MÜSLÜMAN/SÜSLÜMAN
06 Nisan 2022, Çarşamba 07:37Cennet denen bir yer var inancımızda, bir de cehennem, inanan insanların düşüncesinde. Ama bu cenneti hak edecek davranışlar, maalesef hayatımızın hiçbir yerinde yer etmiyor. Yaptıklarımızın hepsi cehennemin duvarlarını oluşturan süslü taşlar. “Müslümanım elhamdülillah” demekle bunu hak edeceğinizi düşünüyorsanız, çok yanılıyorsunuz. Namaz kılarız ama kul hakkı yemek bizde, tevazu deriz ama gösteriş, gurur ve kibir bizde, doğruluk deriz ama yalan bizde, tüyü bitmemiş yetimin hakkı deriz ama kamu malını har vurup harman savurmak, çıkarlarımıza kullanmak bizde. Domuz eti haramdır, domuz eti yemeyiz ama gıybet bizde. Elhamdülillah bankaya yatan para faize gider deriz ama finans kurumlarına yatırarak faizi kar payı haline getirdiğimizi zannetmek bizde. Elhasılı Müslümanız deriz ama süslüman olarak yaşayıp haramı helalleştirmeye çalışmayı da elden bırakmayız. Bunlar, kulun Allah ile kendi arasında olan, kendini lanetlenmiş şeytana ortak edip, aldandığı şeyler. Peki sosyal hayatımız nasıl?
Dilinde Müslüman olan ama dışı süslüman olanlar, dün cebinde metelik yokken, bugün parayı kazanmaya başlayınca hazmedemediler, ne oldum delisi olup her şeyi hak ettiğini zannederek dünyevileştiler, diğer mahallelerle yarışa girdiler, işte o zaman da gerçek inançları ve gerçek yüzleri ortaya çıktı.
Uygarlık konusunda Avrupa’yı konuşurken, “medeniyeti bizden öğrendiler, bizde hamamlar varken onlar yılda bir kere yıkanırlardı, tuvaletleri bile yoktu, pisliklerini sokağa atarlardı” diye ahkâm kesmeye başlarız. Peki, şimdi durum ne? Mukaddes mekânlarımızın yanındaki umumi helaların durumuna bir bakın. Nereden nereye geldiğinizi göreceksiniz.
Neleri ne zaman kaybettik de, biz ne zaman bu hale geldik?
İnanç sistemimizi, tarihi kültürümüzü ve günceli saçma sapan sözlerle bilmişlik taslayarak yorumlamaya, saldırmaya başladık. İyice kafayı kırmışız. Daha geçen hafta bir yerde kafayı kırmış, bilmem ne okumaları yaptığını, ne kadar derinlere indiğini söyleyen biriyle karşılaştım. Adam diyor ki, “Osmanlı da duraklama ve gerileme devri, Kanuni Sultan Süleyman’la başladı.” Üstelik “yanında Piri Mehmet Paşa gibi devrin en büyük âlimi varken” diyor. Bu tezine sebepse çok şaşırtıcı. Neymiş efendim, Kanuni döneminde akıl bırakılmış, aklın yerine hadise yönelinmiş. “Aklın kullanmadığı, akılsızlık yapıldığı ne gibi şeyler oldu?” diye sorunca “hadis önceliğe alınmış, daha ne olsun?” diye karşılık vermeyi yeğledi. Amaç şu; sivrilmek, bildiğini zannetmek ve İslami değerlere savaş açarak karşı mahalleye şirin görünmek. İşte kaybettiklerimiz hep bu karşı mahalleye hoş görünmek ve bildiğini zannetmekle başladı.
Biz bu hale gelmişken kendimizi neden bu kadar önemsiyoruz?
Biz asil bir milletiz, inancımızla, yüzyıllık devlet ve sosyal yapı geleneğimizle. Bu cümle, şovenist duygularınızı rahatlattı değil mi? “Bir Selçuklu, bir Osmanlı geleneğinden geliyoruz, ırk, renk ayırımı yapmadan, adaletle, rengi, ırkı ne olursa olsun kardeşlik bilincine sahibiz, yedi cihana hükmettik, medeniyet götürdük” dersiniz. El hak hepsi de doğrudur, ama Osmanlı medeniyetinin birleştiriciliğini sağlayan insan çeşitliliğini görmezden gelir, ülkeye gelen mültecileri yok sayar ve insan yerine koymazsınız. O kadar kasmayın kendinizi. Şimdi, o dönemlerde olduğu gibi erdemli, tarihi kültürüne ve insani değerlere sahip bir millet değiliz artık. Varmış o değerler bir zamanlar, ama o var olanları kaybetmişiz. Ben bunu söyledim diye bile şimdi içinizden bana karşı ne hakaretler, ne küfürler ediyor, ne günahlara giriyorsunuzdur, Allah bilir. Ne derseniz deyin kızmam, o sizin amel defteriniz, istediğiniz gibi doldurmakta serbestsiniz.
Aile hayatını kaybettik. Aile içerisindeki birlik beraberliği, tasarrufu kaybettik, süslüman olarak israfa yöneldik. Aile içerisinde yok olan birlik ve beraberlik, israftan kaçınma ve tasarruf yoksunluğu, topluma da yansıdı. Çekememezlikler, hasedler, onda var da bende niye yok düşüncesiyle kıskançlıklar. Hayat standartı yükselince, bırakın aile dışı yarışı ev içinde bile yarış başladı. Toplumu anladım da bu kıskançlığın aile içerisinde olmasını inanın çok yadırgadım. En basit örneğini vermek gerekirse, daha birkaç gün önce bir arkadaşımın anlattığı garip bir aile yapısını anlatayım. Evin beyi kendine özel pahalı bir şey almış. Bunu duyan evin hanımı kızına dönerek “yarın bizde çıkalım babanın ödediği para kadar kendimize alış veriş yapalım” demiş. Gitmişler, ihtiyaçları olmadığı halde kendilerini baştan aşağı süslemişler.
Ne buyuruyor Cenab-ı Hakk, “emrolunduğunuz gibi dosdoğru olun.” Ama biz ne emrolunduğumuz gibi dosdoğru olduk, ne de Mevlana’ya atfedilen sözde ki “ne olduğumuz gibi göründük, ne de göründüğümüz gibi olduk”
Allah bizleri affetsin, kimseyi sonradan görme yapmasın ve doğru yoldan ayırmasın.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.