AHİRET
24 Kasım 2017, Cuma 07:46Ahiret öyle yakın seyredilen manzarada
O kadar komşu ki dünyaya duvar yok arada
Ölmek değildir ömrümüzün en feci işi,
Müşkül budur ki, ölmeden evvel ölür kişi
Artık güneş görünmez olur, gök bulutludur
Rahatça dal, ölüm sonu gelmez bir uykudur
Yahya Kemal
Mevlânâ Hazretleri şöyle diyor: “Görmek bilmekten üstündür. Bu yüzden halk nazarında dünya hoştur, sevimlidir. Çünkü halkın avamı dünyayı peşin ve mevcut, ahireti ise veresiye ve namevcut gibi telakki eder.” (11512-11513).
Ba’s-ü ba’del mevt: Öldükten sonra dirilmeye inanmak malum bizim iman esaslarımızdan biridir. Bahar ve Ba’s arasında çok büyük bir benzerlik vardır. Tabiatın öldükten sonra dirilişine bahar, canlıların ölümünden sonra dirilişine de ba's denir. İkisi arasındaki ilgi ve alâkaya bizlerin dikkatini çeken Resûl-i Ekrem: "baharı gördüğünüz zaman dirilişi hatırlayın" mealinde sözler söylemiştir. Öldü zannedilen tabiatı, zamanı gelince diriltmeye, yeşertmeye, canlandırmaya kadir olan Allah, insanoğlunu da öldükten sonra diriltmeye ve huzurunda toplamaya kadirdir.
Modern ilimin araştırma ve deneyler neticesinde keşfedip söylediği şu hususlar göz önüne alınırsa, öldükten sonra dirilmenin (Ba’s) daha iyi anlaşılacağı kanaatindeyiz:
Yerden 20 bin metre yükseklikte, yerin 3500 metre derinliğinde ve denizlerin 8000 metre tabanında bile canlılara, bakterilere rastlanmaktadır.([1])
ABD’de ilim adamları; Antarktika buzullarından aldıkları 8 milyon yıllık buz örneklerini laboratuar ortamında ısıtıp besleyerek, içlerinde sıkışıp kalan mikropların yeniden faal hale gelmesini sağlamışlardır.([2])
Karbon testi ile 720 milyon yıl önce yaşadığı tespit edilen, tuz katmanları içinde kalan ve bu uzun müddet içinde donmuş vaziyette duran kamçılı bakteriler, laboratuar ortamına getirilip gerekli ısı, nem ve havayı bulunca hemen dirilip, hareketlenmişler ve üreyip çoğalmaya başlamışlardır.([3])
Japonya’da bir fare laboratuarda dondurulmuş ve 16 yıl sonra ısıtılıp tekrar çözülünce dirilmiştir.([4]) Konya’nın Çumra İlçesi Çatalhüyük bölgesinde, dünyanın ilk yerleşim bölgesi kabul edilen yerde yapılan antik kazılarda, 9000 yıl öncesinden kalma buğday taneleri bulunmuş, ekilmiş ve bire yüz yetmiş verim, yani bir taneden 170 tane alınmıştır.([5])
“Hiçbir şey yoktan var edilemez, var olan bir şey de yok edilemez” diyen Avrupalı ilim adamına kayıtsız şartsız inanıp da, kendini var eden bir Allah’a inanmayan veya ölümü yok olma telâkki eden eblehlere Hz. Mevlânâ şöyle sorar:
"Toprağa düşen hangi tane toprakta kalmış ve kaybolmuş ki, ben kalacağım ve kaybolacağım?"
Cenâb-ı Hak insanların tekrar diriltilmesi hususunda şöyle buyurur: “Kıyâmet gününe yemin ederim ki, kendini kınayan (haddini bilen, nedâmet çeken) nefse yemin ederim ki, İnsan kendisinin kemiklerini bir araya toplamaya gücümüzün yetmeyeceğini sanır öyle mi? Evet bizim, onun parmak uçlarını bile aynen eski hâline getirmeye gücümüz yeter.”([6])
Burada parmak uçlarına bir işaret, bir gönderme yapılıyor. Onların bir özelliğine dikkat çekiliyor ve sanki Hz. Allah şöyle buyurur: “Biz insanoğlunun kanını, canını, kemiğini velhasıl her şeyini yeniden yaratmaya kudretimiz yettiği gibi, o çok özel durumu olan parmak uçlarını bile, eski hâliyle aynen yaratmaya yine gücümüz yeter.”
Acaba bu dikkat çekilen husus nedir? Parmak uçlarının hassasiyeti nedir de, Allah özellikle orayı işaret ediyor? 50 yıl öncesine kadar tabi ki bu ayetten bir şey anlaşılmıyordu. Ama Batılı, bu ve benzeri işaretleri göz önüne alarak çalıştı, araştırdı, belki senelerce tetkik ve denemeler yaptı ve neticeye vardı. Allah'ın işaret ettiği özelliği buldu.
Yeryüzünde 7 milyar insan varsa bunların hiçbirinin parmak izi bir birine benzemiyor. Allah kulun DNA’larına bu özelliği öyle kotlamış ki, kişinin parmağının derisini yüzsen, etini sıyırsan, yerine gelen yine aynı karakteri ve özelliği taşıyor. Bugün bu hususiyet adli mercilerde, emniyet birimlerinde ve daha birçok sahada son derece faydalı ve kesin bilgiler elde edilmesine yardımcı oluyor. Ayrıca her insan bir köpeğin koklayıp bulabileceği tabiî, fakat tamamen ayrı ayrı kokuya sahiptir ([7])
Dolayısıyla Hak Dinlerin hepsinde küçük nüans farklarıyla mevcut olan diriliş, aklen muhal yani tamamen mantığa ters bir olay değildir, mümkündür. O halde akıllı adamlara düşen “kış hazırlıklarını unutmadıkları gibi, ahiret hazırlıklarını da unutmamaktır.” Hemşerimiz Veysel Öksüz’ün tavsiyesi ne kadar veciz:
Hayır nedir şer nedir bilmekle mükellefiz
Dünyanın lezzetleri başını döndürmesin
Kaç yıl yaşayacaksın şu hayal âleminde
Ebedî yurda şeytan eli boş göndermesin
Sultan 4. Murat döneminin çok muzip ve nüktedan bir Bekri Mustafa’sı vardır. Bunu mahalleye muhtar seçmişler. O günlerde de bir adam ölmüş, Bekri tabutun üstüne eğilmiş bir şeyler söylüyor, kulak vermişler şöyle diyormuş: “Hemşerim! Şimdi biz seni kabre koyunca bir taraftan Münker Nekir, bir taraftan daha önce gidenler, dünyanın hal ve ahvali ile ilgili birçok soru soracaklar. Fazla yorulmak istemiyorsan, canından bezmek istemiyorsan, kısaca de ki; Bekri mahalleye muhtar oldu, gerisini onlar anlarlar.”
Zalimin birisi iyi ve suçsuz bir zatı idam ettireceğinde; “birazdan terk-i dünya edeceksin, babama selam söyle” deyince mazlum; “cehenneme uğramayacağım” demiş.
Dipnotlar:
1- ABD de 3,5 km. derinde canlı mikrop ve basillere rastlandı. Z, 10.10.1994.
2- Milliyet Gazetesi, 08. 08. 2007.
3- Mercek Dergisi, Temmuz 2002, sayı 13, s. 19.
4- Yeni Şafak Gazetesi, 05. 11. 2008.
5- Milliyet Gazetesi, 14. 07. 1994; Yeni Konya Gazetesi, 19. 06. 2008.
6- Kıyâmet Sûresi, 1-4.
7- Hekimoğlu İsmail, H.Hüseyin Korkmaz, İlimler ve Yorumları, Türdav Yay.İst.1980, s.209
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.