Hayatımız boyunca çevremizdeki insanlarla iletişim kurarken, onların davranışlarını, sözlerini ve tutumlarını gözlemleriz. Bu gözlemler sonucunda bazen eleştirir, bazen hayranlık duyar, bazen de anlamakta zorlanırız. Peki, hiç düşündünüz mü; karşımızdaki insanlarda gördüğümüz eksikler ya da fazlalıklar aslında bizim kendi iç dünyamızın bir yansıması olabilir mi?
Bir insanın başkalarında fark ettiği her şey, aslında kendisinde bir yankı bulur. Örneğin, sabırsız bir insan, çevresindeki sabırsızlığı daha çabuk fark eder ve bu durum ona rahatsızlık verebilir. Çünkü bu özellik, kendi içinde de çözmekte zorlandığı bir meseledir. Aynı şekilde, dürüstlükten uzak bir birey, çevresindeki dürüst insanları kolayca tanır, fakat bu dürüstlüğü ya kıskanır ya da onunla mücadele etmeye çalışır. Öte yandan, hayranlık duyulan bir özellik ise genellikle kişinin kendi potansiyelinde var olan, ancak ortaya çıkarmakta zorlandığı bir yönü işaret eder. Bu noktada, insan, gördüğü şeyin yalnızca bir yansıma olduğunu kabul edebilirse kendini geliştirme yolunda önemli bir adım atmış olur.
Başkalarında gördüğümüz eksiklikler, kendi içimizde düzeltilmesi gereken yönlerimizi fark etmemize yardımcı olabilir. Bunu bir aynaya benzetebiliriz. İnsan, aynaya bakarak yüzünde bir leke olduğunu fark eder ve bu lekeyi temizleme fırsatı bulur. Benzer şekilde, bir başkasının kibirli tavırları bizi rahatsız ediyorsa, belki de kendi içimizde kibirden arınmamız gerektiğini gösteriyordur. Bunun tam tersi de geçerlidir: Eğer bir kişideki tevazu bizi derinden etkiliyorsa, bu, tevazunun bizim hayatımızda daha fazla yer bulması gerektiğine işaret edebilir.
Bu süreci fark etmek, farkındalık gerektirir. İlk adım, başkalarında eleştirdiğimiz ya da hayranlık duyduğumuz özelliklerin, aslında bizim hangi içsel meselemize dokunduğunu analiz etmektir. Bunu yapabilmek için kendimize şu soruları sorabiliriz:
Bu kişide gördüğüm özellik beni neden rahatsız ediyor?
Bu özelliği kendimde fark etmiş miyim? Eğer fark etmişsem, bu durum beni nasıl etkiliyor?
Hayranlık duyduğum bir özelliği neden bu kadar önemli buluyorum? Kendi hayatımda bu özelliğe yer vermek için neler yapabilirim?
Öncelikle, kendimizi geliştirmek için gördüğümüz yansımaların aslında bizi yansıttığını kabul etmemiz gerekir. Kendimize karşı dürüst olmalı, eksiklerimizi yargılamadan ve tarafsız bir şekilde gözlemleyebilmeliyiz. Bu süreçte içsel bir diyalog kurmak önemlidir; “Bu özellik gerçekten bende var mı?” diye sormaktan çekinmemeliyiz. İç dünyamızla barış içinde olmak, dış dünyaya bakışımızı da olumlu yönde etkiler.
Fark ettiğimiz eksikliklerimizi gidermek için somut adımlar atabiliriz. Örneğin, sabırsız olduğumuzu fark ettiğimizde, bilinçli bir şekilde sabrı öğrenmek için çaba gösterebiliriz. Trafikte beklerken ya da bir olayın sonuçlanmasını izlerken kendimizi eğitmek, bu sürecin bir parçası olabilir.
Ayrıca, hayranlık duyduğumuz güzel özellikleri model almak da bize rehberlik edebilir. Bu hem motive edici bir güç sağlar hem de o özellikleri hayatımıza katmak için bir yol gösterir. Kendimizi tanımak ve geliştirmek, hem içsel huzurumuzu artırır hem de hayata daha olumlu bir gözle bakmamıza yardımcı olur.
Tasavvuf perspektifinden bakıldığında, insanın kendini tanıması ve nefsini terbiye etmesi, Allah’a giden yolun temel taşlarındandır. Mevlana’nın "Kendini bilen, Rabbini bilir" sözü, bu derinliği ifade eder. Nefis, insanın en büyük mücadele alanıdır. Tasavvufa göre, insan, nefsini terbiye ettikçe iç huzura ulaşır ve çevresindeki insanlarla daha sağlıklı bir ilişki kurar.
Nefsin dereceleri, bu mücadeleyi anlamamızda önemli bir rehberdir. Nefsi emmare, insanı kötülüğe sevk eder ve kişiyi çevresindekilerde sürekli kusur aramaya iter. Bu durumda kişi, eksiklikleri bir yansıma olarak görmek yerine birer kusur olarak algılar. Ancak nefsi mutmainne seviyesine ulaşıldığında, insan, kendi eksikliklerini kabul eder ve bunları düzeltmek için çaba gösterir. Bu olgunluk, başkalarındaki fazlalık ve eksiklikleri de hoşgörüyle karşılamayı sağlar.
Tasavvuf ehli, insanın çevresindeki her şeyden bir ders alabileceğini söyler. Başkalarındaki davranışları birer ayna olarak görmek, bu derslerin en güzellerinden biridir. Böylelikle kişi, kendini geliştirmekle kalmaz, aynı zamanda çevresine daha anlayışlı ve hoşgörülü yaklaşır.
Sonuç olarak, karşımızdaki insanlarda gördüğümüz eksiklerin ve fazlalıkların aslında kendi iç dünyamızın bir yansıması olduğunu kabul etmek, insana hem manevi bir derinlik hem de kişisel gelişim yolunda eşsiz bir fırsat sunar. Bu farkındalığı kazanan kişi, hayat yolculuğunda hem kendisiyle hem de çevresiyle barışık bir şekilde ilerler. Nefsi terbiye ederek bu yolculuğu daha anlamlı hale getirmek ise tasavvufun sunduğu en kıymetli rehberlerden biridir.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.