ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR
11 Temmuz 2016, Pazartesi 08:34Adâlet mülkün ve devletin temelidir, teminatıdır. Tarihleri tetkik edebilsek veya zaman tünelinden gerilere gidebilsek, nice hanlıkların, hakanlıkların, imparatorluk ve sultanlıkların, yıkılış ve yok oluş sebeplerinin başında adaletten ayrılmaları görülür.
Bir memlekette adaletsizliklerin başlaması, devletin temeline dinamit lokumunu sokup, fitilinin ateşlenmesi demektir. Ateşin kısa zamanda patlayıcıyı infilak ettirdiği gibi, böyle devletlerin de batması, yok olması, tarih sahnesinden çekilmesi çok kısa bir zamanda gerçekleşmektedir.
Yüce Allah: "Adaletle hükmediniz. Allah adil olanları sever."([1]) "Ey iman edenler! Ananızın, babanızın, akrabalarınızın hatta kendinizin bile aleyhine olsa, adaletten ayrılmayın." ([2]) buyurur.
Adaletin ehemmiyetine binaen imamlar, hatipler Cuma hutbesinin en sonunda: "Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder. Çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar."([3]) Mealindeki ayeti okurlar. Sanki; Allah’ın bu ferman-ı ilâhîsi kulağınıza küpe olsun, bir hafta boyunca aklınızdan çıkarmayın, ona göre bir hayat tarzı seçin dercesine.
Sevgili Peygamberimiz, “bir saat adaletle hükmetmenin 60 sene nafile ibadete bedel olduğunu” buyurarak konunun ehemmiyetine parmak basıyor.
Hırsızlık yaptığı için cezalandırılmasına karar verilen bir kadın için, devreye girenlere, torpil yapıp kurtarmak isteyenlere O Allah Resûlü şöyle kükremiştir: "Allah’a yemin olsun ki, hırsızlık yapan kendi öz kızım Fatıma bile olsa, O’nu da cezalandırırdım. Sizden önce birçok kavimler, cezaları fakirlere, güçsüzlere uygulayıp, zengin ve torpillilere uygulamamaları yüzünden helâk oldular."([4])
Kul hakkına taalluk eden hususlarda Cenâb-ı Allah kimseyi affetmiyor. Bu yetkiyi en sevdiği Peygamberine bile vermiyor. Sadece mağdura ve mazluma yani zarar görüp çile çekenlere veriyor. Ama beşer kanunlarının çarpıklığına bakın ki, öldürülenlerin yakınlarına, tecavüze uğrayanlara, hakkı gasp edilenlere, zulüm görüp inleyenlere hiç sorulmadan birileri, veya bazıları çıkıp suçluları affediveriyor.
Şair bunlara nasıl haykırıyor:
Zalimlere lâyık oldukları işkenceyi çektir
Mazluma da hakkını ver ki, adâlet bu demektir.
İslâm tarihindeki adâlet örnekleri saymakla bitmez. Altı asır dünyaya hükmetme şerefini de şanlı ecdadımız, adil olmalarına borçludurlar.
Fethettikleri yerlerde uyguladıkları adâlet neticesinde gayri-i Müslimlerin takdiri kazanılmış ve bazı yerlerden kendilerine: "buraları da adâlet ve merhametinizin koruyucu kanatları altına alın" diye davetiyeler gelmiştir. Bu mümkün olmamış ise, adil Osmanlı idaresi altındaki yerlere aşırı göç dalgaları vuku bulmuştur.([5])
Ekonomik yönden dünyanın en müreffeh devleti, idari yönden de yine dünyanın en adil, en müsamahakâr, insan haklarına en saygılı devleti, refah ve huzur diyarı olduğu için Osmanlı beldelerine aşırı göçler vuku bulmuştur. Bunu önleyebilmek için Batı’da Papalık ve idareciler tarafından, Osmanlı aleyhine aşırı iftiralar atılmış, yalanlar uydurulmuş, terör ve tedhiş hikâyeleri yazılmış, bütün kiliselerde Osmanlı aleyhine vaazlar verilmiş, uydurma senaryolar anlatılmıştır. İletişim vasıtalarının bugünkü gibi olmayışı yüzünden, halkın da gerçekleri öğrenmeleri mümkün olmamış, ve Osmanlı aleyhine bir infial uyanmış, “Barbar Türkler” sözü dillere destan olmuştur.
James Baker'in kaydına göre: "Bir gün bir Şeyhülislâma şöyle soruldu: On bir Müslüman bir zımniyi (vergi veren gayri Müslim) haksız yere öldürse, ne lâzım gelir? El-cevap: Hepsinin idamı gerekir."([6])
Bir sipahi Balkanların fethinde, atına bakmayıp Hıristiyanların ekinlerini yedirir. İkaz edilmesine rağmen hata tekrarlanınca idam edilir.([7])
Bunun için bizim ecdadımıza Kanuni demişler. Bunun için bugün ABD parlamento binasının duvarlarında onların rölyefleri sergilenmektedir.([8]) Bunun için altı yüz sene içimizde kalmalarına rağmen eritilip tüketilip asimile edilmeyen balkan devletleri dimdik ayaktalar. Bunun için bugün iftihar ettiğimiz bir tarihin sahibi ve onun kahramanlarının varisleriyiz.
Osmanlı ordusu Balkanlara sefere giderken, kimsenin malına zarar vermez, bağını, bahçesini çiğnemez, oralardan mecbur kalmazsa bir şey yemez, yerse mutlaka parasını ya sahibine öder veya ağaç dallarına asarmış. Bu tarihi bir realitedir, masal veya efsane değildir. Bunu birçok Batılı tarihçi de eserinde kaydetmektedir.
Meselâ: 1932 de Başbakanlık ve Meclis Başkanlığı yapan, 1300 eseri bulunan, binlerce makalesi yayınlanan meşhur Romen tarihçi ve devlet adamı Nicolae Jorga, “Yenilmez Türk”([9]) isimli Kanuni dönemini anlattığı eserinde de bu realiteyi ayan beyan itiraf etmektedir.
Bir sefer esnasında her toplumda bulunan çürük elmalar misali, bir yeniçerinin yediği meyvelerin parasını bırakmadığı tespit edilmiş, olay Kanuniye kadar duyurulmuş ve Kanuni: “Kursağında haram lokma bulunan leşkere (orduya) Cenâb-ı Allah zafer nasip etmez, bu adamı derhal ordudan tard edin (atın) ve cezası neyse verin” dediği tarihlere geçen ve o günkü Müslüman Türk şiar ve şehametini dile getiren örnek bir olaydır.
Dipnotlar:
1- Hucurât Sûresi, 9.
2 - Nisâ Sûresi, 135.
3 - Nahl Sûresi, 90.
4 - Buhârî, Fadâilü’s-sahâbe 18, Enbiya 54, Hudud 12; Müslim, Hudud 8-9.
5 - İsmail Hâmi Danişmend, “İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi” Türkiye Yayınevi 1972, c. 2. s. 63.
6- İsmail Hami Danişmend, “Tarihi Hakikatler”,Tercüman Yay. İst. 1979. c. 2, s. 646.
7 - “Münşeat-ı Feridun Bey”, c. 1, s. 554.
8 - ABD Kongre binasının duvarlarında, dünyada kanun yapmış, adalete hizmet etmiş, bu
yönleriyle temayüz etmiş 9 kişinin rölyefi işlenmiş, Kanunî bunlardan üçüncü sırada
dır. Diğerleri: 1-Hz. Muhammed, 2-Hz. Musa, 3-Kanunî, 4-Konfüçyüs, 5-İustunuanos,
6-Hamurabi, 7-Hz. Süleyman, 8-Blackston, 9-Napolyon, bkz:”, A. Ragıp Akyavaş,
“Derken Efendim-I” TDV Yay. Ankara 2007, s. 83.
9 - Nicolai Jorga, “Yenilmez Türk- Kanuni ve Dönemi” Yeditepe Yay. İst. 2008.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.