AHİRET (2)
25 Ekim 2016, Salı 08:46"Toprağa düşen hangi tane toprakta kalmış ve kaybolmuş ki, ben kalacağım ve kaybolacağım?"
Cenâb-ı Hak insanların tekrar diriltilmesi hususunda şöyle buyurur: “Kıyâmet gününe yemin ederim ki, kendini kınayan (haddini bilen, nedâmet çeken) nefse yemin ederim ki, İnsan kendisinin kemiklerini bir araya toplamaya gücümüzün yetmeyeceğini sanır öyle mi? Evet bizim, onun parmak uçlarını bile aynen eski hâline getirmeye gücümüz yeter.”([1])
Burada parmak uçlarına bir işaret, bir gönderme yapılıyor. Onların bir özelliğine dikkat çekiliyor ve sanki Hz. Allah şöyle buyurur: “Biz insanoğlunun kanını, canını, kemiğini velhasıl her şeyini yeniden yaratmaya kudretimiz yettiği gibi, o çok özel durumu olan parmak uçlarını bile, eski hâliyle aynen yaratmaya yine gücümüz yeter.”
Acaba bu dikkat çekilen husus nedir? Parmak uçlarının hassasiyeti nedir de, Allah özellikle orayı işaret ediyor? 50 yıl öncesine kadar tabi ki bu ayetten bir şey anlaşılmıyordu. Ama Batılı, bu ve benzeri işaretleri göz önüne alarak çalıştı, araştırdı, belki senelerce tetkik ve denemeler yaptı ve neticeye vardı. Allah'ın işaret ettiği özelliği buldu.
Yeryüzünde 7 milyar insan varsa bunların hiçbirinin parmak izi bir birine benzemiyor. Allah kulun DNA’larına bu özelliği öyle kotlamış ki, kişinin parmağının derisini yüzsen, etini sıyırsan, yerine gelen yine aynı karakteri ve özelliği taşıyor. Bugün bu hususiyet adli mercilerde, emniyet birimlerinde ve daha birçok sahada son derece faydalı ve kesin bilgiler elde edilmesine yardımcı oluyor. Ayrıca her insan bir köpeğin koklayıp bulabileceği tabiî, fakat tamamen ayrı ayrı kokuya sahiptir ([2])
Dolayısıyla Hak Dinlerin hepsinde küçük nüans farklarıyla mevcut olan diriliş, aklen muhal yani tamamen mantığa ters bir olay değildir, mümkündür. O halde akıllı adamlara düşen “kış hazırlıklarını unutmadıkları gibi, ahiret hazırlıklarını da unutmamaktır.” Hemşerimiz Veysel Öksüz’ün tavsiyesi ne kadar veciz:
Hayır nedir şer nedir bilmekle mükellefiz
Dünyanın lezzetleri başını döndürmesin
Kaç yıl yaşayacaksın şu hayal âleminde
Ebedî yurda şeytan eli boş göndermesin
Sultan 4. Murat döneminin çok muzip ve nüktedan bir Bekri Mustafa’sı vardır. Bunu mahalleye muhtar seçmişler. O günlerde de bir adam ölmüş, Bekri tabutun üstüne eğilmiş bir şeyler söylüyor, kulak vermişler şöyle diyormuş: “Hemşerim! Şimdi biz seni kabre koyunca bir taraftan Münker Nekir, bir taraftan daha önce gidenler, dünyanın hal ve ahvali ile ilgili birçok soru soracaklar. Fazla yorulmak istemiyorsan, canından bezmek istemiyorsan, kısaca de ki; Bekri mahalleye muhtar oldu, gerisini onlar anlarlar.”
Zalimin birisi iyi ve suçsuz bir zatı idam ettireceğinde; “birazdan terk-i dünya edeceksin, babama selam söyle” deyince mazlum; “cehenneme uğramayacağım” demiş.
Dipnot:
1- Kıyâmet Sûresi, 1-4.
2- Hekimoğlu İsmail, H.Hüseyin Korkmaz, İlimler ve Yorumları, Türdav Yay.İst.1980, s.209.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.