MERHAMET
11 Temmuz 2016, Pazartesi 08:35Evrensel bir değer olan merhamet, tüm varlıkları kuşatan ve kaynağını yaratıcımız Yüce Allah’tan alan ulvi bir değerdir.
Kâinatın sahibi olan Cenâb-ı Hakk, yarattığı tüm varlıkların yalnızca var olmalarını değil, üstelik onları yalnız ve çaresiz de bırakmamış, devam ve kemâllerini de murad etmiştir. Bundan dolayıdır ki, “Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatmıştır.”(1) Yüce Allah kendisini merhamet sahibi olarak nitelemiştir.(2)
Yüce Mevlâ’mız Kur’an-ı Kerim’de sık sık merhametli ve affedici olduğunu ve “Merhamet edenlerin en merhametlisi”(3) olduğunu, hatta merhametinin her şeyi kuşattığını haber verirken, Allah Rasûlü (s.a.v.) de şöyle buyurur:
“Cenâb-ı Hak rahmetini yüz parçaya ayırdı; bunun doksan dokuzunu kendi katında tuttu, bir cüz’ünü de yeryüzüne indirdi. İşte bu bir cüz rahmet sebebiyle yaratıklar birbirine merhamet ederler. Hatta anne atın, süt emzirirken yavrusuna zarar vermemek için ayağını yukarı kaldırması bile, bu yüzde birlik rahmetin eseridir.”(4) Bir diğer hadislerinde;
“–Nefsim kudret elinde bulunan Allah’a yemîn ederim ki, birbirinize merhamet etmediğiniz müddetçe cennete giremezsiniz” diye buyuran Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), bir gün yolda giderken bazı insanlara rastlamıştı. Bunlar, binek hayvanlarının üzerinde oldukları hâlde durmuş muhabbet ediyorlardı. Onlara şöyle buyurdu:
“–Hayvanlarınıza, onları yormadan güzelce binin ve kullanmadığınız zaman da bırakıp güzelce istirahat ettirin! Onları yollardaki ve sokaklardaki konuşmalarınız için kürsü edinmeyin (sırtlarında durarak muhabbet etmeyin)! Nice binilen hayvan vardır ki sırtına binenden daha hayırlıdır ve Allah Tebâreke ve Teâlâ’yı ondan daha çok zikretmektedir.”(5)
Bâyezid-i Bistâmî Hazretleri, bir defasında Mekke’den gelirken Hemedan’a uğramıştı. Oradan çörek otu satın aldı. Memleketi Bistam’a vardığında, aldığı çörek otunun içinde birkaç karınca gördü.
“–Bu karıncaları yerlerinden ayırmışım” diyerek kalktı ve onları tekrar Hemedan’a götürüp aldığı yere bıraktı.(6)
Mevlânâ Hazretleri de birgün talebesine bol miktarda yiyecek almasını ricâ etmişti. Talebesi yiyecekleri alıp Hz. Mevlânâ’ya getirdi. Üstad tek bir kelime dahî söylemeden onları aldı, bir peşkirle üzerlerini örttü ve yürüdü. Bu farklı durumu merak eden talebesi onu uzaktan takip ediyordu. Hz. Mevlânâ bir harâbeye girdi. Orada yeni yavrulamış bir köpek vardı. Üstad, bütün erzakı bu dişi köpeğin önüne bıraktı. Talebesi bu engin şefkat ve merhamet karşısında donakaldı. Talebesini farkeden Mevlânâ Hazretleri ona şöyle dedi:
“–Bu zavallı hayvan yedi gündür hiçbir şey yemedi. Yavruları sebebiyle buradan uzaklaşamıyordu. Allah, onun iniltilerini benim kulağıma duyurdu ve çektiği acıları dindirmemi bana emretti.”(7)
Enes (r.a.) şöyle der:
“Âilesine ve çocuklarına, Rasûlullah(s.a.v.) Efendimiz’den daha merhametli olan başka bir kimse görmedim.”(8)
Hazreti Musa (a.s.):
— Ya Rabbi! Bana Cennetteki komşumu bildir, diye ilticada bulunmuştu.
Hak Teâlâ Musa Aleyhisselâma:
— Falan yere git! Senin komşun falan yerdeki kasaptır, diye talimatta bulundu.
Hazreti Musa (a.s.) tarif edilen yere gitti, kasabı buldu ve evine misafir oldu.
Kasap akşam eve gelirken yanında bir miktar et getirmişti. Eve geldikleri zaman misafirden izin istedi ve onları pişirdi, bir zembil içinde tavanda asılı olan annesini indirdi, altını kuruladı ve eti parçalara bölerek onun ağzına vermeye başladı. Musa Aleyhisselâm Cennet komşusunun kim olduğunu öğrenmeye başlamıştı, sinek vızıltısı gibi bir sesin geldiğini farkedip:
— Ne diyor? diye sordu. Kasap annesini yerine astıktan sonra misafire: — Bu benim annemdir. Ben bunu senelerden beri bu şekilde yedirir, içirir ve bütün ihtiyaçlarını temin ederim. O da bana her zaman: ‘’Oğlum Allah seni Cennette Musa (a.s.)’ya komşu eylesin’’, diye duâ eder, dedi.
O zamana kadar kendisinin kim olduğunu gizleyen Musa Peygamber, kendisinin Musa (a.s.) olduğunu söyledi ve Cennet komşusunu müjdeledi.
Cenâb-ı Hak, bizleri dâimâ Peygamber Efendimiz’i tebessüm ettirecek güzel hâllerle hâllendirsin. Bütün mahlûkâta karşı şefkat ve merhameti gönüllerimizin bitmez tükenmez hazinesi eylesin… Âmîn…
Gönülden Muhabbetlerimle.
Dipnotlar:
1-A’raf, 156.
2-Bakara, 64.
3-A‘râf, 151.
4-Buhârî, Edeb, 19, Müslim, Tevbe, 17.
5-Ahmed, III, 439.
6-Feridüddin Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, I, 176.
7-Eva de Vitray-Meyerovitch, İslâm’ın Güleryüzü, s. 91-92.
8-Müslim, Fedâil, 63.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.