine şeytanın hâkim olduğu telâkkisiyle, Engisizyon Mahkemelerinde, akıllara durgunluk veren işkencelere tabi tutulduğu bir gerçektir.O çağlarda Avrupa; Hıristiyan din adamlarının kutsal kitaplarda bahsedilen cehennemi dünyaya getirdikleri, yani dünyayı cehenneme çevirdikleri, en güçlü kral ve imparatorların bile aforoz olmak ve onların güdümündeki cahil halkın tepkisiyle karşılaşmamak için, onlara boyun eğdiği, zulmün, tedhişin ve terörün hâkim olduğu bir kıtadır.
“Dünya dönüyor” diyen Galileo’nin aforoz edilip idama mahkûm edilmesi, araya girenler sayesinde ve sözlerini yalanlamak kaydıyla canını kurtarabilmesi, Herman Von Rişwik’in fikirlerinden dolayı diri diri yakılması, Canpenella’nın 66 yaşına kadar zindanda tutulması, “dünya yuvarlaktır, insan devamlı doğuya gitse yine çıktığı yere gelir, bana müsaade et bazı keşiflerde bulunayım...” diyen Cristof Colom’ba Kraliçe İzabella’nın; “Gerçeklerle kafamı karıştırma” demesi... O günkü Avrupa hakkında her halde biraz fikir verir.
O dönemdeki Müslümanlar ise ilmin, fennin ve tekniğin zirvesindedirler. Kısa zamanda koskoca bir İslâm devleti kurulmuş ve Emeviler döneminde bütün kuzey Afrika fethedilmiş ve İslâm ordusu Atlas Okyanusuna gelip dayanmıştır. Azad edilmiş bir köle olan Tarık b. Ziyad komutasındaki bir avuç Müslüman M. 711 de gemilerle İspanya’ya atlamış, dönüş ümitleri olup da, azimleri zaafa uğramasın diye gemilerini de yaktırmış ve askerine; “Önümüzde düşman, arkamızda derya. Ya zafer ya ölüm. Başka bir ihtimal yok” diyerek kokuşmuş kilise düzenine neşter vurmaya, insanlıktan uzaklaşmış insanlara tekrar insan olduklarını hatırlatmaya ve İslam’ın adaletini, hoşgörüsünü, insana bakış açısını onlara göstermeye başlamışlardır.
Birlik ve beraberlikten uzak, bölük pörçük ve İnsanlık dışı bir yaşam tarzı içinde olan İspanya’yı, çok kısa zamanda fetheden Tarık b. Ziyad, ayağının altına serilen kral ve kraliçe hazinelerinin üstüne basıp: “Tarık! Tarık! Daha düne kadar kulağı küpeli, boynu tasmalı bir köle idin. Bugün ise Allah senin şanını ve şerefini yüceltip, bu zaferleri nasip eyledi. Gururlanma ve Allahın emrettiği adaletten ayrılma...” diye ağlayacak kadar ulvi bir ruh yapısına sahip bir kumandan.
Daha önce kendi idarecilerinden ve din adamlarından hiç görmedikleri, hatta hayal bile edemedikleri adâlet ve hoş görülü idare sayesinde İspanyol halkı şok olmuş, tarihte tesadüf edilmeyen bir gerçek ortaya çıkmış, kısa zamanda yerli halkın ¾ ü Müslümanlığı kabul etmiştir ve Müslümanlar Paris’e 30 km. mesafeye kadar yaklaşmışlardır.[1]
820 sene Müslümanlara cennet gibi ibir vatan olan, ilmin, irfanın ve hoşgörünün beşiği olan, Rönesansın mayasının oluştuğu, harcının karıldığı, ziyasının yayıldığı yer olan Endülüs (İspanya), her güzel şeyin sonunu getiren, huzur ve saadeti götüren, nice devlet ve imparatorlukları parçalayıp bitiren nifak, tefrika ve bölücülük sayesinde elden çıkmış, Müslümanlar için cehennem gayyası olmuştur.
İspanya’yı alınca Hıristiyanların Müslümanlara uyguladıkları terör ve şiddeti, dünya tarihçileri, İslâm tarihinin en dramatik olayı olarak kaydetmişlerdir. Haçlıların oradaki Müslümanlara yaptıklarını müverrihler kitaplarına yazmaktan utanıp, imtina etmişlerdir.
Haçlılar tarihin her döneminde mayalarının iktizasını işlemişler, ama timsah gözyaşları akıtmaktan da geri durmamışlardır. Aynı asırda Endülüs Müslümanlarına ve Amerika’nın keşfi sırasında o kıta halklarına yaptıkları hakkıyla yazılsa, sicillerinin ne kadar kirli ve utanç verici, ne kadar kara ve kan kokan dosyalar olduğu ortaya çıkar.
Son söz Akif merhumdan olsun:
Girmeden tefrika bir millete düşman giremez
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez
Dipnot:
1- Mehmet Özdemir, “Endülüs Müslümanları”, TDV Yay. Ank. 1994, s.39.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.