Müslümanlarla Temastan Sonra Gayri Müslimlerde Temizlik (3)
12 Temmuz 2019, Cuma 08:49Henry Charles Lea, “İspanya Müslümanları” isimli eserinde, Hıristiyanların Endülüs’ü Müslümanlardan almalarından sonra, aradaki medeniyet farkından dolayı birçok fabrikayı, tezgâhı, makineyi yıllarca çalıştıramadıklarını, ziraat ve sulama inceliklerini bilmedikleri ve Müslümanların ulaştığı verimliliğin üçte birine ulaşamadıkları için, birçok müessesede Morisko dedikleri, sürgünden ve soykırımdan kurtulabilen çok az sayıdaki Müslümanlardan faydalandıklarını ve İspanyollar arasında “Mientras mas Moros, mas ganancia- Daha fazla Mağribî, daha fazla kâr” sözünün darbımesel olduğunu kaydeder.(1)
Ortaçağ’da Müslümanların yaşayışları üzerine yapılan bir araştırmada, İslâm dünyası kimya sanayii anlatılırken şöyle yazılıyor: “Sabuncular loncası, en önemli loncalardan biriydi. Çünkü ortaçağ Müslümanları her gün yıkanırlardı ve çamaşırları da sarıkları da her zaman bembeyazdı. Bu bakımdan onlar o çağın diğer ülke insanlarından ayrılırlardı. İspanya’da Engizisyon Mahkemeleri, Müslüman İspanyollarla, Hıristiyan İspanyolları temizliklerine bakarak ayırt ediyordu.”(2)
Sultan V. Mehmet döneminde İngiliz elçisinin katibi olarak gelen ve Osmanlı diyarındaki temizlik, hijyen ve sıhhatli insanları gören ve eser yazan Ricaut, bu bağnaz papazlar için şöyle der: “Tanrıya dua etmekten başka bir şey bilmeyen rahipler o kadar cahildirler ki…”(3)
Avrupalılar mendil kullanmayı Türklerden öğrenmişlerdir.(4) Meşhur Evliya Çelebimiz 1665 yılında Almanya’ya giden bir elçilik heyetinin içinde bulunmuş ve Almanların mendil kullanmadıklarını, ağızlarını ve burunlarını elbiselerinin kollarına sildiklerini görmüş ve çok garibine gitmiş, o tatlı üslubu ile tenkit etmiştir.(5)
Biz mendili Avrupalılardan iki asır önce kullanmaya başlamışız. Hatta şarkısını bile yapmışız, Üsküdar’dan gider iken kâtibinin önünde mendil düşüren o Osmanlı dilberinin kullandığı mendilin bir adı da yağlıktır. “Yar bana yollamış işlemeli yağlık” gibi beyitlerde bununda türküleri vardır. O devirde bu temizlik malzemesine “Dest-mal” de denirmiş.(6)
Avrupa’da hastanelerde bile bezleri kaynatarak mikroplarını öldürüp kullanma âdeti ancak 1875’li yıllarda Joseph Lister tarafından başlatılmıştır.(7)
Aynı tarihlerde Osmanlı diyarının her tarafı tarihi ve estetik değeri de olan hamamlarla bezenmiştir. Osmanlı savaş ve barış yoluyla aldığı memleketlere ilk yaptığı sosyal mekânlar hamamlar olmuştur. Camilerden bile öncelik tanımışlardır, çünkü camilere temiz gidilir, Allah’ın huzuruna temiz durulur. Osmanlı ordusu sefere giderken bile temizlik ihmal edilmez, eğer seferler soğuk günlere tesadüf ederse, yine de 3 cm. kalınlığında, soğuk geçirmeyen keçe(8) banyolar ve duşlar sayesinde illa ki temizlik yapılırmış.(9) Ordu yola çıkmadan önce bu hamam görevlileri önden giderler, ordunun mola vereceği yerlere bu keçe çadırları (duşları) kurarlar, sularını temin ederler ve asker gelince hepsi temizliğini yaparmış. Böylece hem sıhhî açıdan elzem olan temizlik yapılmış, hem de genç askerlerden hamamcı olanlar temizlenmiş, cünüp olarak durmaları veya savaşa girmeleri önlenirmiş.(10)
İsmail Hâmi Dânişmend’in naklettiğine göre, Fairfax Dovney, Osmanlı askerî hıfzıssıhhasını şöyle anlatır: “Kanuni’nin bulunduğu yerde, intizam ve mükemmeliyeti bakımından eski Romalıların “Casta”larını andıran muhteşem Türk ordugâhlarından biri adeta yerden fışkırır gibi yükseliverirdi. Türklerin kurduğu bu çadırdan şehirler, Hıristiyan keşif kollarının veba ufunetlerine ve salgın hastalıklara sebep olan yaygın pislikleri içinde askerlerin sarhoşluk, kavga ve kumarla vakit geçirdikleri açık ordugâhlarından keşfe çıktıkça içlerini çekerek seyrettikleri şeylerdi. Türk ordugâhlarına hâkim olan sağlık koruma ile nizam ve intizam, yirminci yüzyılın örnek kuruluş ve teşekküllerinden hiçbir şekilde aşağı değildi. Ortalığı sessizlik içinde ve mütemadi bir uyanıklık altında tutan en sıkı bir inzibat göze çarpardı.”(11)
1717-18 yıllarında İstanbul'da İngiliz Elçiliği yapan Edvard Wortley Montagu'nun eşi Mari Montagu, “Türkiye Mektupları” diye çok meşhur eserinde şöyle diyor: “Merakımı gidermek için Türk kıyafetine girip çarşıya gittim. Ama Yeniçerileri görünce içim rahat etmedi. Sanki üzerimde İngiliz elbiseleri varmış gibi (hissettim), dokunmadılar bana yol verdiler. Bunlar kadınlara el sürmeye cesaret edemiyorlar. Çarşının üzeri kubbeli, içi gayet temiz ve boyu da yarım mil kadar. Londra’daki yeni Borsa gibi çok kıymetli ve çeşitli eşyanın teşhir edildiği ve satıldığı üç yüz altmış dükkân var. Dükkânlar yeni boyanmış gibi pırıl pırıl parlıyor. Çarşının kaldırımları Londra’dakinden çok çok daha temiz. İşi olmayanlar buraya kahve veya şerbet içmeye, gezmeye geliyorlar burada da bizim tiyatrolarda olduğu gibi bağırıyorlar…”(12)
Dipnotlar:
1-Henry Charles Lea, “İspanya Müslümanları”, İnkılâp Yay. Tercüme
Abdullah Davudoğlu, İst. 2006, s. 67.
2-Ziya Demirel-Avni Arslan, “Tarihten İlginç Hikaye ve Anekdotlar”,
Akçağ Yay. Ank. 2010, s. 184.
3-Türklerin Siyasi Düsturları” Tercüman 1001 Temel Eser, Bas. Haz. M.
Reşat Uzmen, s. 324.
4-İsmail Hâmi Dânişmend, a. g. e. c, 1. s. 263.
5-Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Tarihi”, Ötüken Yayınevi, İst.
1971. c. 5, s. 389.
6-İskender Pala, “Perîşan Güzeller”, Kapı Yay. İst. 2004, s. 56.
7-R.Şükrü Apuhan, “Hedefe Yürürken”, Timaş Yay. 1987, s. 23.
8-Keçe bir Türk icadıdır ve Batıya Türklerden geçmiştir. Tar. Hak. 1/265.
9-Yılmaz Öztuna, Tarih Sohbetleri, Ötüken Yay. İst. 1988, s. 142.
10-İbrahim Refik, “Tarih Şuuruna Doğru 3”, Albatros Yay. İst. 2001, s. 179.
11-İsmail Hâmi dânişmend, a. g. e. c. 1, s. 358.
12-Lady Montagu, “Türkiye Mektupları”, Tercüman 1001 Temel Eser, s. 84.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.