Akıncılar; Katkısız Türkler
10 Şubat 2017, Cuma 07:17Bu Akıncı Ocaklarına Türk milletinden başka soy ve boylardan hattâ tatarlardan bile asker alınmaz, ancak akıncı çocukları akıncı olabilir, defterleri çok hassas tutulur, sâdece pâdişahtan emir alırlar, başka birliğin bey ve paşaları bunlara karışamaz, emir veremez, hattâ pâdişah bile işlerine çok fazla müdahale etmezdi.
Kumandanları genellikle târihte ün yapmış akıncı sülâlelerinden olurdu Mihaloğulları, Evrenesoğulları, Malkoçoğulları, Turhanoğulları, Paşayiğitoğulları belli başlı akıncı soylarıdır.(1)
Akıncılar arasında onları manen eğiten, dinî bilgilerini tazeleyen, cihat ruhunu körükleyen, namazlarını kıldıran Horasan Erenleri yani Alperenler olduğu gibi, yine içlerinde âşıklar ve saz şâirleri bulunurdu.
Şehit olanlarının aileleri kesinlikle mağdur ve muhtaç edilmezdi. Zaten akın esnasında aldıkları ganimetler veya aldıkları esirlerden gelen kurtuluş akçeleri sayesinde hepsi çok zengin ailelerdir.
Yeniçeriler gibi bunlarda evlenme yasağı yok evlenirler ama evlenecekleri kızların asil aile çocuğu olmasına dikkat ederler, çocuklarını daha beşikte iken söyledikleri ninnilerle asil bir ruh ve âli bir gaye ile yetiştirirler, kendileri gibi akıncı yaparlardı. Bazen de kendilerine gönül veren Avrupalı prens veya asilzâdelerin kızları ile evlenirler ama doğan çocuklarına öyle bir terbiye verirlerdi ki, kendilerinden daha ateşli akıncılar olurlardı.
Tuna’yı 330 Defa Geçenler:Akın maksadıyla Tuna’yı 330 defa geçtiği târihlere geçen Alâeddin Ali Bey(2) bir defasında Macar kralı büyük Matthias Corvinus’un kızını esir almış, evlenmiş, Mehtap hanım adını alan bu kadından Ahmed, Mehmed, Hasan, Hızır, Kara Mustafa Bey adlarında 5 erkek evladın hepsi akıncı olmuş ve hepsi şehit olmuşlardır.
Şeyh Sadi Şirazî; “şir zâde şir şeved” yani aslan oğlu aslan olur der. Akıncı soyları ta Osmanlıların mayasını tutan, devletini kuran ailelerden gelmedir.
Tuna Osmanlı nazarında mübârek ve mükerrem bilinmiş, Gâzi nehir denmiş hattâ Kevser mesabesinde tutulmuştur.(3) Merhum Yahya Kemal Beyatlı: “Bir Türkün gönlünde nehir varsa Tuna’dır, dağ varsa Balkandır” demiştir.(4) Tuna aşığı bir şâirimiz bütün söylenenleri ne güzel özetliyor:
Gâh gönlüm gibi cûş u hurûşandur Tuna
Gâh göğsüm gibi nâlân u girîvandır Tuna
Başı eflâke irer, gerçi kemed-i mevc ile
Yüzi yirdedür yine hâk ile yeksândur Tuna
Hasb-i kâfirden boşanmış gibi zencirini sürür
Şâh-ı İslâm’a gelür, bir ehli imândur Tuna
Kişver-i kâfirden imân ehline akup gelûr
Kıbleye tutmuş yüzini bir müselmândur Tuna
-Tuna kâh gönlüm gibi çoşup kabarır, kâh göğsüm gibi inler ve sızlar.
-Başı yüksek dalgalarıyla göğe çıkıyor ama yüzünü yerlere süre süre akıyor Tuna.
-Kâfirler Viyanadan aşağı akmasın diye zincir vuruyormuş ama İslâm âleminin şahı Osmanlı sultanına doğru akıp geliyor Tuna.
-Küffar diyârından İslâm beldelerine, oradan da Kutsal Kâbeye akan bir müslümandır Tuna.
Dipnotlar:
1-Ahmed Şimşirgil, “Kayı-3”, KTB Yay. İst. 2013, s. 60.
2-Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Târihi”, Ötüken Yay. 1977, c. 3, 87.
3-Büyük Osmanlı Projesi, Mustafa Armağan, Timaş Yay. İst. 2008, s.29.
4-Wilhelm Feldmann, İstanbulda Savaş Günleri, (Bir Alman Gazetecinin Balkan Savaşı Hatıratı) Çev. Necmeddin Aklan, Selis Yay. İst. 2004, s. 8.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.