Konya
27 Nisan, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.45
  • EURO
    34.82
  • ALTIN
    2438.6
  • BIST
    9915.62
  • BTC
    63028.020$

GAZETECİ...

15 Nisan 2022, Cuma 08:30

Sarıcalar'ın sarı sıcakları, kişilik gelişimini olumlu etkilemişti. Ailesinin toprağa dayalı yaşamı O'nu sarmalına almış, çocukluğunu yaşamadan boyunu aşan işlerin sorumluluğunu yaşamaya başlamıştı.

Okul çağlarıydı. Kentli yaşıtları gibi okumalı, ayağını çarıktan kurtarmalıydı. Hani nerdeydi öyle bir okul? Olsa da onlar gibi okusaydı, yoktu... İşlemeye toprağı vardı Sarıcalar'ın kullanmaya suyunu soran olmamıştı hiç...

Bu durumda siz olsanız ne yapardınız? Belki hiç bir şey... Ama o, yapmıştı. Çocuk aklını yormuş, olabilecek bir sonuç çıkarmıştı kendi kendine. Madem su orada yoktu, öyleyse o da suyun olduğu yere giderdi... Konya bir ovadan komşu ve bir ufukluk ötedeydi. Bir keresinde pazara götürmüştü babası, görmüştü. Su gürül gürüldü orda. Köylerden alıyorlar, Konya'ya akıtıyorlardı...

Bekleyecekti. Çok beklemedi, çıka geldi bir sabah. Nadasa düşen- ilk yağmurda babasına bakmıştı umutla... Anlamaz mı babası, o da uzanmış pencereden topraklarına bakmıştı. Birsigara... Ortasından birdaha... Sonra başını çevirmiş...

"Hadi" demişti oğluna, "düş ardıma gidelim...”

Dile gelmişti toprak, kefil olmuştu kim bilir...

SEYİT KÜÇÜKBEZİRCİ, KÖYÜNE - YURDUNA - TOPRAĞINA OLAN BU BORCUNU BİR DAHA HİÇ UNUTMADI...

O'nunla yolumuz, Konya Matbaacılar Sokağı'nda kesişmişti. Altmışlı yıllardı. O, yine Sarıcalarlıydı ama, kimliği bu kez farklıydı. Okumuş, ulu bir kentin gazetecisi olmuştu artık. Şehir Postası'nda yazıyor ve Yazı İşleri Müdürlüğü'nü yapıyordu. Denebilir ki Şehir Postası O'nun ilk aşkıydı. Ateşini kendisi yakmış, onda yanmış, onda pişmişti çünkü...

(Şehir Postası, Konya'nın yerel üç gazetesinden biriydi. Seyit Küçükbezirci'nin gazetecilik anlayışı yansımıştı yüzüne. İçinin doluluğu ve biçemi albenisiydi. Ağa ağırlanmaz, isteyeni nabzına göre şerbetlemezdi. Şimdi anımsayabildiğim kadarıyla Hayri Ergene, Durmuş Küçük, Fuat Önder ve Mehmet Ceylan köşe tutan yazarlarıydılar.)

Ben o zaman "Aktepe" çalışanıydım. Görevim Konya'da olduğu için matbaacılık işleri benim üstümde kalmıştı. Aktepe dedim ya, onu kim bilecek şimdi? Üst üste toplumsal travmalar yaşamış olan bir halkın sağlıklı belleği olabilir mi hiç? En iyisi bir parantez de onun için açmalıyım.

(Aktepe, Beyşehir - Çavuş Köyü'nün (Hüyük- Çavuş Kasabası) çıkardığı aylık derginin adıydı. Yanmış yakılmıştık çıkarabilmek için. Zor işti dergi çıkarmak. Hele onu çıkaran bir köyse... Yoksulduk. Ne öyle bir kaynanamız, ne çıkınından çıkan paramız vardı... Geçimi ırgatlık olan köyümüz kadınlarının katkılarını anımsıyorum da... Anadolu'da köyden çıkan ilk dergi olmasının övüncünü yaşamıştık. Ünlü ozan Behçet Kemal Çağlar'ın o coşkulu sesiyle "Türkiye Radyolarından tanıtımını verdiği gün, bütün bir köylü bir günlüğüne yoksulluğumuzu unutuvermiştik...)

Derginin ilk sayışıydı çıkacak olan. Duygu doluyduk. Acaba "Aktepe" yeşerir miydi ki-gün gelir? Gözü yoldaydı köylünün. Koltuğumda dosyalanmış yazılar, yarı aklım parada, Matbaacılar Sokağı'nda dönüp dolaşıp dururken, Şehir Postası'na çıkmıştı yolumun bir ucu.

Bildik gibi karşılamıştı bana elini uzatan adam. "Ben Seyit" demişti kalın tok sesini yumuşatarak. Gençti. Kendine güvenen insanların dinginliği vardı yüzünde. Hak ettiği bir yerde olduğu belliydi. Odasının döşemesi, gönül yüceliğini gösteriyordu. Ne döner bir koltuğu, ne masasında isimlik... Bir yorgun yazı makinesiydi göze görünen, ötekilerde kâğıt, cetvel, türlü renkli kalemler...

"Mizanpaj hazırlıyorum" dedi ilgilendiğimi anımsayınca. Mizanpaj? Öyle bir sözcük yoktu benim dilimde. Ama ne anlama geldiğini hemen anlamıştım. O akşam oturmuş, Aktepe için bir mizanpaj da ben hazırlamıştım...

İnsanlar konuşa konuşa demezler mi? Yavaş yavaş netleşmeye başlamıştı adı, sanı, işlevi. Şehir Postası'nın Yazı İşleri Müdürü'yle konuşuyormuşum ben. Ve O'nunla birçok şeyi birdüşünüyormuşuz...

Birçok şeyi bir düşününce de, her gün buluşmaya başladık onunla,. İşten artan zamanlarda "Mevlâna Çay Bahçesi"nde otururduk. Giderek çevre genişlemeye başladı. Çay-kahve bahane felsefe konuşurduk. Türkiye konuşurduk... Yorulunca kalkar Alâaddin Caddesi'nden Dede bahçesi'ne git gel saatlerce sürerdi söyleşimiz.

O'nu zamanla daha yakından tanıma olanağım oldu. İnsanı imrendirecek bir kültür birikimi var, kıskanç değil, başkalarıyla paylaşmazsa mutsuzluk duyar. Çok okur, dürüsttür. Doğa dostudur. Bu bağlamda çevre kaygıları yaşar. Toprak, özel ilgi alanıdır. Açar içine bakar. Üstüne büyüteç tutar, gizini çözmeye çalışır. Toprağa düşen bir çekirdek nasıl üç bostan olur, bir bilim adamı yaklaşımıyla düşünür. Taa Hollanda'dan geliştirilmiş sebze tohumu getirttiğini, kendi toprağında denediğini, sonuçlarını Sarıcalar Kooperatifi'nin yayın organı aracılığıyla herkesle paylaştığını hep anımsarım. İnsanlara sunduğu her güzel işin bedeli, içtiği bir bardak demli çayın keyfidir. Gazeteciliğinden başka bir de kooperatifçiliği var Küçükbezirci'nin. O'nu arayanlar gazetede bulamıyorlarsa "Sarıcalar Kooperatifine bakmalılar. Hangi köy ne amaçla kooperatif kurmayı düşünüyorsa en doğru bilgileri o verir. Konusunda yazılmış araştırmasının da olabileceğini düşünüyorum. Sarıcalar Kooperatifi'nin deneyim zenginliğini herkesle paylaşmaya hazırdır.

Konya'da son kırk yılın içinde doğanlar, gazeteci olarak ilk O'nu tanıdılar. Şu an, Konya gazetecilerinin iki duayeni varsa, biri Seyit Küçükbezirci'dir. Bugün de yazılarıyla dergi ve gazetelerin sayfalarında aydınlanmacılığını sürdürüyor.

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.