HURAFE ? BİDAT(1)
12 Şubat 2016, Cuma 08:53
Hurafe: Dinde olmadığı halde, dindenmiş gibi gösterilen, sonradan uydurulmuş, asılsız, gerçekle alâkası bulunmayan batıl inanç, efsane, hikâye, rivayet vb. şeyler.
Genelde: Hz. Muhammed döneminde olmayıp, sonradan türeyen ve dinen zararlı olan şeyler için kullanılır.
Ferit Kam merhuma birisi; “dinimize göre, dünya öküzün boynuzunda dururmuş ne dersin?” deyince şöyle der:
Ne teaccüp ediyorsun buna dünya derler
Duyulan herzelere onda nihayet yoktur
Yerin altında öküz var mı dedi bir meczub
Onu bilmem dedim üstünde fakat pek çoktur
Gerçekten akla ve mantığa en uygun din yüce dinimiz İslâm olduğu halde, onunla ilgili bile ne bid’atler, ne hurafeler uydurulmuş ve özellikle ehl-i ilmin, pozivist düşünce sahibi kişilerin dinle ilgili duygu ve düşünceleri zedelenmiştir.
Bid’at ve hurafeler sadece İslâm Âlemine mahsus bir düşünce anlayış değil, İnsanın olduğu her yerde az veya çok rastlanan bir gerçektir. Hele bugün bütün dünyanın hayran olduğu Avrupa’da eskiden ne garip hurafeler, ne enteresan bit’atle çıkmıştır:
1347 de Cenova limanına yanaşan bir gemiden şehre yayılan farelerin başlattıkları veba salgını o günkü kıta nüfusunun 1/3’ünü öldürmüştür. Bunu cadıların yaptığına inanan Avrupalılar, karanlıkta kedilerin gözleri ışık vurunca parladığı için, cadıların temsilcisi kabul edip kedileri öldürmüşler, fareleri yiyen, avlayan kalmayınca hastalıklı fareler alabildiğine çoğalmış ve milyonlarca insanın ölümüne sebep olmuştur.(1)
Manevi güçleri olduğuna inandıkları birçok rahip ve rahibenin kabir topraklarını, hatta etlerini yiyen Avrupa halkları olmuştur.(2) Günümüzde bile Papa’ların elbiseleri İnternetten veya müzayede salonlarında astronomik paralara satılmaktadır.(3)
Yükselme dönemlerinde ilme, irfana hayran olup, İstanbul’u alır almaz 14 medrese, 15 kütüphane kurduran ve astronom Ali Kuşçu’ya “gel benim memleketimde hizmet et, her adımına bir altın vereyim” diyen Fatih’in medreselerinde bile, kısa bir müddet sonra Astronomi okutmak, Allah’ın işine müdahale kabul edilerek yasaklanmış, ondan sonra devlet ricali bile sihire, büyüye, muskacılığa, üfürükçülüğe rağbet etmiş, saraylarda hususi, kadrolu, itibarlı müneccimler bulundurulmuştur.
Eskiden her yapacakları işleri ilim ve irfan sahibi kişilere soran danışan Sultanlar, son zamanlarda bu şarlatanlara sormaya başlamışlardır.
Sultan lll. Mustafa Ahmet Resmi Efendiyi elçilikle ll. Frederik’e göndermiş ve devletin işlerini yoluna koyabilmek için 3 müneccim istemiştir. ll.Firederik 3 müneccim yerine 3 nasihat yollamış ve şöyle demiştir:
1-Tarihten ve tecrübeden istifade et.
2-Orduyu talim ve terbiyeli bir şekilde devamlı savaşa hazır tut.
3-Hazineyi her daim dolu bulundur.(4)
Osmanlının son dönemlerinde yani cehaletin kol gezdiği dönemlerde, hatta bizim çocukluk yıllarımızda bile o kadar mânâsız ve mantıksız işler yapılırdı ki; şimdi düşündükçe hayret etmemek mümkün değil.
İnsanlar yapacakları her işe, her harekete, her fiile bir kılıf bulur, hurafelere dayandırır, falan gün yola çıkılmaz, iki bayram arasında nikâh kıyılmaz, falan gün temizlik yapılmaz, yeni doğan çocuğa melekler onu sular diye su verilmez, tırnakları hırsız olur diye kesilmez…
Kara kedilerin geçmesinden, baykuşların ötmesinden, köpeklerin havlamasından (ürmesinden) manalar çıkarılır, olmadık senaryolar uydurulur, çocuklar hastalanmasın, nazar değmesin diye gümüş saplı kurt dişi, kaplumbağa yavrusu kabuğu, Hind karıncası boynuzu, yedi delikli mavi boncuk, altın veya gümüşten Maşallah, üzerlik tohumu, çörekotu, yedi dükkân süprüntüsü, çitlenbik dalı, hurma çekirdeği… takılır, ümmüsıbyan duası okunur, ve şöyle dua edilirdi:
“Üzerlik, yüz binerlik, yüz bin ihlâs, sen yetiş ya Hızır İlyas, Altmış yetmiş, dağlara taşlara çıkmış gitmiş, Nazara nazara, nazar edenlerin gözü bozara, Hayırlar fethola, şerler defola, nazar edenler çatım çatım çatlaya”
Tabi bunlar bir çırpıda aklıma gelenler, yapılanların yüzde biri bile değil.(5)
Dipnotlar:
1-Said Alpsoy, “Tarih Kaderi İspat Ederse”, Gelenek Yay. İst. 2007, s. 14.
2-Mustafa Armağan, “Osmanlı İnsanlığın Son Adası”, DA yayınları, İst. 2002, s. 158.
3-Yeni Şafak Gazetesi, 27. 09. 2007.
4-A. Ragıp Akyavaş, “Derken Efendim-1” TDV Yay. Ankara 2007, s. 189.
5-Geniş bilgi için bkz: Ahmet Kemal Üçok, “Görüp İşittiklerim” Okuyan Adam Yay. Ank.
2002, s. 335; “Osmanlıyı İmpatorluk Yapan Şehir”, Mustafa Armağan, Timaş Yay. İst.
2007, s. 250; İskender Pala, “Şairlerin Dilinden”, Kayı Yay. 2004, İst. s.261; Münevver
Ayaşlı, “Geniş Ufuklara ve Yabanci İklimlere Doğru”, Timaş Yay. İst. 2003, s.12; Reşat
Ekrem Koçu, “Yeniçeriler”, Doğan Kitap Yay. İst. 2004, s.305.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.