Abbâsîler Döneminde İlim Âlim (1)
24 Haziran 2020, Çarşamba 08:56“İlim tohumunu Emevîler ekmiş, Abbâsîler biçmiş” diye bir târihi darb-ı mesel vardır. Gerçekten ilmin temelleri Emevîler döneminde atılmış, bu kısa zamanda neşv ü nema bulmuş, Abbâsîler döneminde aşk halini almış ve medeniyete dönüşmüştür. Yeniliklere açık olmayan kültür ve medeniyetler fosilleşmeye mahkûm olmuşlardır.
Abbâsîler Beytü’l-Hikme’yi kurdukları dönemde dünyânın en güçlü ve en zengin imparatorluğuna sâhip idiler.(1) İlim irfân husûsunda değilse bile, idâre husûsunda ırkçı bir tutum sergileyen, insanları mevâli (köle) kabul eden, Ehl-i Beyt’e bile büyük baskı ve şiddet uygulayan Emevî idâresi, kısa zamanda yâni bir asra bile varmayan bir zaman diliminde yıkılmış ve yok olmuştur.
Adâletten ayrılıp ırkçı bir tutum sergileyen devletlerin akıbetleri, târihin seyrinde hep böyle olmuş, kısa zamanda yok olmuşlardır. Fakat Abbâsîler ırkçılık yapmadıkları, Emevîlere nispetle çok daha toleranslı bir idâre sergiledikleri için, devletleri 508 yıl devam etmiştir.(2) Gerçi mezhep taassubu başladıktan sonra onlar döneminde de ilim sekteye uğramaya, âlimlere zulmedilmeye başlanmıştır.
Bu dönemlerde tercümelerden dolayı oluşan fikir akımlarına karşılık verebilmek, inançlarını müdâfaa edebilmek için Müslümanlar arasında felsefe ve mantık ilimleri de şüyu bulmaya (yayılmaya) başlamıştır. Bu yabancı tercümeler bir taraftan Müslümanların ufkunun genişlemesine vesile olduğu gibi, çok garip ve İslâm inançları ile ilgisi olmayan dehrilerin, ateistlerin, müfrit mezheplerin, yıllar süren münâkaşa ve münâzaraların çıkmasına zındıkların ve mülhidlerin çoğalmasına da sebep olmuştur.
İslâm Medeniyetinin ve onun temsilcisi olan devletlerin hükümranlık süreleri şöyle olmuştur:
Hulefa-i Râşidin devri 632-661
Emevîler 661-749
Abbâsîler 749-1258
Endülüs Emevîleri 711-1031 yılına kadar güçlü ve tek devlet. Bu târihten sonra 1492’ye kadar basit ve parçalanmış şehir devletleri olarak devam etmiştir.
Hindistan Babür Devleti 1526-1857
Osmanlı 1299-1920
İslâm Medeniyetinin olgunlaşma ve yükselme dönemi olan Abbâsîler ilme, âlime ve kitaba öyle değer vermişler, öyle enteresan uygulamalar başlatmışlar ki; târihte eşi ve benzeri görülmemiştir. Kendilerinden önceki medeniyetleri, Yunan, Babil, Mısır, Asur, Pers, Hint, Çin vb. eserlerini, Bağdat’ta toplamanın çeşitli yol ve yöntemlerini bulmuşlardır. Bunlardan bâzıları şöyledir:
1-O gün için dünyânın en zengin devleti olmaları hasebiyle, büyük imkânlar teklif edip, dünyânın her tarafından Bağdat’a dâvet ettikleri(3) âlimler, yanlarında birçok kitaplar getirmişlerdir.
2-Çöküş dönemine girdikleri için, fakir duruma düşen, ilmin, âlimin, kitâbın kadrini, kıymetini unutan, kitapları çürümeye veya haşeratın yiyip tahrip etmesine terk eden devletlerden yüksek meblağlar karşılığı kitaplar satın alınmıştır.
3-Savaş ganîmeti veya savaş tazmînatı olarak getirilen kitaplar. Bunların başında da Halîfe Hârun Reşid (763-809) gelmektedir. Bu halîfenin sırf kitap toplamak için sefere çıktığı rivâyetleri bile vardır. Ankara ve Ammuriye (Afyon Emirgazi yakınında bugün bile harabeleri mevcut olan bir şehir) savaşlarından sonra birçok yazmayı Bağdat’a götürmüştür.(4) Hârun Reşid’in oğlu Halîfe Me’mun (786-833) Rum Meliki Michel’e elindeki antik kitaplardan kendisine göndermesi için elçiler göndermiştir. Rum meliki razı olunca Ermeni asıllı âlim Leo isimli birinin başkanlığında bir heyet göndermiş, bu heyet Bizans kütüphânelerinde, dehlizlerinde çürümeye terk edilen kitaplardan mükerrer olanlarını alıp Bağdat’a getirmişlerdir.(5) Halîfe Me’mun bâzı tercüme kitaplar için 300 bin dinar ödediği, hatta bâzı tercümeleri terazinin bir kefesine koyup altınla tarttırdığı rivâyetleri vardır.(6)
Halîfe Me’mun ta o zaman meridyen ölçümü yaptırmıştır. Aynı zamanda biri Bağdat’ta biri Şam’da iki tane gözlemevi (rasathâne) kurdurmuştur. Bunlar târihte devlet tarafından kurulan ilk ciddi, büyük ve tam teşekküllü gözlemevleridir. Antik Yunanda kurulan gözlemevleri basit, küçük ve şahısların özel hobileri olarak kurulmuştur.(7)
3-Devlet memurlarından oluşturulan ve yanlarına bol miktarda para verilip, gayri Müslim beldelere gönderilen kitap mütehassısları birçok kıymetli kitaplar satın alıp veya değişik kıymetli mallarla trampa edip getirmişlerdir.
4-Müslüman devlet idârecileri, gayri Müslim halktan, cizye vergisi yerine, kitap verebileceklerini ilân etmişler, bu yolla da birçok kıymetli eserler gelmiştir.
Dipnotlar:
1- Seyyid Hüseyin Nasr, “Modern dünyâda Geleneksel İslâm”, Çev. Hüsamettin Aslan-Şakir Barkçın, İnsan Yay. Ank. 1989, s. 142.
2- Ramiz Arda, “Târih Denizinden Damlalar”, Hazırlayan: Mustafa Özcan, Palet Yay. 2015 Konya, s. 233.
3- İbrâhim Kalın, “İslâm ve Batı”, s. 65.
4- Mustafa Demirci, a. g. e. s. 71.
5- İbni Nedim, “el-Fihrist”, 3. Bas. Rıza Mâzinderânî, Dâru’l-Mesire, Beyrut, 1988, s. 360; Ahmet Çelebi, a. g. e. s, 179.
6- Ahmet Turan Yüksel, “İslâm’da Bilim Târihi”, Konya Büyükşehir Belediyesi Yay. Mart 2015 Konya, s. 47.
7- Fuat Sezgin, a. g. e. c. 2. s. 4-6.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.