İki Ayrı Gazeteci Kimliği
04 Mart 2016, Cuma 10:43* DEVLET İÇİN CANINI VERENLER
* DEVELETİNİ VE SIRLARINI SATANLAR
Can Dündar ve Erdem Gül Anayasa Mahkemesinin gerekçesi bilinmeden ‘Kılıflı’ kararıyla serbest bırakılan iki gazeteci.
Hasan Tahsin ise İzmir’de yunana ilk kurşunu atan ve şehit edilen gazeteci…
Gelin bu iki ayrı gazeteci kimliklerini ve ideolojilerini açıklayalım.
HASAN TAHSİN KİMDİR?
Gerçek adı Osman NEVRES (1888-15 Mayıs 1919)dir. İttihat ve terakkicidir. Etnik kökeni Sabetaycılık olarak belirlenir. Aslında Sabetaycılık ayrı bir yazı konusu olması gerekir. Tevrat’da belirtilen Mesih geleceği haberi üzerine Sabetay Sevi’nin kurucusu olduğu bir yapılanma ve Mesih oluşumu. Bunlara DÖNMECİLER’de deniliyor. Çünkü bunların daha doğrusu Mesih olarak bilinen Sabetay SEVİ’nin, zorla Müslümanlığı da söz konusu. Epey bir Yahudi bu şekilde Müslüman olmuştur. Osmanlı’da Sabetaycılık İzmir yöresinde ortaya çıkmıştır.
Hasan Tahsin’in de bu etnik yapıdan olduğu söylenir.
Balkanlarda Osmanlı aleyhine, İngiliz teşkilatı adına çalışan Buxton kardeşlerin bu faaliyetini önlemek için, Bükreş’te Hasan Tahsin, Buxton kardeşlere suikast düzenler. Yakalanır 10 yıl ceza alır. 1916 yılında Almanların balkanlara girmesiyle, 10 yıl mahkumiyeti sekmeden salıveriliyor ve yurda dönüp İzmir’e yerleşiyor.
Verem tedavisi için İsviçre’ye gitmesi söz konusu olunca Osman Nevrez adını Hasan Tahsin olarak değiştiriyor.
İzmir’e Yunanlıların çıkmasını ve işgalini hiç hazmedemiyor. İzmir’e çıkan güya seçkin Yunan Efsan alayına ilk kurşunu sıktı. 2 Yunan askerini öldürdü sonra Yunan askerlerince öldürüldü. İşgale karşı ilk kurşun sıkılmış oldu.
İşin garip tarafı birileri Hasan Tahsin’in bu kahramanlığını hiç hazmedemeyecekti. Sosyalist yazar gazeteci Yalçın KÜÇÜK 2006 yılında yazdığı ‘GİZLİ TARİH’ kitabında Hasan Tahsin’in ilk kurşunu atmadığı falan yazılıdır. Kimilerine göre ilk kurşun Balıkesir’de, kimilerine göre Hatay-Dörtyolda atılmıştır. Ama bilinen bir gerçek Hasan Tahsin’in kahraman bir gazeteci olduğu, halkı işgale karşı ayaklandırdığı ve devleti için canını verdiğidir. Hasan Tahsin aleyhine oluşturulmak istenen kamuoyu ise ‘Meyve veren Ağaç taşlanır’ sözünden ibaret olsa gerek.
CAN DÜNDAR VE ERDEM GÜL…
Bunlarda gazeteci. Cumhuriyet Gazetesinden. Gazetecilikleri Ak Parti ve Recep Tayyip ERDOĞAN düşmanlığı üzerine kurulmuş. Düşmanlarının zor durumda kalması için devletin sırlarını bile satmaktan çekinmezler. ‘Cumhuriyet’ adına bakmaksızın, bir zamanlar can düşmanı oldukları Fetullahçı Zaman gazetesi ile ‘Pişti’ manşet atmaktan çekinmezler. Cumhuriyetin dine ve inananlara bakış açısını iyi biliriz. Zaman gazetesi, tersten okununca ‘NAMAZ’ gazetesi güya dini savunan bir gazete… Dini yaklaşımla devletten büyük yardım gören FETO’cu Cemaat devleti ele geçirip, din cahili Fetullah GÜLEN’i başa getirmeye kalkınca işler değişti. Bu Fetullahçı cemaatin saf alt tabakası ibadetle, orta tabakası ticaretle, üst tabakası da ihanetle uğraşıyorlardı. İşte Cumhuriyet gazetesi bu gurupla iş birliği yaptı.
Suriye’deki karışıklıkta, Suriye’deki Bayır-Bucak Türkmenlerinin kendilerini koruması için MİT tarafından yapılan silah yardımını ifşa etmekle kalmayıp silah TIR’larının durdurulması bunların menfaat karşılığı Can Dündar ve Erdem Gül tarafından Cumhuriyet Gazetesinde yayınlanması. FETÖ’cülerin servisiyle iş gören bu gazeteciler Türkiye Cumhuriyeti Devletini güç durumda bırakmak için MİT TIR’larının yardım malzemesi değil, silah taşıdığını ve bu silahların devlet eliyle DAİŞ’e gittiğini yalan haber olarak yazacak kadar vicdansızlardı.
Can Dündar ve Erdem Gül devletin gizli sırlarını menfaat karşılığı satmaktan çekinmediler. Can Dündar’ın satamadığı evi fahiş fiyatla 4 avukat tarafından satın alındı. Bu avukatlarında MİT TIR’ları ifşasında parmakları vardı.
Can Dündar ve Erdem Gül tutuklanınca ağlamaya başladılar. Bunların en büyük savunucuları Ahmet Hakan’dı. Zira Can Dündar’da Ahmet Hakan gibi kaçak et pardon kaçak kadın kullanırken görüntülenmiş, boğazda esmer güzeli ile öpüşürken resimleri cemaat tarafından çekilip şantaj aracı olarak kullanılmıştı. Cemaat Can Dündar’ın 1572 telefon görüşmesini de dinleyip onu iyice köşeye sıkıştırmıştı. Can Dündar ve Erdem Gül’e de devletin sırlarını servis etmek kalmıştı.
HDP, CHP ve gazeteci geçinenleri Can Dündar ve Erdem Gül’ü savunması bile bunların suç ispatı için yeterli delillerdi. Zira bunlar şimdiye kadar hep yanlış, yalan ve devlet aleyhine haberlerle gündeme geldiler.
Türkiye’de Ahmet HAKAN’ın bile gazeteci ve televizyoncu olduğunu düşünürseniz vay halimize.
Bekri Mustafa bir cenazenin yanından geçerken cemaat hoca olmadığını ve Bekri Mustafa’nın cenaze namazını kıldırması için ısrar eder. Bekri Mustafa’da çaresiz Cenaze namazını kıldırır. Sonra meftanın kulağına eğilip bir şeyler söyler. Cemaat merak edip, ne dediğini sorar. ‘Meftaya dedim ki; öbür dünyadan, bu dünyayı soracak olurlarsa Bekri Mustafa İmam olmuş deyin. Bu dünyanın halini anlarlar”
Devletini satan gazetecilerin olduğunu söylersek, öbür dünyadakilerde bu dünyanın halini ve yavşak gazetecileri anlarlar.
Can Dündar ve Erdem Gül hapse girince ilk müracaatları adına çalıştıkları AB ve ABD oldu. Onlar için Türkiye Cumhuriyeti aleyhine her şey, her kimse çok muteberdir. Hemen AB ve ABD iki gazeteciyi kurtarmak için seferber oldular. ABD’lı Biden başrolleri oynadı. Tabii Türkiye’nin ihanet guruplarını da bu ortak yapıya dahil oldular. Kurtuluş savaşı sırasında da ülkeyi ABD’ye teslim edecek, yazarlar ve gazeteciler vardı. Bunlara ‘Manda’cılar diyorduk. Vatanı satamadılar. Bu günkü dış destekli ‘Entel Mandacılar’ da vatanı satamayacaklar. Vatının sırlarını sattılar. Ama vatanı satamayacaklar. Ancak kendilerini satabileceklerdir.
Bir Hasan Tahsin’e bakın birde bugünkülere. Hasan Tahsin devleti için canını verirken, bu günküler devletini satıyorlar. Vicdanınızla ve gözlerinizle iyi bakın, iyi görün, iyi okuyun. Esen Kalın…
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.