VEDA...
19 Şubat 2019, Salı 08:23Bugün size alıntı bir yazı aktaracağım. Eşini ve kızını kaybeden birinin yazdığı şiirde mısralarının göz yaşlarıyla ıslandığına şahit olacaksınız.
İlkokul, ortaokul dönemlerinde klasik Türk Romanlarını okurdum. Kerime Nadir’in ‘Hıçkırık’ romanını okuyup, sinemaya aktarılan filmine gitmiştim. Hasta bir kızın sevgisi anlatılıyordu.
Şimdilerde yıkılan, Aleaddin Ordu Evinin karşısındaki Saray Sinemasına gittim. Gerçi o da yıkıldı ya. Bu hıçkırık filmini orada izledim. Çocuk denecek yaşta idim. Filmi izleyip, üzüldüm, ağladım, etkisinden uzun süre kurtulamadım.
Sonra Reşat Nuri Güntekin’in ‘Acımak’ romanıyla tanıştım. Kalbi katı, acıma duygusu olmayan, baba sevgisi tatmadığını zanneden bir kızın, babasının ölümünden sonra, babasının günlüğünü okumasıyla yanlış bildiklerinin olduğunu öğrenince, yavaş yavaş acıma duygusunun yeşerdiğini okudum.
Bu romanında çok etkisi altında kaldım.
Şimdi aktaracağım alıntı hikaye sizleri de benim gibi derinden yaralayacaktır umarım.
Bu hikayenin, ortaokul, lise panolarına asılmasını ve öğrencilerin okumasını çok isterim.
Zira bu hikayeyi okuyanın, anne baba sevgisinin iyice yeşereceğini, anne ve babalarını bir gün kaybedeceklerini hatırlatıp, daha farklı düşüneceklerini ümit ediyorum.
Bizlerde bırakalım bu dünyanın poşetini, patatesini, soğanını, patlıcanını, domatesini.
Sevgiyle yoğrulalım. Anne, baba evlatlarına, evlatlar anne babalarına sarılsınlar.Kim bilir ölümlü dünyada, birbirlerini hiç görmeyecekler. Fırsat varken değerlendirelim.
Sevdiklerinize sarılın, sevgiyle bağlanın… Yarın çok geç olabilir.
Buyurun alıntı hikayemize…
VEDA BUSESİ
Veda busesi sözleri itibariyle iki aşığın birbirine yazdığı şiir olarak algılanmıştır hep. Fakat Veda busesi adlı şiir Orhan Seyfi Orhon'un kanserden ölen kızına yazdığı bir eserdir. Bu ünlü şiirin hikayesi şöyle anlatılmaktadır.
Babası kızının kapısını açarken biraz duraksadı. Sessizce kapının kolunu aşağı indirdi, kızının bugün daha iyi olması için dua etti. Gün boyunca kızına doyasıya sarılmayı düşünüyordu…
O yüzden bütün işlerini iptal etmiş, akşama kadar onun yanında oturmayı planlamıştı. Uyuyup uyumadığını kontrol etmek için usulca yatağın üstüne eğildi. Kızı perişan halde görünüyordu...
Gözleri hemen yaşaran baba, kızının bu halini görmesini istemediği için usulca eğildi ve dudaklarını kızının alnına koydu. Öpmedi çünkü öpmek çok kısa bir andı. Öylece durdu ve derin derin nefes alarak kızının kokusunu içine çekti
Baba kızının alnında öylece durdu. Biraz daha dursaydı gözyaşları kızının yüzüne damlayacaktı, ağladığı anlaşılacaktı. Yatağın yanındaki sandalyeye oturdu.
Kız o kadar bitkin düşmüştü ki çok kısık bir sesle, babacığım, annemin öldüğü günü hatırlıyorum, günlerce çok ağlamıştın. Şu son anlarımda senden bir şey istiyorum babacığım, dedi. Ben öldükten sonra hiç ağlamayacaksın, gözünden bir damla yaş bile düşmeyecek, anlaştık mı dedi ...
Baba imkansızı isteyen kızına baktı, ağlamaklı halini bastırarak başını hafifçe salladı. Kızı çok zor nefes alıyordu . Birkaç saniye içinde nefes alışverişleri kesildi, başı yana düştü...
Hıçkırıklar içinde kızını kucağına aldı. Kızının cansız bedeni hala ateşler içindeydi. Buna rağmen kızı üşümesin diye battaniyeyle sardı bahçeye çıkardı. Kızını sandalyeye oturtup, yere çöktü, başını kızının kucağına koydu, hıçkırıklarla ağlamaya başladı. İşte o an dilinden bu ölümsüz mısralar döküldü…
"Veda Busesi", Türk sanat müziğinin şüphesiz en bilinen, en çok sevilen şarkılarından biri...Yusuf Nalkesen tarafından 1951 yılında Muhayyer Kürdî makamında bestelenen bu içli şarkının sözleri ise zamanının ünlü "Beş Hececi"lerinden biri olan şair ve gazeteci-yazar Orhan Seyfi Orhon'a ait.
VEDA
Hani o bırakıp giderken seni
Bu öksüz tavrını takmayacaktın
Alnına koyarken veda buseni
Yüzüne bu türlü bakmayacaktın
Hani ey gözlerim bu son vedada,
Yolunu kaybeden yolcunun dağda
Birini çağırmak için imdada
Yaktığı ateşi yakmayacaktın
Gelse de en acı sözler dilime
Uçacak sanırdım birkaç kelime...
Bir alev halinde düştün elime
Hani ey gözyaşım akmayacaktın…
İşte alıntı yaşanan dram bu. Ben bu şarkiyi 1960’lı yılların başında henüz ilkokula giderken mırıldanırdım.
Cumhuriyet İlkokulunda (Şimdiki adı Nesrin, Ayşegül Kardeşler) okurken Sevim öğretmenim, benden bu şarkıyı öğrenmemi istemişti. Müziğe karşı biraz yeteneğim var. Veda Busesi’ni öğrenip, sınıfta söylediğimi hatırlıyorum.
Ne bilebilirim ki aradan geçen elli yılı aşkın süre sonra, bu şarkının hikayesini öğreneceğim ve gözlerimden iki damla yaş süzülecek.
1979, 23 Şubat’ında babamı kaybettiğim gün, dünyam yıkılmıştı. Babaannem sağdı. Adı Havva idi, biz ona Havvaanne derdik. Babamın ölümüne, evladını kaybetmesine çok üzülmüştü.
Havvaannem ben babamın üzüntüsünü yaşarken, kulağıma eğilip, ‘Oğlum, Allah kimseye evlat acısı vermesin’ dedi.
Evet Allah kimseye evlat acısı vermesin.
Havvaannem, oğlunun acısına dayanamayıp, üç ay sonra yanılmıyorsam 20 Mayıs 1979’da sessizce aramızdan ayrıldı.
Gelelim bizlere, etrafımızda eşimiz, evlatlarımız, annelerimiz, babalarımız, akrabalarımız var.
Kim bilir son kez biz onları veya onlar bizi görecek. Hepimiz bu dünyadan göçüp gideceğiz.
Kaybettikten sonra geriye dönüş yok. İsteseniz de ya siz ya onlar bir daha bir araya gelemeyeceksiniz.
Değerleri kaybetmeden birbirimize sarılalım. Yapılan işler, konulan tavırlar ‘keşke’ dedirtmesin.
Sevgi, saygı her şeyin üstesinden gelir. Unutmayın, ‘Haklı olmak’ çözüm üretmez. Bırakın haklıyı haksızı sarılın birbirinize.
Kalın Sağlıcakla…
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.