AĞAÇ VE ORMAN HAFTASI -1
22 Mart 2016, Salı 08:57
Bütün araştırmalara rağmen, uzaydaki sayısız cisim içinde insanoğlunun yaşadığı ve yaşamasına elverişli mekân sadece dünya tespit edilebilmiştir.
Cenâb-ı Allah Cennet’ten bahsederken devamlı “…altından nehirlerin aktığı ağaçlardan”([1]) haber verir. Kur’an’da 36 yerde direk, 264 yerde de endirek olarak ağaçtan bahsedilmektedir. Yani hava, su ve yeşil insanlar için hayat kaynağıdır.
Yeşil gerçekten gözü, gönlü ve ruhu dinlendiren, yeryüzünün elbisesi, canlıların barınağı, insanların aksine nefes alırken zehir soluyan ve dışarıya temizlenmiş oksijen veren, yani gerçekten insanların hayat kaynağı olan Allah’ın bir lütfudur. Dünyaya, en çok ne zaman mutlu olduğunu sormuşlar: "Yeşerdiğim ve yeşil seccademin üzerine başlar secde ettiği zaman" demiş.
Bu sebeple İslâm yeşilin en büyük dostudur. Hz. Peygamber ağacın sadece korunmasıyla yetinmemiş, mevcutlara ilâve edilmesini, ağaç dikilmesini, yeryüzünün ihya edilmesini emreden o kadar çok söz söylemiş ve bunu hayatında uygulamaya koymuş ki; Bu günün insanı bile İslâm’ı yeşille özdeşleştirmiş ve “Yeşil sermaye, Yeşil sarıklılar, Yeşil kubbe…” dendiğinde Müslümanlar kastedilmektedir.
"Kıyamet koparken sizden birinizin elinde bir ağaç dalı bulunur da buna kıyamet kopmadan dikmeye gücü yeterse, muhakkak onu diksin, bırakmasın. ”([2])
“Ağaç diken bir kimse için, o ağaçtan insanların, hayvanların, kuşların, vahşi haşaratın… yediği (sadakadır. Hatta o ağaçtan çalınan meyveler bile diken için sadakadır. Çiçeğinden, kokusundan, tohumundan, odunundan, kerestesinden, gölgesinden her ne şekilde olursa olsun canlıların faydalanması sadakadır. ([3])
İslâm yeşille iştigali sadaka-i cariye kabul etmiştir. Yani kıyamete kadar insana sevap getiren, defterine hayır hasenat yazdıran bir faaliyet. Çünkü kendi ektiği-diktiği kurusa bile onun filizlerinden, fidelerinden, tohumlarından başka ağaçlar yetiştiğini ve bunun ilânihaye devam edeceğini kabul ederek, ilk dikenlere kıyamete kadar sevap ve mükâfat verileceğini müjdelemiştir.([4])
Hz. Peygamber savaşa gönderdiği ordularına: “Teslim olanlara, kadınlara, yaşlılara, çocuklara ve ağaçlara dokunmayın”([5]) diyerek her hâl ü kârda konunun ehemmiyetini dile getirmiştir.
Ecdadımız Osmanlı’da yeşilin kıymetini en iyi şekilde anlamış, “Yaş kesen baş keser” sözü darb-ı mesel olmuştur. Fatih: “Ormanlarımdan izinsiz bir ağaç kesenin başını keserim” demek suretiyle konuya hassasiyetini dile getirmiştir. Ayrıca ağaç dikme, yetiştirme, koruma, arzı (dünyayı) ihya etme hususunda çok güzel örnekler vermişler ve sayısız vakıflar kurmuşlardır.([6])
Ecdadımızdaki ağaç sevgisine binaen, uzun ömürlü olan Osmanlı Devleti de, takriben 1000 sene yaşayan Çınarla sembolize edilmiştir. Şair şöyle demiştir:
Hey gidi koca çınar çözülse de dillerin
Duysak hikayesini kaybolan nesillerin
Dünyanın en mutena ve müstesna yerlerinden olması sebebiyle “Cennet Vatan” diye adlandırılan güzel Yurdumuzun günümüzdeki halini düşünüp de ağlamamak mümkün değil. Tarihi eserlerde her tarafı yemyeşil olan Anadolu’nun bugün, 2050 yılında maalesef çöl olacağından bahsedilmektedir. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde ve bazı eserlerde: “Konya’da bir sincap ağaca çıksa, Van’a kadar atlayarak gidebilir, Urfa ile Halep arasında başımıza güneş değmeden yani ağaçların gölgesinden giderek yolculuk yaptık…”([7]) gibi cümleler geçmektedir. Buraların bugünkü hali ise herkesçe malum.
Yenileri dikilip yetiştirilmediği gibi, Sadece İstanbul’un bir günlük kâğıt ihtiyacının karşılanması için 16 bin ağacın kesilmesi gerektiği hesap edilirken,([8]) yine sadece İstanbul’un bir yılbaşında 5 bin çam fidanının kesilip hazırlandığını yetkililer bildirmektedir.([9]) İki günde 83 yerde yangınlar çıkararak([10]) kanunların boşluklarından da faydalanıp kendilerine tarla açan hainler de eksik değildir. Çanakkale Gökçeada da üç yerden ormanı ateşe veren Recep Acar yakalanınca sebebi soruldu “canım sıkıldı yaktım” demiştir.([11]) Dünyanın en büyük ormanları Rusya’da olmasına rağmen, bir kamçı sapı yapmak için kesilen bir ağacın bile hesabının sorulduğunu, cezasının ne kadar ağır olduğunu savaş yıllarında cepheden cepheye koşan bir yedek subayımız hatıralarında dile getirmiştir.([12])
Bu bilinçsiz tutum sadece bize mahsus da değil.
Dipnotlar:
1- Bakara Sûresi, 25.
2 - Zebîdî, Tecrîd-i Sarih, Terceme, Kâmil Miras. a. g. e, c.7, s.124; Müslim,Müsâkât 10.
3 - Zebîdî, a. g. e. 7/122.
4 - Zebîdî, a. g. e. 7/125.
5 - Buhârî, Menâkıb-ı ashab 9; Müsned 1/300; Ebû Dâvûd, Cihad 82.
6 - İ. Hami Dânişmend, “Eski Türk Seciye ve Ahlâkı”, İst. Kitabevi İst. 1983, s. 185.
7 - Tarih ve Medeniyet Dergisi, İhlas A. Ş. Yay. sayı: 1, s. 28.
8- Milliyet Gazetesi, 12. 12. 1999.
9 - 1992 yılındaki Orman Genel Müdürünün beyanatı, Milliyet Gazetesi, 12. 12. 1992.
10 - Milliyet Gazetesi, 07. 04. 2000.
11 - Milliyet Gazetesi, 28. 08. 2001.
12 - Faik Tonguç “Bir Yedek Subayın Anıları”, İş Bankası Yay. İst. 2006, s. 306.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.