Abbâsîler İlmi ve Medeniyeti Yok Olmaktan Kurtarmışlardır (1)
01 Temmuz 2020, Çarşamba 08:48Yukarıda zikredilen ilmî inkişaf ve ihtişâm, Allah ve Rasûlü’nün ilme ve ilim adamına verdiği değerden dolayı mümkün olmuştur. Müslümanlar iki çağ yaşamışlar, mânevî bakımdan Asr-ı Saâdet, maddî bakımdan Altın Çağdır (600-1600 arası).(1) Arapça; ortaçağda ilim dili, bilim dili, entelektüel bir dildir. Bugünkü İngilizcenin dünyâdaki statüsü neyse, ortaçağ boyunca Arapça o pozisyonda olmuştur.(2) Almanların meşhur şâiri ve bilim adamı Goethe’nin Hristiyanları Arapça öğrenmeye teşvik etmesi, Arapçanın Ortaçağdaki popülaritesinin simgesidir.(3)
“Her kemâlin bir zevâli vardır” diye Arap atasözü var. Kemâl devresini tamamlayıp, zevâl devrine giren Yunan Medeniyetinin inkıraz devresinde; ilim, âlim, kitap, kütüphâne sevgisinin doruk yaptığı Müslümanlar, Roma, Bizans, Mısır, Asur ve diğer medeniyetlerden intikal eden kitapların toplanması, tercüme edilmesi, çoğaltılması, kendilerinden sonra gelen nesillere intikal ettirilmesi husûsunda kudsî bir görev icra etmişlerdir.
Avrupa menşeli Fanatik bilim adamları Mısır, Yunan, Asur, Pers, Çin biliminden ve medeniyetinden geniş geniş bahsederler. Söz ortaçağa gelince oradan müthiş bir sıçrama yapıp Rönesans’a atlayıverirler. Yâni yaklaşık bin seneye tekabül eden, İslâm medeniyetini ya görmezler ya da fulû (dumanlı, bulanık) görürler.
Antik (mîlâttan önce) medeniyetler ile Rönesans arasındaki bağı İslâm Medeniyeti sağlamıştır. İkisi arasına köprü olmuş, harç olmuş, antik medeniyetlerin kaybolmasına, unutulmasına, târihin derinliklerinde heder olmasına Müslümanlar mâni olmuşlardır. İslâm güneşi doğunca, ay ve yıldızlar kaybolmuş, Takriben bir milenyum (1000 sene) devam eden İslâm güneşi batınca gök cisimleri yeniden görülmüş, Avrupa Medeniyeti ortaya çıkmış, fakat bu medeniyet adil olmadığı için, daha üç asra bile varmadan çatırdamaya başlamıştır. Bu gerçeği fanatik olmayan Batılı ilim adamları da itiraf etmektedir.
Peter Jennings şöyle der: “İslâm bilimi, Rönesans’a köprü olmuştur. İslâm medeniyetinin hayati derecede önemli katkıları olmasaydı, Avrupa Rönesans’ının gerçekleşmesi aslâ mümkün olmazdı.”(4)
Ortaçağda kilisenin ve onun tetikçisi olan Engizisyon mahkemelerinin, Hristiyanların DNA’larına yerleştirdiği İslâm düşmanlığı (İslâm’a Fobya) bugün bile devam ediyor ve gerçekleri bildikleri halde birçoğu söyleyemiyor. Söyleyenler günümüzde bile aforoz edilip, baskı ve şiddete maruz kalıyor.
Hristiyan siyâsetçi ve ilim adamı iken Müslüman olan Fransız filozof Roger Garaudy, yine Fransız Robert Faurisson ve benzerlerinin başına gelenler bâriz örneklerdir. Günümüzde bile Batılıların bu fanatizmini, Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu “Biye Biye Türkçe” kitâbında somut misalleriyle anlatmaktadır. Kısacası Avrupa’da günümüzde bile iyi bir kariyer yapmak, çok iyi bir Müslüman düşmanı olmaktan geçmektedir.
Bu korku ve baskı Avrupalı ilim adamlarını intihallere (ilmî hırsızlıklara) sevk etmiştir. Avrupalı radikal olmayan ilim adamları, Müslümanlardan aldıkları, gördükleri kitapları açıktan okuyamamışlar, tercüme edip piyasaya sürememişler, sürseler “vay sen nasıl bir Müslümanın kitâbını piyasaya sürersin?” diye linç edilecekler, ırkçıların şerrine uğrayacaklar. Onlarda Müslümanların eserlerini kendilerine mal ederek, gerçek yazarından hiç bahsetmeden kendi adlarını yazıp piyasaya sürmüşler, asırlarca batılıların zannedilmiştir.
Fakat Avrupada Rönesans hareketleri başladıktan sonra, Müslümanların eserlerini asırlarca üniversitelerinde ders kitapları olarak okutmuşlardır. Şimdi iletişim ve ulaşım vasıtaları çoğalınca, gerçek sâhipleri gizlenen bu eserlerin, hakiki sâhipleri bilinmeye başlamıştır.
Allah Rasûlü’nden (s.a.v.)670 sene sonra 1241 târihinde bile, Hristiyan birinin, Yahûdi veya Müslüman birinden ilim öğrenmesi, yine Yahûdi veya Müslüman bir doktora tedâvi olması, aforoz yâni Engizisyon mahkemelerinde işkence ile ölüm sebebi iken,(5) İslâm Peygamberi onlardan 6 asır önce, Müslüman çocuklarına müşrik esirleri hoca tâyin ediyordu. Ortaçağda bağnazlık ve yobazlık husûsunda Avrupa bu derece zirvede idi, sınır tanımıyordu.
Asırlardır Batılı yazarların olarak bilinen birçok kitâbın orijinalleri yâni yazmaları bulunuyor. Karşılaştırılıyor, tıpa tıp aynı. Hatta Müslüman yazarların yaptığı hataları bile aynen kitâbına hatalı olarak geçirmişler.(6) Bu intihallere (hırsızlıklara) kitâbımızın ileriki bölümlerinde birçok örnekler verilecektir.
Emevîler dönemini ve Beytü’l-Hikme’yi anlatırken Müslümanların antik eserlerin tercümesi husûsundaki gayretlerini ve hassâsiyetlerini yazmıştık. Buna rağmen, bu gerçekleri tamâmen inkâr edemeyen bâzı Garplı ilim adamları da, “doğru Araplar antik eserleri bize sâdece intikal ettirdiler, kendileri bir katkıda bulunmadılar” diye İslâm ilmini ve medeniyetini küçümser bir tavır içine girmişlerdir.(7) Çok az da olsa bâzıları da objektif bir bakış açısı ile gerçekleri dile getirmişlerdir.
Dipnotlar:
1- Bilimler târihçisi Fuat Sezgin, Konuşan Sefer Turan, s. 150; Will Durant, “İslâm Medeniyeti”, Tercüman 1001 Temel Eser, Trc. Orhan Bahaeddin, s. 259.
2- Aydın Sayılı, “Ortaçağ İslâm dünyâsında İlmi Gelişme Temposundaki Yavaşlamanın Temel bâzı Sebepleri”, Araştırma Dergisi, Ank. 1963, c. 1, s. 47.
3- Bilimler târihçisi Fuat Sezgin, Konuşan Sefer Turan, Timaş Yay. İst. 2010, s. 176.
4- Ahmed İsa – Osman Ali, a. g. e. s. 16.
5- Bilimler Târihçisi Fuat Sezgin, Konuşan Sefer Turan, Timaş Yay. İst. 2010, s. 132.
6- Fuat Sezgin, a. g. e. c. 1, s. 44.
7- Fuat Sezgin, a. g. e. c. 1, s. önsöz.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.