Şeytanın Katili EDEPTİR. (Hz. Mevlana)
18 Ağustos 2020, Salı 08:53Evet insan edepli olursa içinde ki şeytanı öldürür.
Edep bir kelimedir ama kapsadığı alan dünyadır.
Virüsle yaşanan bu günlerde edebin önemi bir kere daha ortaya çıktı.
Edebi olmayana, EDEPSİZ dediğimiz de bu kelime de çok şeyi kapsar.
Maske takmayana, sosyal mesafeye uymayana, özellikle el hijyenine uymayana ne denir?
Şu düğünlerin haline bakın, asker uğurlamalarının haline bakın. Adamların haberi yok mu? Olmaz olur mu? söylenenlere uymuyorlar.
Günahsız birine virüs bulaştıranlara benim ifadem, KATİLSİNİZ…
Akla hayale gelmeyen şeyler oluyor.
Ordu’nun Saraycık mahallesinde, düğün için İstanbul’dan gelen birinin makyaj malzemesini ortak kullanan 35 kişiye virüs bulaşmış.
Ya söyleyecek söz bulamıyorum. Türkiye’nin çoğu yerinde olduğu gibi maalesef EDEP konusun da Konya’da sınıfta kaldı. Kurallara uymayan edepsizler yüzünden Konya çok değerli şahsiyetlerini kaybetti. Yazık değil mi? bu insanlar göz göre göre ölüme gittiler.
Ben camilere de dikkat çekiyorum. Camileri pek gündeme getirmeyiz sanki inancımıza bir şey olacakmış gibi. Ama önemli toplanılan yerler içindedir. Bir kardeşime sordum. Cumayı nerede kıldın diye. Sultan Selim Camiinde kıldım dedi. Seccadeni götürdün mü dedim. Hayır, caminin seccadesi üzerinde kıldım dedi. Bu kardeşimin ablası o günlerde hastanede virüs tedavisi görüyordu. Ne diyebilirim…
Ben yazmaktan bıktım. Ama onlar kurallara uymayıp, cinayet işlemekten bıkmadılar.
Bütün kuralsızlıkları yapıp, sonra alnınızı secdeye koyup, Allah’ın huzuruna çıkıyorsunuz. Yani kul hakkı yiyorsunuz, haram yiyorsunuz, her türlü pisliği yapıyorsunuz, sonra alnınızı secdeye koyuyorsunuz. Size söylenecek hiçbir şey yok…
Yetkililere ne demeli? Devlet otoritesini ortaya koyamıyor. Virüsle LÜTFEN diyerek mücadele edemezsiniz. Artık Sağlık Bakanımız da kameralar karşısına geçmiyor. Twit atıyor o kadar. Herhalde oda bu işi ciddiye almak istedi, alamadı. Bu normalleşme bize hiç yaramadı.
SAĞLIK PERSONELİ BIKTI…
Her gün virüs kapıp, ölüm tehlikesi yaşama korkusu olan sağlık personeli artık bıktı. Ne uykuları var, ne aile düzenleri kaldı. Evlatlarını bile sevemiyorlar.
Bu sağlık personelinden bizim için dünya kadar insan canını verdi.
Ya bunlar kurallar uymayıp, virüsü yayıp hastaneye geliyorlar, bizi sıkıntıya sokuyorlar bıktık artık derlerse haklılar.
Ha bu personelden de yolunu bulan rapor alıyor. Ama insanoğlu insan olanlar, virüs bulaşıp iyileştikten sonra görevlerinin başına dönüyorlar.
Ama özetleyecek olursak Sağlık Personeli heyecanını kaybetti, daha doğrusu bıktı. Haklılar.
Yine tekrar edeyim. Maske takacaksınız, sosyal mesafeyi koruyup, hijyen kurallarına uyacaksınız. Kalabalıktan, kapalı alan olan havasız yerlerden uzak duracaksınız ve virüs bitecek. O kadar. Sağlık Personeli de bir OHH çekecek. Mesele bu…
17 AĞUSTOS 1999 DEPREMİ…
Türkiye inanılmaz bir acı yaşadı. On binlerce kişiyi enkaz altında ŞEHİT verdik. Allah kimseye böyle acılar yaşatmasın.
Televizyona bir hanım çıktı deprem mağduru. Eşimi ve iki kızımı kaybettim diyor. Ne büyük acı. Aradan tam 21 yıl geçmiş. Acı ilk günkü gibi taze, göz yaşı ilk günkü gibi sel olup akıyor.
Peki devlet olarak, vatandaş olarak yeterli dersleri çıkarabildik mi? koskoca bir hayır.
Kocaeli’nde birbirinden ayrılmış çok katlı binalar var. Dairelerin içi meyilli. Su koyduğunuz bardakta bu durumu görebilirsiniz. Futbol topunu bıraktığınızda meyile doğru akıp gidiyor.
Bir ufak depremde bu binalar yıkılacak. Yine can kaybı, yine hüsran.
Devletin asli görevi vatandaşının can ve malını korumaktır.
Gelelim İstanbul’a. 16 milyondan fazla insanın yaşadığı, bu ilde ilk yapılacak iş vatandaşları depreme dayanıklı konutlara yerleştirebilmektir. Eğer deprem olurda bu insanlar yok olursa, devlet vebal altındadır. Kanal İstanbul’u yıllarca erteleyebilirsiniz ama kentsel dönüşümü erteleyemezsiniz. Çok projeden vazgeçip erteleyebilirsiniz ama insan canının söz konusu olduğu şeyleri erteleyemezsiniz.
Devlet yetkilileri, seneye 17 Ağustos 1999 depreminin 22. Yılında anma törenleri yapacaklar, sonra 23, 24, … yıllar.
Artık biz depreme hazırız diyebilecek, il yetkililerini, devlet yetkililerini duymak isteriz.
Rabbim bizleri böyle büyük afetlerden muhafaza eylesin.
HÜSEYİN PEKYATIRMACI AĞABEYİMİZİ KAYBETTİK…
Sebep? Yine Kovid-19 dediler.
Kapu Camii civarında esnaf ve Kapu Camii müdavimlerindendi. Vakit namazlarına Kapu Camiine erken geldiğiniz zaman, sol tarafta bir sütuna sırtını dayamış, rahatsız olan ayaklarını uzatmış, Kur’an okurken görürdünüz onu.
Rahmetli Hüseyin PEKYATIRMACI ile Parsanalı Mustafa Efendinin belgeselini yaparken tanıştım.
Rahmetli Parsanalı Mustafa Efendi Hüseyin abinin dükkanını yoğun kullanıyor. Yemekleri bu dükkanda yiyor. Kendisine hediye edilen kıyafet, ayakkabı ve çamaşırları bu dükkanın en üst katına koyuyorlar ve 1999 Gölcük depreminde bu eşyaları bir kamyona doldurup deprem bölgesine gönderdiklerini söylemişti. Hüseyin Ağabey!
Meczup Fatih ve Mehmet’in söyleşilerini de bu dükkanda gerçekleştirmiştik. Rabbim rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun. Kalanlara sabırlar.
Rabbim bizi bu virüs belasından en kısa zamanda kurtarsın. Sağlıcakla kalın.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.