KAYSERİLİ ALİ ONBAŞI (3)
13 Temmuz 2016, Çarşamba 08:46(geçen yazıdan devamla-konunun daha iyi anlaşılabilmesi devam eden yazıda,ancak konunun bütününe bakmakla daha net bir şekilde anlaşılabilir.yusuf erdoğan)-Terörle mücadele sırasında hayatını kaybeden ve bizim toplumumuzun şehit olarak kabul ettiği, bizim de öyle kabul ettiğimiz insanlarımıza yakınlarına nasıl sahip çıkabiliriz onlara ne imkânlar verebiliriz bunu düşünüyoruz.Bir ülke düşünün iki askeri var birisi gayrimüslim birisi Müslüman. Terörle mücadele ederken Müslüman olan askerin yakınlarına şu hakları veriyorum, öbürüne senin dinin başka ben sana bu hakları vermiyorum demeyi İslam da, adalet de, vicdan da onaylamaz.-Yasa çıktıktan sonra bunlarla ilgili değerlendirmeler yapılacak. Eğer terör saldırıları sırasında hayatını kaybetmişse buna bir yetkili yapı karar verecek. Konut edinme hakkı, işe girme hakkı gibi hakların çerçevesini çiziyoruz. Terörden mağdur olanların ailelerine sahip çıkmak bizim görevimiz.” Deniliyor…(yukarıdaki bu değerlendirmeler geçen ki yazıdan devamla sivil şehitlik konusunda resmi yetkililerin yaptıkları açıklamalardır..yusuf erdoğan)
Bu açıklamalara değinmeden önce sizlerle 16 Nisan 1979 tarihinde TİME dergisinin kapak konusu yaptığı İslam- Uyanış başlığı altındaki makalede şu değerlendirmelerde bulunuluyor: “ İslam sadece Cuma günü camiye gitme dini değildir. O bir doğruluk manzumesidir, bir hukuk nizamıdır ve herkesi kucaklayan bir hayat tarzıdır.” Böyle diyor dergi editörleri. Demek ki anlamışlar artık, İslam’ın ne demek olduğunu. Günlük hayatımızda kullandığımız, inşallah, elhamdülillah, bismillah, maşallah, kelimeleri ile bir Müslüman, Hıristiyanların Hıristiyanlığa bağlılığından daha fazla İslama Müslümanlığa bağlıdır.
Ben yukarıda hükümet yetkilisinin açıklamaları içerisinde yer alan siyasi parti temsilcilerine ait atfettiği açıklamalara yer vermek istemiyorum. Çünkü her şeye partizan tutum ve yaklaşım sergileyerek oluşturulan bakış açısında muhakkak surette bir nefsanî istek, particilik, hizipçilik gibi değerlendirmelerin içerinde yer alan enaniyet belirtilerine rastlanır. Bu durum ve bakış açısı sağlıklı değerlendirme yapılmasını engeller ya da bulandırır/hatta sulandırır…
O’ açıklamalarda benim dikkatimi çeken cümle:” İslam eşit davranmayı emreder” derken esas kastedilen veya yükleme yapılan mana nedir? Bunun açıklanması gerekirdi. Darülislam olan bir beldede eğer zimmîler yaşıyorsa ve Medine sözleşmesi benzeri bir belge imzalanıp aynı çatı altında kalmayı kabullenmişlerse yapılacak olan bu bağlılıktan doğan haklarını kullanmaktır. İnanca ve hayat tarzına karışma yok. Aralarında bir sorun çıktığında önce kendi örf ve adetlerine göre, ikna olmamışlarsa ve dilerlerse İslam hukukuna göre adalet alırlar. Ancak aynı çatı altında yaşamaları onlara Kuzman örneğinde olduğu gibi aynı payeyi alacak şeklinde düşünülemez. Allah katında geçerli olan din: İSLAM olduğuna göre,bir müslümana atfedilen bir makam,Müslüman olmayana verilemez. Çünkü O’ makamı TEVHİD esası inancına bağlı Allahı bir ve tek olarak kabul eden ve Müslüman olarak, mümin olarak sıfatları belirtilen Yüce Rabbimiz belirtmiş ve vermiştir. Günümüz Türkiyesin de uygulanan kanunlar İslam hukukuna göre olmayıp, Batının Laik yapısına uyan ve demokrasi olarak nitelenen yönetim tarzından hareketle, insan aklına dayalı kanunlar vazedilmiştir. Yani Laik bir yapılanma modeli vardır. Bu çatı içerisinde yaşayan bir Müslüman ise: Hangi sistemde yaşarsa yaşasın benim değerlendirmelerime göre: İslam’ın her yerde ölçüleri, kıstasları, nassları bellidir. Müslüman’ım diyen her hareket noktasında bu kurallar çerçevesinde inandığı değerler doğrultusunda hayatını tanzim eder. Cephede ise, cephe de bu duygu içerisindedir. Barışta ise yine kendisi için her an cihad ruhu içerisinde olması gerektiğini bilir. Öyleyse Laik bir Ülkede kahır ekserisi Müslüman olan bir ahalinin kullandığı şehitlik makamını, Ekber Şahın kendi ülkesinde yapmaya çalıştığı gibi bir uygulamaya yön vermeye kalkışırsanız, o zaman karşınıza İmam Rabbaniler çıkacaktır. Çünkü bu makamı Yüce Allah(c.c.) Müslümanlara kendisi veriyor. Siz sadece şunu yapabilirsiniz. Madem bu ülkenin inanç da ayrı fakat birlikteliği bu topraklarda vatandaş olarak sürdürmeyi yeğleyen kişileri var.5233 sayılı terörle mücadele esasları doğrultusunda bir şeyler vermek istiyorsanız, o zaman hayatlarını kaybeden gayri Müslim olanları da devlet olarak, koruyun gözetin.mağdur etmeyin.Parasal yönden destekleyin.Ortada bırakmayın.Çünkü O’da insandır.Geride kalan aileside. Ama lütfen Müslüman’a has, ona verilen bir kavramı sulandırmayın. Time Dergisi Müslümanın kim olduğunu anladı da, siz hala neden anlamak istemiyorsunuz? Sorduğunuz Hocaların içerisinde acaba Hindi kesmeye cevaz veren zatı muhteremde var mı? Bilinen o’dur ki hala uğraşı olarak islamı kendi fikirlerince reforme etmeye çalışanlar günümüzde yüklendikleri misyonu sürdürmek de kararlı görünüyorlar. Bunların işi gücü bu. Hadi anladık batı sırf kin ve nefretinden dolayı bu haçlı ruhu mücadelesini sürdürüyor da ya bizimkilere ne demeli? Neden onların oyuna geliniyor. Kime yaranmak isteniliyor. Batının uyguladığı ve sulandırmak için tüm iletişim araçlarını, görsel ve yazılı basını kullandığı, kültürel yönden bizi baskı ve kontrol altına aldığı, adeta ruhumuza ve kanımıza işlettiği değerlerini, bizimmiş gibi içselleştirerek bize reçete sunmaya çalışanlar bunda da hayal kırıklığı yaşayacaklardır. Çünkü bizim mayamız da İslam İnancı vardır. O mayanın tutması bizim kendimize bağlıdır. Bizi bizi değiştirdiğimizde Cenabı Allah’ın yardımına mazhar olacağız. Bize bu şuur lazım. Neye layıksak onunla oluruz.(devam edecek)
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.