Abbâsîler İlmi ve Medeniyeti Yok Olmaktan Kurtarmışlardır (2)
03 Temmuz 2020, Cuma 08:49Hristiyan siyâsetçi ve ilim adamı iken Müslüman olan Fransız filozof Roger Garaudy, yine Fransız Robert Faurisson ve benzerlerinin başına gelenler bâriz örneklerdir. Günümüzde bile Batılıların bu fanatizmini, Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu “Biye Biye Türkçe” kitâbında somut misalleriyle anlatmaktadır. Kısacası Avrupa’da günümüzde bile iyi bir kariyer yapmak, çok iyi bir Müslüman düşmanı olmaktan geçmektedir.
Bu korku ve baskı Avrupalı ilim adamlarını intihallere (ilmî hırsızlıklara) sevk etmiştir. Avrupalı radikal olmayan ilim adamları, Müslümanlardan aldıkları, gördükleri kitapları açıktan okuyamamışlar, tercüme edip piyasaya sürememişler, sürseler “vay sen nasıl bir Müslümanın kitâbını piyasaya sürersin?” diye linç edilecekler, ırkçıların şerrine uğrayacaklar. Onlarda Müslümanların eserlerini kendilerine mal ederek, gerçek yazarından hiç bahsetmeden kendi adlarını yazıp piyasaya sürmüşler, asırlarca batılıların zannedilmiştir.
Fakat Avrupada Rönesans hareketleri başladıktan sonra, Müslümanların eserlerini asırlarca üniversitelerinde ders kitapları olarak okutmuşlardır. Şimdi iletişim ve ulaşım vasıtaları çoğalınca, gerçek sâhipleri gizlenen bu eserlerin, hakiki sâhipleri bilinmeye başlamıştır.
Allah Rasûlü’nden (s.a.v.)670 sene sonra 1241 târihinde bile, Hristiyan birinin, Yahûdi veya Müslüman birinden ilim öğrenmesi, yine Yahûdi veya Müslüman bir doktora tedâvi olması, aforoz yâni Engizisyon mahkemelerinde işkence ile ölüm sebebi iken,(1) İslâm Peygamberi onlardan 6 asır önce, Müslüman çocuklarına müşrik esirleri hoca tâyin ediyordu. Ortaçağda bağnazlık ve yobazlık husûsunda Avrupa bu derece zirvede idi, sınır tanımıyordu.
Asırlardır Batılı yazarların olarak bilinen birçok kitâbın orijinalleri yâni yazmaları bulunuyor. Karşılaştırılıyor, tıpa tıp aynı. Hatta Müslüman yazarların yaptığı hataları bile aynen kitâbına hatalı olarak geçirmişler.(2) Bu intihallere (hırsızlıklara) kitâbımızın ileriki bölümlerinde birçok örnekler verilecektir.
Emevîler dönemini ve Beytü’l-Hikme’yi anlatırken Müslümanların antik eserlerin tercümesi husûsundaki gayretlerini ve hassâsiyetlerini yazmıştık. Buna rağmen, bu gerçekleri tamâmen inkâr edemeyen bâzı Garplı ilim adamları da, “doğru Araplar antik eserleri bize sâdece intikal ettirdiler, kendileri bir katkıda bulunmadılar” diye İslâm ilmini ve medeniyetini küçümser bir tavır içine girmişlerdir.(3) Çok az da olsa bâzıları da objektif bir bakış açısı ile gerçekleri dile getirmişlerdir.
Batılıların “Müslümanların ilim ve medeniyete katkıları olmadı, sâdece köprü oldular” sözleri iftiradan başka bir şey değildir. Taassup (ırkçılık) gözü kör, kulağı sağır eder derler. Gerçekten ne kadar haklı bir tespit. Kitâbımızın sonraki bölümlerinde anlatılacağı gibi, koskoca bir medeniyeti görmemek, Batı Rönesans’ının temelini teşkil eden İslâm ilmini inkâr etmek, asırlarca kendilerine hocalık yapan Müslüman âlimleri ve filozofları yok saymak, akıl tutulmasından başka bir şey değildir.
Fakat yine kitâbımızda birçok örnekleri görüleceği gibi, insaflı ve tarafsız Garplı âlimlerden, az da olsabâzıları da, bu fanatikleri nakzediyor (yalanlıyor) ve gerçekleri dile getiriyorlar, Rönesans’ın temelinde İslâm ilminin yattığını söylüyorlar. Bunlardan da örnekler vereceğiz.
İslâm bilginlerinin ilimler hakkındaki felsefelerini Birûnî şöyle dile getirir: “Ben her kişinin kendi çalışmasında yapması gerekeni yaptım: Öncekilerin başarılarını minnettarlıkla karşıladım. Onların yanlışlarını ürkmeden düzelttim. Kendimce gerçek olarak görüneni gelecek kuşaklara ve sonrakilere emânet ettim.”(4) Yâni o bilgilerin üzerine ilâve edip, gelecek nesillere emânet ettim diyor.
Pakistan’ın meşhur edip, şâir ve bilim adamı Muhammed İkbal, “Yunan bilginlerinin ortaya koyup yeterli izah ve açıklama getiremedikleri pek çok konuyu, Müslüman âlimler açıklığa kavuşturmuşlardır.” der.(5)
Antik Yunan Filozoflarından Calinus’un 400 den fazla eser yazdığı rivâyetleri vardır. Bugün bunlardan 140 adedi dünyâ kütüphânelerinde bulunmaktadır. Bu bulunanlar da Müslümanların tercümeleri sâyesinde günümüze ulaşılabilen kitaplardır. Geri kalanlar bilinmemekte, yâni orjinalleri yok olmuştur.(6) Demek ki, Müslümanların tercüme işi olmasa, bunlardan hiçbirisi bugün elde olmayacaktı.
Aynı şekilde Eflatun’a da 54 eser nispet edilmekte, fakat bunlardan Müslümanların tercümelerinden intikal eden 8 tânesi kütüphânelerde mevcuttur, geri kalanlar kayıptır.(7) Şu misallerden bile, İslâm Medeniyetinin başlangıcında yapılan bu tercüme işinin ne kadar önemli ve Batı Medeniyetine ne büyük katkılarda bulunduğu gözler önüne gelmektedir.
Dipnotlar:
1- Bilimler Târihçisi Fuat Sezgin, Konuşan Sefer Turan, Timaş Yay. İst. 2010, s. 132.
2- Fuat Sezgin, a. g. e. c. 1, s. 44.
3- Fuat Sezgin, a. g. e. c. 1, s. önsöz.
4- Fuat Sezgin, a. g. e. c. 1, s. 1.
5- Muhammed İkbal, “İslâm’da Dini Düşüncenin Yeniden Doğuşu”, Çev. Ahmet Asrar, İst. s. 179.
6- İlhan Kutluer, “Calinus”, DİA, İst. 1993, c. 7, s. 33, 34.
7- Fahrettin Olguner, “Batı ve İslâm kaynakları Işığında Platon ve Eserleri”, DİA, İst. s. 364.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.